İnsanın hayatındaki “özel günler” zamanla hem değişiyor, hem de çoğalıyor. İçi boşalanlarla yeniden dolduranlar da çok. Çocukluğumuzda Türkiye’de “Önemli Günler” de sayılıydı mesela. Dünyadan nasiplendiklerimiz de… Ya ilkokulda duvara asılı renkli fon kâğıdındaki bildik listesinden takip ederdik yahut Saatli Maarif Takvimi’nden. Tabiri caizse, bugünkü gibi “Deliye her gün bayram” babından değildi.
Üç haftadır madencilerle ilgili yazı dizime vesile olan, 4 Aralık’ta -kanımca- yeterince idrak edilmeden “kutlanan”, iktidarın zirvesine, sosyal medya hesaplarına uğramayan Dünya Madenciler Günü’nün ardından “Aralık ayının önemli günler” listesine bakıyorum… Ayın 22 günü dünyada, Türkiye’de ayrı ayrı özel. Sadece dokuz gün boşta.
Üstelik 5 Aralık’ta beş ayrı günle “belirli günler”in sayısı bir aya anca sığıyor: “Kadın Hakları Günü, Türk Kahvesi Günü, Dünya Toprak Günü, Dünya Mühendisler Günü, Dünya Ninja Günü.” Kimi tarihi, mücadelesiyle “bayram” kıymetinde, kimi keyfe keder “seyran”.
“Türk malı tutum” haftası
Belki de 12-18 Aralık’ta bence biraz gıyabında kutlanan “Yerli Malı Haftası” misali “günün mânâ ve ehemmiyeti”ni tükettik, yerine deli gibi tüketeceğimiz yenileri geldi. Öyle “önemli günler” de bazen “ham maddelerin” işlendiği, “kullanılacak duruma getirildiği” bir tür “sanayi” nasıl olsa.“Tüketim malları sanayii”ninde de yeri ayrı.
Zamanla önem de değişiyor, mânâ da… Öyle günlerin adı bile değişebiliyor tabii. Zira istenen değişim bazen “Önce bi adını değiştirelim”le yürüyor. İlkokuldayken müsamerelerle, şiirlerle, şarkılarla, krapon-elişi kâğıtlarından eserlerimizle, yerli-milli stantlarımızla, “Yerli malı yurdun malı /Herkes onu kullanmalı” sloganlarıyla kutladığımız “Yerli Malı Haftası”nın adı 1983’de değişmiş mesela.
O Evren “ad koymayı” sever
“24 Ocak 1980 kararları”nın ardından 12 Eylül darbesi sürecinde adı “Tutum, Yatırım ve Türk Malı Haftası” olmuş. Mânâ ve ehemmiyeti “Tasarruf Tedbirleri”nin Öztürkçesi “Tutum”la genişletilirken, “Yerli”nin yerine de “Türk” getirilmiş.
Hâl böyle olunca gelecek kuşaklara “Yatırım” da değişiyor. Eh, günün, haftanın, yılların, bir ömrün değişmesinin “yüz”ü olan Kenan Evren de pek seviyordu ad koymayı… “Diktatörlerin Adcılığı” mı demeli… Sonraki yazımda değineceğim; “hoca”ların işten atıldığı, sürüldüğü, hapsedildiği, işkence gördüğü o dönemde Öğretmenler Günü’nün ulusça kutlanması kararı da 1981’de. “Babalar Günü”nün kutlanması bile o döneme denk geliyor.
Havada-denizde-karada “Türk Malı”
Not, sınav, müfredat, sistem vs. her alandaki değişikliklerle bir tür “Yeni Adcılık”ın -isim- babalarından Milli Eğitim Bakanlığı da o adı benimsemiş belli ki, onu değiştirmemiş. Zaten “tutum-tasarruf” iktidarın da dilinden düşmüyor. Çoğu öğüdü gibi nihayetinde “Dediğimi yap, yaptığımı yapma”ya gelse de ne gam.
MEB 11 Aralık 2024’de bu haftanın önemine binaen resmi sitesine taze taze yukarıdaki afişi koymuş. Amaç “Çocuklara millî, manevi ve kültürel değerleri kazandırmak”. Şanslı, elma yanaklı iki çocuk ellerinde bir dolu meyve, paralar-kumbaralarla o posterin içinde neşeyle yaşıyor, başka “sınıf”takiler de karşıdan bakıyor onlara.
