Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIÜçüncü Dünya Savaşı (2) Baş provokatör Netanyahu

Üçüncü Dünya Savaşı (2) Baş provokatör Netanyahu

Güya adım adım gidecektim. Yakın zamandaki olayların gelişme sırasına göre, önce Putin’i ve Putinist faşizmi, “Büyük Rusya” irredantizmini ve Ukrayna saldırısının ideolojik arkaplanını anlatacaktım (19. yüzyıldan Hitler’e miras kalan Pan-Cermanizm ile mukayese içinde). Sonra, gene 19. yüzyıl milliyetçiliğinin bir başka varyantı olarak Siyonizme, ulus-devletin muhtaç olduğu teritoryalitenin Avrupa dışında, Filistinli Araplara etnik temizlik uygulamak suretiyle sağlanmasına ve bir “yerleşimci kolonyalizm” türü olarak İsrail’in (bir zamanlar Güney Afrika gibi) neden kendi “ilkel yerli”lerine sürekli militarizm ve apartheid uyguladığına geçecektim.

[1 Ağustos 2024] Vakit kalmadı hiçbirine. Zaten korktuğum, bana “başladı bile” dedirten olaylar çok hızlı ilerledi. Yarım günde peşpeşe iki büyük uluslararası suikasti daha gerçekleştirdi İsrail. Önce, Lübnan’ın başkenti Beyrut’un, Hizbullah hâkimiyetindeki güney banliyösü Dâhiye içindeki Haret Hreik semtini vurdu. 27 Temmuz Cumartesi günü (Haziran 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan beri İsrail işgali altında bulunan) Golan Tepelerine yapılan bir roket saldırısında Dürzi inancından (çoğu çocuk) 12 kişinin ölmesini gerekçe göstererek (ve Hizbullah’ın biz yapmadık açıklamalarını görmezden duymazdan gelerek), Hizbullah’ın önde gelen isimlerinden, örgütün lideri Hasan Nasrullah’ın danışmanlarından olduğu sanılan Fuat Şükrü’yü, “istihbarat kaynaklı” bir operasyonla “elimine” ettiğini duyurdu (*).

Hemen ardından, 31 Temmuz gecesi (veya sabaha karşı) 02:00’de, Hamas’ın siyasî bürosunun lideri İsmail Haniye, üstelik İran’ın yeni cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin töreni için geldiği Tahran’da, kaldığı yerde (Devrim Muhafızları’na mahsus olduğu söylenen özel bir sitede) gene muhtemelen havadan vurularak katledildi. Şu satırları yazdığım sırada İsrail’den henüz hiçbir resmî açıklama gelmemişti bu konuda. Ama gerekçesi zaten hazırdı. Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırısının ardından İsrail’in açıkça ilân ettiği hedefi, bütün Hamas önderliğini ezip yoketmek oldu.

Bunlar, İsrail’in yukarıda kısaca değindiğim genel karakterinden (**) dahi doğrudan türemeyen, çok daha vahim adımlar. (İsrail açısından gerekçeleri ne olursa olsun) gelinen noktada tamamen provokatif, krizi büsbütün tırmandırıcı ve Gazze savaşının yayılması tehlikesini arttırıcı bir nitelik taşıyorlar. Bu düzeyde iki cinayetin birden, neredeyse eşanlı işlenmesi, bizatihî bir pervasızlık örneği. Golan’daki Dürzi kasabası Macdal Şems’e o roketi kim attı? Pek belli değil. Hamas ve Hizbullah gibi örgütler, bu tür eylemleri genellikle inkâr etmiyor. Tersine, biz yaptık diyor ve bununla övünüyor (***). Ama bu sefer Hizbullah’tan hem de çok çabuk bir açıklama geldi. Yukarıda da belirttiğim gibi, hayır, sorumlusu biz değiliz dediler. Dolayısıyla Fuat Şükrü’nün öldürülmesi, cezalandırmaktan çok, açık tahrik gibi. Sanki İsrail Hizbullah’ı iyice sıkıştırıp savaşmaya mecbur bıraksa memnun olacak. 

