Türkiye, Avrupa Konseyi’nin ilk üyelerinden. Avrupa değerlerini korumak ve hukukun üstünlüğünü sağlamak amacıyla kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) örgütlenmesine ve kararlarının uygulanmasına da destek veren ilk ülkelerden.
İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıntılarından yeni bir Avrupa kurmak isteyen ülkelerin liderleri bir örgütlenmenin zaruri olduğunu görmüşlerdi. Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olarak başlayan işbirliği sonunda Avrupa Birliği’ne yani yalnızca ekonomik bir örgütlenme olmaktan çıkıp siyasi bir örgütlenmeye dönüştü.
Sınırlar kalktı. Avrupa’nın önde gelen ülkeleri savaşların önünü alacak, meseleleri barış ve evrensel hukuk kurallarıyla çözecek bir yapı kurdular. Türkiye, bu örgütlenmeye 1963 Ankara Antlaşması’yla katıldı. O zaman Avrupa Konseyi üyesiydi, örgütlenmesine katıldığı AİHM’in kararlarını kendi iç hukukunun üstünde gördüğünü kabul ve taahhüt etmişti. AB yeni hedefti. Ankara Antlaşması, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin hukuki temelini oluşturuyor.
Antlaşmaya imza atan dönemin başbakanı İsmet İnönü, Avrupa Birliği’ni, “Beşeriyet tarihi boyunca insan zekasının vücuda getirdiği en cesur eser” olarak tanımlıyor. Ankara Antlaşması’nın 2. maddesinde antlaşmanın amacı şöyle belirtiliyordu: “Türkiye ekonomisinin hızlı kalkınmasını ve Türk halkının istihdam düzeyinin ve yaşam koşullarının yükseltilmesini sağlama gereğini göz önünde bulundurarak, taraflar arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi özendirmektir.” Ankara Antlaşması’nın 28. maddesi ise Türkiye’nin üyeliğini düzenlemektedir: Ankara, topluluğu kuran ülkelerin yükümlülükleri neyse hepsini üstlendi. Bunun üzerine Türkiye’nin topluluğa katılması süreci başladı..
Atatürk ve çağdaş uygarlık
Tam yüzyıl önce Cumhuriyet’in kurucu lideri Atatürk, Batı ile olan ilişkinin ne anlam taşıdığını şu sözlerle ifade etmişti: “Memleketimizi asrileştirmek (modernleşme, çağdaşlaşma) istiyoruz. Bütün çalışmamız, Türkiye’de batılı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edip de Batıya yönelmemiş millet hangisidir. Memleketler çeşitlidir; fakat uygarlık birdir ve bir milletin ilerlemesi için de bu tek uygarlığa katılması gerekir” (Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 2005, s.198). 1963 yılında başlayan AB üyelik sürecimizin temel mantığı da buydu. Ancak geçmiş iktidarlar, demokrasi konusunda, insan hakları konusunda bir yere kadar geldiler ve durdular.
AK Parti iktidarı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği gibi çok önemli yeniliklere doğru adımlar attı. Ancak şimdi zaman zaman çıkan krizlerden biri daha karşımızda. Türkiye yönünü başından beri Batı’ya çeviren yani çağdaş uygarlığı önüne hedef olarak koyan bir ülke. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yapının en önemli parçasıdır. Askeri vesayet dönemlerinde başı derde girenlerin, hak arayanların en önemli başvuru makamı oldu. Türkiye, bu krizi de evrensel hukuka sarılarak aşacaktır.