Ekonomik-sosyo-psikolojik “savunma”
Gökyüzü de değişmiş biraz. Biraz bulutlu, puslu sanki. Çocuk resimlerinin-afişlerinin olmazsa olmazı gülümseyen “Güneş Ana” yok bu kez. Gökte savaş uçağı, helikopteri, denizde “amfibi hücum gemisi”… Bir de “elektrik”ini öyle “yatırım”lardan, “savunma”lardan (da) alan TOGG. Havada, denizde, karada “Türk Malı”.
Ekonomik ve dahi/ve daha sosyo-psikolojik “Savunma” sanayimizi elinde gıcır gıcır banknotlarıyla ağzı kulaklarında Manav Amca tamamlıyor. AK Parti’nin geçen yıl seçim filmlerinde de Türkiye’nin hâl-i pür melâlini “savunma”sı öyleydi (¹): Aynı savaş uçağı, helikopteri, gemisi, bir de TOGG, bir de Manav Amca…
Lâkin o filmdeki Manav Amca dükkânı devretmiş galiba. Geçen yıl seçim filminde hâli tavrı, AK söylemiyle pek mütedeyyin görünen ak sakallı Manav Amca, 2024’deki MEB afişinde giyimi, Harry Potter gözlüğüyle daha bir trendy, hem de sinekkaydı. “Türk Malı Haftası”nda o afişe bakıp “Biraz ‘şey’i andırıyor ama o ‘Türk’ olsa bari” diye iç çeken de çıkabilir belki.
Fındık fıstık, yarım elma…
Film, poster böyle de… Bugün eskisi gibi ilkokulda “yerli meyve standı” kurmak, yerli pirinçle, şekerle, bakliyatla filan süslü-boyalı panolar yapmak da müşkül. Misal… Bir zamanların yerlerde çürüyen taze, beyaz-kara inciri, sokaklarda satılan kütür kütür “Can Eriği” ancak özel ambalaj-fiyatıyla numunelik belli marketlerde. Tadı da eskisi gibi değil. Kalanı kadarıyla üreticinin tüketiciye ulaştırması için de Ferhat misali dağları delmesi gerek.
Elma çeşitleriyle göz doldurmak istesen bile üzerine “Türk Elması” yazman kolay değil.
Zaten afişteki manavın tezgâhının etiketinde de “elma”nın yarısı gitmiş, “El”inden tahmin ediyoruz. Yarım elma gönül alma…
Ama tezgâhtaki “Fındık Fıstık” net okunuyor. Onu yok edemedik şükür. Mustafa Topaloğlu’ndan yerli ve milli türküsü bile var. Ama biraz imâlı: “Oy memişler memişler / Fındık fıstık yemişler / Bu işler nasıl işler / Benden habersiz işler / Meyveleri yemişler / Armutları, portakalı, şeftaliyi yemişler / Allem kullem etmişler / Her naneyi yemişler.”
“Türk elması”nın adı
Google’dan “Türkiye’de yetişen elma çeşitleri”ne bakıyorum… O da kendinde ironik. Sıralanan elmaların orijinal, ecnebi adları arasında Türkçe’ye rastlamak neredeyse imkânsız. “Amasya” dışında iki tane var. Onlar da “Arapkızı” ile “Roma Güzeli”! Yani bu nadide haftamıza “Türk malı“ yerine eskisi gibi “yerli” (üretim) desek daha iyiydi sanki.
“Türk” deyince adı-soyadıyla Granny Smith, Golden Delicious, Pink Lady filan yerli yerinde durmuyor. Belki “1 Aralık Dünya Kırmızı Elma Yeme Günü”nü de o yüzden kutlamadık. Muhtemelen “Kızıl Elma” da uymuyor mânâsına. Zaten yukarıdaki karikatürdeki gibi elmanın bir simge olarak mitolojisi, edebiyatı, masalı, “elmalı kahramanları” da “Giyom Tel”den “Pamuk Prenses”e, Newton’dan Bill Gates’e ithal.
Gökten üç elma düştü, üçü de…
Elmayı nesebine bakmadan ulusça, doya doya yemek de ayrı mesele. Geçen yıl Serbestiyet’te “Gökten üç elma düştü, üçü de…” yazımda değinmiştim “Türk elması”na… Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) verilerine göre ağustos ayında “üreticiyle market arasındaki en fazla fiyat farkı yüzde 450 ile elmada yaşanmış.