Aynı şey, hattâ fazlasıyla, İsmail Haniye’nin öldürülmesi için de geçerli. İsrail jetlerince Tahran’a, İran hava sahası dışından bir roket atılmış. İlk duyduğumda çok şaşırdım, hattâ inanamadım. Bir ülkenin devlet egemenliğine, hava sahasına ve toprak bütünlüğüne dolaysız bir saldırı söz konusu. İran bunu nasıl hazmedecek? Karşılığını nasıl vermeye girişecek? Sonra o karşılığın karşılığı ne olacak? İran, İsrail’in uzun süredir baş düşmanı. Tel Aviv her fırsatta Amerikan yönetimlerini İran’a karşı kışkırtmaya, Obama tarzı uzlaşmalardan vaz geçirmeye, kutuplaşmayı tırmandırmaya çalışıyor. İran’ın nükleer potansiyelini “önleyici” (pre-emptive) bir saldırıyla toptan yoketmeye, İsrail dünden hazır. Yapılabilirliği bir yana, Washington’u da bu çizgiye getirmeye çalışıyor. Öte yandan İsmail Haniye, Hamas’ın silâhlı eylemlerinden hiç olmazsa doğrudan sorumlu değildi. Askerî değil siyasî kanadının lideriydi. Üstelik, Yahya Sinwar ve (hayatta olup olmadığı bilinmeyen) Muhammed Deif gibi sertlik yanlılarına kıyasla daha esnek, pragmatik, müzakereye yatkın biri olarak tanınıyordu. Nitekim bu yüzden, ABD’nin şemsiyesi altındaki ateşkes (ve rehine değişimi) görüşmelerini yürütmekteydi. Şimdi nasıl devam edecek, edebilecek mi, o temaslar? İsrail acaba tümüyle imkânsız hale mi getirmek istedi her türlü uzlaşma arayışını? Nitekim şimdi Arap dünyasında yeni bir öfke dalgası yükselirken, Hamas’ın Haniye sonrası liderliğinde de Halid Meşal gibi ılımlılara karşı Yahya Sinwar ve benzerlerinin avantajlı konuma geçtiği konuşuluyor.

Fakat gelin görün ki Netanyahu bu işte. Hep bu. Sayeret Matkal’dan, İsrail ordusunun en seçkin istihbarat ve özel harekât biriminden yetişmiş olması tesadüf mü? Sadece şiddet, sadece ezmek. Bütün bildiği bu. Filistin’e barış getirebilecek biricik çözüm olan “iki devlet” formülünü her fırsatta sabote etti. Hamas’ı bir bakıma kendi elleriyle büyüttü ve destekledi, Filistin Kurtuluş Örgütü’ne karşı. Şimdi, 7 Ekim 2023 saldırısının bedelini, dört dörtlük bir soykırımla ödetmeye çalışıyor.

Büyük bölgesel, hattâ küresel çatışmalara giden yolda, sorumsuz provokatörler kendi çaplarını çok aşan roller oynayabiliyor. Günümüzde iki aktör temayüz ediyor bu açıdan: Putin ve Netanyahu. İkisi de müthiş bir bencil dar kafalılık içinde. Sadece “kendi çıkarları” diyebileceğimiz şeyleri görüyorlar. Acaba dünyayı nereye götürüyorum diye bir düşünceleri asla yok. Bütün oyunlarını, karşı tarafın geri çekileceği üzerine kuruyorlar. Dolayısıyla bir özellikleri de, hiçbir şekilde geri adım atmayı kabullenmeyen inatları. Putin kendisini Ukrayna’da geri adım atamaz hale soktu. Aynı şeyi Netanyahu Gazze’de yapıyor. Ve her misillemesi, dünya barışını biraz daha kırılgan hale getiriyor.

Aptallardan korkmak lâzım. Ben Rusya’da Putin gibi İsrail’de Netanyahu’nun da çok kalın kafalı olduğu kanısındayım, son tahlilde. Kendi ihtiraslarının esiri olan, çok kötü, çok akılsız bir politikacı. Ne ki, 1914’te Sırbistan’ın oynadığı role benzer bir konumda. “Köpek kuyruğunu sallamadı, kuyruk köpeği salladı” (the tail that wagged the dog). Tarihçiler arasında bu yorum yaygındır, Saraybosna Suikasti ve sonrası hakkında. Şimdi de Netanyahu kendi şiddet ve suikastler politikasıyla ABD’yi burnundan tutmuş, bilinmeyen bir geleceğe sürüklüyor.

—————————

(*) Üzerinde ayrıca düşünmek lâzım, bu Orwell’in “yenikonuş”u (newspeak) tarzı derin devlet vokabülerinin. Kimse öldürdük, öldürüldü vb demiyor. İnsansız, nesneleştirici bir dil kullanılıyor. Güya nezih, bizi çirkin ve ayıp çağrışımlardan koruyan bir üslûp. Kopmuş kol ve bacaklar, ezilmiş bedenler, kan birikintileri, deşilmiş bağırsaklar, üzerine sineklerin konup kalktığı cesetler canlanmasın gözümüzde. Oysa savaş asıl bu. Hava bombardımanı asıl bu. Yok, hayır. Ya “etkisiz” hale getiriliyor, ya da “elimine” ediliyorlar.

(**) İsrail’in geçmişi ve bu noktaya nasıl geldiği, ayrı bir yazı gerektiriyor.

(***) Benim İsrail karşıtlığımın, Yahudi düşmanlığıyla da, Hamas’ı ve Hizbullah’ı desteklemekle de, arkalarındaki İran rejimini herhangi bir anlamda onaylamakla da bir ilgisinin olmadığı, açıktır sanırım.

- Advertisment -