Ana SayfaGÜNÜN YAZILARI"Türkiye bizim evimizdir"

“Türkiye bizim evimizdir”

Diyarbakır’da DİSA’nın konuğu olan Tuncer Bakırhan, “Türkiye hepimizin evidir, Türkiye hepimizindir. Kendi evimizde çözüm arıyorum diyorum” dedi. Bakırhan’ın Türkiye’nin hepimizin evi olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin herkesin devleti olması zorunluluğunun altını çizmesi, çözümün Ankara’da aranması ve Türkiye’nin aleyhine olabilecek hiçbir faaliyetin kabul edilmeyeceğinin ısrarla belirtilmesinin önemi büyüktü. Bu kapsayıcı ve müspet dilin yaygınlaşması, mevcut süreci hızlandırır ve kuvvetlendirir. Bu dilin kıymetini bilmek gerekir.

Diyarbakır, Türkiye’nin en önemli siyasi merkezlerinden biri. Geçmişten bugüne siyasi aktörler, memleketin ahvaline ve akıbetine dair can alıcı bir mesaj vermek ihtiyacı duyduklarında, adres olarak Diyarbakır’ı seçerler. Kentin kimliğinden olsa gerek, burada edilen sözün ağırlığı bir başka olur. O nedenle her kelam ihtimamla sarf edilir; zira o kelamın hangi kulaklara gideceği ve muhataplarında ne tür bir aksülamel yaratacağı bilinir.

Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA), Çarşamba akşamı Diyarbakır’da DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ile şehrin sivil toplum örgütlerini bir araya getiren bir toplantı düzenledi. Bakırhan da, toplantıya Diyarbakır’ın siyaset açısından hususiyet arz eden bu kimliğini vurgulayarak başladı. 

“Türkiye’de Kürt meselesini konuşmak, Türkiye’nin demokratikleşmesini konuşmak elbette önemlidir ama bunu Amed’de konuşmak başka bir önemdedir, çok değerlidir. Yıllardır bu ve benzeri süreçlerde genelde siyasetler Amed’den mesajlarını veriyorlardı. Biz de bugün partimizin süreçle ilgili düşüncelerini sizlerle enine boyuna tartışacağız. Açık olacağız. Bizim bildiğimiz her şeyi Amed ve bugün bu salondaki çok kıymetli kurum temsilcileri de duyacak.” 

1 Ekim’de başlayan yeni çözüm sürecine yönelik hem umutların hem endişelerin yoğunlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Halkın da, sivil ve siyasi temsilcilerin de aklına takılan çok sayıda sual var. Dolayısıyla böyle bir ortamda sivil toplum temsilcilerinin, sürecin merkezinde yer alan DEM Parti’nin Eş Genel Başkanı Bakırhan ile buluşması mühimdi. Bakırhan da, bu ehemmiyet istinaden, gerek konuşmasında ve gerek soru-cevap faslında son derece açık bir değerlendirme yaptı ve çok sayıda mesaj verdi. Bu mesajları,  mealen, şu şekilde özetleyebiliriz:

“İmralı’da ortaya çıkan çözüm ‘Türkiye Çözümü’dür. Diyarbakır’ın barış iradesi artık Ankara Çözümü ile buluşmalı, Ankara da Diyarbakır’ın bu sürece ilişkin barış taleplerini ve düşüncelerini önemsemelidir.

“Sürecin aksaması halinde hakem, üçüncü göz ya da gözlemci rolünü kimin oynayacağı noktasında kamuoyunda hassasiyet var. Öcalan’a göre, en büyük gözlemci Türkiye halkları, en büyük üçüncü göz de Türkiye’de yaşayan 85 milyon milyondur.

“Türkiye hepimizin evidir, Türkiye hepimizindir. Türkiye sadece Türklerin değil, Türkiye’de yaşayan başta Kürtler olmak üzere bütün hakların ve inançlarındır. Onun için hiç çekinmeden kendi evimizdir diyorum, kendi evimizde çözüm arıyorum diyorum.

“Türkiye artık Kürtlerden ve Kürtlerin taleplerinden korkmamalıdır. Kürtler, Türkiye için bir tehdit değil bir barış imkânıdır. Biz nasıl Ankara ile Türkiye Çözümü istiyorsak, Qamişlo da Şam ile Suriye barışını arıyor.