2023 Eylül ayının başında açıklanan rakamlarıyla üreticide kilosu 5 TL olan elma markette 27.5 TL… Mayıs, Haziran, Temmuz’da da rekor elmada. Bugün en ünlü, yaygın marketlerden birisinde elmanın “Büyükanne”siyle, “Altın”ın fiyatı 59.95, diğerinde daha “hesaplı” 49.95. Onlar “dış kökenli”, “Amasya yiyelim” desen aynı 59.95. Hatta adı daha bir “ecnebi” duran, yine ünlü marketimizde adıyla sanıyla “Türk” Amasya elmasının kilosu 79.90.
Elma yerine yer elması
Olsun, yerli ve milli “yer elması” var nasıl olsa… Gerçi o da “elma”, kilosu onun da 59.95. Gazete Duvar’da 22 Şubat 2018’de yayınlanan “Yerli ve Milli diyet listesi: Sadece dört ürün kaldı!” haberine göre meyvede “Türk Malı”na sadece “yer elması” uyuyor. Haber o günlerde çiftçilerle buluşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yerli ve milli” gıdayla ilgili şu sözleri üzerine yapılmış:
“Sofrasında tükettiği gıdayı dışarıdan alan ülkenin bağımsızlık iddiası havada kalmaya mahkûmdur… Bu ülkenin son 15 senede tarım ve hayvancılıkta nasıl ilerleme kaydettiğini en iyi sizler biliyorsunuz.” Sorun bunları böyle bilmeyenlerden çıkıyor yine.
“Kara mizah”a da esneyen haberde o dönemin verileriyle sebze, meyve ve bakliyattaki ithalat artışları da sıralanmış: “Kuru soğan 30 kat, lahana 45 kat, nar yüzde 150, karpuz yüzde 140, mandalina yüzde 80, kayısı yüzde 65, sarımsak yüzde 45, bezelye yüzde 90, kırmızı mercimek yüzde 190, pirinç yüzde 50, kuru fasulye yüzde 42, yeşil mercimek yüzde 40, nohut yüzde 35. “Saksıda dahi yetişen taze soğandaki artış bile yüzde 40”…
“Arapça ve Göçmenler” aynı gün
“Yerli Malı Haftası”nı bitirir bitirmez 18 Aralık’ta iki önemli gün daha çıkıyor karşımıza: “Dünya Arapça Günü ve Uluslararası Göçmenler Günü.” İkisi de güncel, hatta birbiriyle bağlantılı bugünün koşullarında. İkisinin de dünyaca kutlanması kararında Birleşmiş Milletler’in, UNESCO’nun imzası var. Aklımdan “18 Aralık’ta ikisini bir arada çıkaralım mı dediler acaba?” sorusu geçiyor.
BM’nin Resmi Dilleri arasında yer alan Arapça alınan kararla 2012’den beri kutlanıyor. Biraz baktım… Türkiye’de birçok üniversitede, fakültede, İmam Hatip Okulları’nda etkinlikler yapılmış. Lâkin “konuşulan, yaşayan Türkçe”de hâlâ Arapça’dan dilimize geçen birçok kelimeyi kullansak da o günü kutlamak kolay değil.
Zira artık onun da kulağa gelişi eskisi gibi değil. Artık Arapça da dünyada, hatta Türkiye’de konuşulan-bilinen dillerden biri değil sadece. O da “öteki”lerin dili. Seçimlerden sonra yabancı dildeki tabelalar arasından sadece Arapça olanları kaldıran, ayıklayan bazı belediyeleri CHP’nin yerel yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı da uyarıyor misal.
“Arapça marş” bombası!
Nitekim bu yıl da “Kırıkkale Üniversitesi’nde Dünya Arapça Günü’nde İstiklal Marşımızı Arapça okudular!” haberi sosyal medyada fırtına yarattı. Belki ezanı Türkçe okutamadık, milli marşımız da elden gidiyor, meselesi.
Oysa işin aslı da öyle değil. Üniversiteden yapılan açıklamada da, programda da Türkçe okunan İstiklal Marşı’nın ardından iki dizesini iki öğrenci Arapçaya çeviriyor. Konuklar ve yabancı öğrenciler arasında ana dili Arapça olanların da “idrak etmesi” için. Aslı bu, ama yorumu gönlünce.
Düz metin, Arapça marş filan da değil. Arkalarında da Mehmet Akif Ersoy’un resminin bulunduğu koca bir pano var. Zira “Mehmet Akif Ersoy’u anma haftası” da bu ay. Ötesi birkaç yıl önce NEVÜ öğretim üyesi Doç. Dr. Günil Özlem Ayaydın Cebe’nin “İstiklal Marşı’nın İngilizce çevirisinin resmi kabulü için TBMM ile Kültür ve Turizm Bakanlığına başvurusu”na destek de aklımda.
“Türkçe” de bazen sorun
Arapça bir yana, “Türkçemiz”i kutlayan günler bile değişiyor, hayırdan şerre dönüşüveriyor böyle bir ortamda, bir anda. Malum, bir dönem pek sevilen, her düzeyde katılımla coşkuyla, etkinliklerle kutlanan “Uluslararası Türkçe Olimpiyatları” da fena halde sabıkalı.
2013’de olimpiyatların kapanış konuşmasını yapan Başbakan Erdoğan günün önemini hatırlatırken öfkeli, o dönemdeki hedefi “Gezi Olayları”. O yolda “nifak, fitne, münafık tuzaklarının, dünyevi zevklerin şeytan tuzaklarının olduğunu” vurgulayarak devam ediyor: “Biz, işte tüm böyle tuzaklara karşı uyanık olacağız. Aldatan elbette olmayacak, ama aldanan da olmayacağız.”
Bir yıl sonra 2014’de ise hedefe bu kez Türkçe olimpiyatları ve “Türkiye’den kaçan örgüt lideri FETÖ” yerleşiyor normal olarak. Başbakan Erdoğan yine öfkeli tabii ama bu kez daha sonra “Bizim zamanımızda büyüdüler, aldatıldık” cümleleriyle itiraf ettiği durumun, “ihanet”in, düşülen tuzağın da etkisi var:
“Onların malum olimpiyatları vardı, artık bitti bizim için tabii bunlar. Artık bundan sonra bunların olimpiyatları molimpiyatları diye bir şey bizim dünyamızda yok. Bitti onlar, o defterler kapandı, geçti.”
Göçmenlere “solcu” kutlama
Bu ay sosyal medyada aynı gün “Uluslararası Göçmenler Günü”nü kutlayanların profili ise tümüyle değişiyor. Ekseriyetle muhalif, “solcu” çevreler, basın, sosyalist partiler, sivil toplum, “dış mihraklı” ajanslar, uluslararası derneklerin mesajları ağırlıkta.
Birçok “önemli-belirli gün”de anında mesaj yayınlayan iktidar, Cumhurbaşkanlığı, bakanlar, milletvekilleri, AK Parti bu kez, hem de böyle güncel bir günde sosyal medyayı biraz yoksul bırakmış.
“Göçmenler” AK Parti’de Genel Başkan Yardımcısı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda İl Müdürü düzeyinde anılmış. Bir de bazı Valilikler, Türk Kızılay’ı… Bakanlığı döneminde o konuda çok bunaltılan Süleyman Soylu’nun mesajı da gözüme çarpıyor. Ama o günden çok Cumhurbaşkanını kutluyor. O güne atıf sadece “hashtag”inde.
Sallana sallana Yılbaşı
Her şey değişiyor… Özel, belirli, önemli günlerin mânâsı, ehemmiyeti, hatta adı bile. Artık ister adı-nâmı gerçekten özel, önemli olsun, ister eften püften, mülkten lüksten öyle günlere doymuyor çoğu “tüketici”. Bu ortamda mânâsını idrak etmek, hatta “ayıklamak” da kolay değil.
Özel, önemli günlerin en “senede bir”lerinden Yılbaşı’na geliyoruz gelecek pazar. 31 Aralık Salı gecesi “sallana sallana” gireceğiz kısmetse. Google’dan baktım, “salının sallanması” deyimi de Osmanlı’dan mirasmış. Salı medreselerin tatil günü olduğu için o gün öğrenciler “salına sallana gezer” meselesi.
Etimolojisine baktığımızda ise “salı” kelimesi Türkçe’ye Arapça “yevmes salis”den geliyor. “Yahu yetti gayri” diye homurdansan, bu cümlenin iki kelimesi de Arapça’dan. “Vatandaş Türkçe konuş” desen de nafile, “halk ağzı”… Değişen, artık AVM’si, kampanyasıyla erkenden gelen “Yeni Yıl”a, Yılbaşı festivallerine gelecek pazar değinmeye çalışacağım.
(¹) Serbestiyet’te 24 Nisan 2023’de yayınlanan yazımda, o filmlere de, Manav Amca’ya da uzun uzun değinmiştim: https://serbestiyet.com/secim2023/nostaljik-filmlerle-secim-2-bi-daha-mi-tovbeee-126165/