“Kürt siyaset zemininde bir çatlak ya da ayrılık yoktur. Kürt partileri ve kurumları, örgütlü tüm yapıları her birlikte Türkiye Çözümü’nü önemsiyorlar; Öcalan’ın çağrısının yanındadırlar ve başarıya ulaşması için ellerinden gelen bütün çabayı ortaya koyuyorlar.

“Biz DEM Parti olarak, Kürtler ve Türkiyeli emekçiler olarak hiçbir yerde ve hiçbir zaman Türkiye’nin hilafına olan, Türklerin ve Kürtlerin aleyhine olan bir zeminde bulunmayız.

“Yüz yıldır retçi ve inkârcı politikalarla başka bir yöne evirilmiş olsa da bizim bu topraklarda kadim bir ortaklığımız var. Bin yıldır bu coğrafyada başta Türk halkı olmak üzere diğer halklarla dayanışma içindeyiz. Tarihin en zorlu süreçlerinde ittifak ve işbirliği yapıldığında, kazanan Türkiye halkları olmuştur.

“Geçen yüzyılda başta evlatlarımız olmak üzere çok büyük kayıplarımız oldu. Artık barışı konuşmanın, hepimizin yararına olacak bu süreci konuşmanın ve büyütmenin zamandır. Ortak akılla yüz yıllık bu meseleyi çözebileceğimize inanıyoruz.

“İlk kez bir süreç toplumdan bu kadar büyük bir destek alıyor. Siyasi partiler ve Türkiye toplumun büyük bir kesimi süreci destekliyor. Araştırmalar toplumun yüzde 60’ının sürece destek verdiğini gösteriyor, adımların atılmasıyla birlikte bu oran daha da yükselecektir.

“Süreç uzadığı takdirde araya bozucu unsurlar karışabilir. O nedenle cesur ve kararlı adımlar atılmalı, süreç uzamamalıdır.

“Türkiye Cumhuriyet, bu topraklardaki herkesin devleti olmak zorundadır. Kürtlerin, dili, kimliği ve demokratik değerleriyle eşit yurttaşlar olarak Türkiye’de demokratik bir cumhuriyette yaşatılması, önümüzde duran en büyük sorumluluktur.”

“Kader birliği”

Herhalde 1 Ekim’den bu yana DEM Parti’nin süreç hakkındaki tavrını en sarih biçimde ifade eden konuşma, bu oldu. Bakırhan, kendi ifadesiyle, lafı hiç eğip bükmeden, DEM Parti’nin nerede durduğunu ortaya koydu.

Aslında Bakırhan’ın ifadelerinin her biri manşete çıkarabilecek çaptaydı. Mamafih, Türkiye’nin hepimizin evi olduğunun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin herkesin devleti olması zorunluluğunun altının çizilmesi, çözümün Ankara’da aranması ve Türkiye’nin aleyhine olabilecek hiçbir faaliyetin kabul edilmeyeceğinin ısrarla belirtilmesinin önemi büyüktü.

Zira bu yaklaşım iki açıdan değerli: İlkin, süreç karşıtlığına meze yapılan bazı ezberleri bozar ve toplumun sürece verdiği desteği büyütür. Çünkü “kader birliği” vurgusu, bir taraftan sürece taraftar olanların ellerini güçlendirir, diğer taraftan muhalif olanların argümanlarının önemli bir kısmının altını boşaltırken mütereddit olanların da kaygılarını azaltır.

İkinci olarak da, karar alıcı siyasi aktörler arasında daha sağlıklı ve daha işlevsel bir zeminin oluşmasına katkıda bulunur. Sürecin muhataplarına itimat telkin eden, suçlamalardan imtina edip yapıcı bir konuşmanın olanağını arayan ve müzakere zemini güçlendiren bu tarz bir dil, sürecin gerek psikolojik ve gerek politik atmosferine olumu yönde tesirde bulunur.

Bu kapsayıcı ve müspet dilin yaygınlaşması, mevcut süreci hızlandırır ve kuvvetlendirir. O nedenle bu dilin kıymetini bilmek gerekir.

- Advertisment -