Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIÜniversitenin krizi

Üniversitenin krizi

Üniversiteler hiç olmadıkları kadar zor bir zamanda yaşıyor. Hem dünyada hem Türkiye’de kaynakları kıt olabilir, fonları kesilmiş olabilir, politik baskı görüyor olabilirler. Ama bunların hiçbiri yaşadıkları asıl kriz karşısında bir ağırlık ifade etmiyor. Çok daha yapısal bir kriz içindeler: Bilgi üretim silosunun patlaması.

Üniversiteler hiç olmadıkları kadar zor bir zamanda yaşıyor. Hem dünyada hem Türkiye’de kaynakları kıt olabilir, fonları kesilmiş olabilir, politik baskı görüyor olabilirler. Ama bunların hiçbiri yaşadıkları asıl kriz karşısında bir ağırlık ifade etmiyor. Çok daha yapısal bir kriz içindeler: Bilgi üretim silosunun patlaması.

Bilgi üretimi dedim ama kolaylık olsun diye öyle dedim. Yoksa bilgi, merak ve araştırmanın posasıdır. Sadece acemiler bilgiye nisan alır. Hakiki öğrenciler öğrenmeyi öğrenir. Hakiki hocalar bilgi aktarımını tek başına marifet saymaz, bilgiyi doğuran tefekkürü, tecessüsü, sorgulamayı o bilginin de temeli olarak verirler.

Şüphesiz pekçok alanda bilgi tek başına bile değerli idi. Ve o bilgiye çok az yerde ulaşılabiliniyordu. Üniversite bilgiye ulaşmanın adresiydi. Çok uzun bir süre belli çeşit bilgi üretiminin yegane adresi üniversite idi. Fakat bazı gelişmeler üniversitenin bilgi ve bilgi üretimi üzerindeki tekelini kırdı. Bugün üniversite, duvarları patlamış bir baraj gibi malzemesini tutamaz hale geldi. Genç rakipleri karşısında sattığı ürün hantal ve pahalı kalmış bir dükkan gibi şaşkın. Bu bir mahiyet ve anlam krizi. Ben kimim, hayattaki amacım nedir? Tek tek her üniversitenin bu soruları sorma gücü olmayabilir. Ama bir kurum olarak üniversite eğer bu soruları sormuyorsa henüz yeni durumla yüzleşmemiş demektir ve bu soruları sorması gerekir.

Önce internet, sonra özellikle sosyal medya inkılabıyla birlikte bilgi (üretim, takdim ve dolaşımı) üniversitenin dışında, ondan daha kolay erişilebilir ve ondan daha renkli bir hal aldı. Bilhassa beşeri ve sosyal bilimler açısından üniversitenin bilgi üretim tekeli kalıcı bir şekilde yıkıldı. Ders üniversitenin elinden çıktı Youtube’un eline geçti. Üniversitenin elindeki tek görünür güç bugün resmilik, yani diploma.

Öğrenme üniversitenin dışına taştı. Dijitalleşme, sosyal medya kamusallığı, iletişimdeki pratik kolaylık gibi faktörler öğrenmeyi daha kompakt hale getirdi, öğrenciliği dar mekanda bir park sorunu olmaktan çıkardı. Bugünün öğrencisi öğrendiklerinin pek azını üniversitenin bizzat kendisinde(n) öğreniyor. Üniversite öğrenme yeri olarak şekillenen fonksiyonunu gözden geçirmek durumunda. Zira onun öğrettiklerini şimdi başkaları hem de daha etkili ve daha ucuza öğretebiliyor. Peki üniversitenin elinde kalan nedir?

Üniversitenin belki de görünmeyen ama önemli bir gücü ve fonksiyonu insanları sosyalleştirmesidir. Yani insanları biraraya topluyor ve birbirlerine nispetle medenileştiriyor olması. Bu açılardan üniversite bir bilgi aktarım cihazı değil, bir toplumsallaşma ve olgunlaşma mekanı olarak ön plana çıkıyor. Bu sanki önemsizmiş gibi görünen fonksiyon aslında öteden beri üniversitenin en önemli fonksiyonudur. Çoğu insan Harvard’daki eğitimin başka üniversitelerinkinden tarife gelmez ölçüde farklı ve çok daha iyi olduğunu zanneder. Bu kadar iyi bir okul olmasa insanlar bu kadar rekabet eder ve/ya bu kadar çok para ödeyerek oraya girmek istemezdiki diye düşünürler. Ama yanılıyorlar. Onların bilmediği gerçek şudur: Harvard’daki eğitim, Amerika’nın başka yüzlerce üniversitesindeki eğitimden sadece ve sadece burun farkıyla daha iyidir. Arada hiç de hayal edildiği gibi büyük bir fark yoktur. Peki bunca tantananın sebebi nedir? Harvard’ın aldığı ve sattığı şey eğitim değil sosyal çevre. Bu hava parası cinsinden olan meta, yani çevre yapma fırsatı, alınan eğitimden daha değerli sayılıyor. İşe ve kariyere tahvil oluyor çünkü. 

Üniversite demek ki aynı zamanda bir buluşma yeridir. Üniversitenin bu fonksiyonunun önemi pandemiler ve sosyal medya devrimi sonrası daha bir önemli hale gelmiştir. Üniversitelerin öğrenci rahatlığı sağlama, konfor alanları üretme, müfredat harici öğrenmelere ve becerilere gittikçe açıklık göstermesi bu bahsi geçen fonksiyonun öneminin zımnen kabul edilmesinden kaynaklanıyor.

Üniversitenin yaşadığı krizin bir benzerini üniversite kütüphaneleri ve bir kurum olarak kütüphane yaşıyor. Her üniversitenin çok büyük kütüphaneler inşa etmesine artık gerek yok. Kütüphane kitap formunun istif edildiği bir kaynak depose olmaktan daha farklı bir çizgiye evrilmek zorunda. Zira kitap formu dijital olarak dağıldı, darmadağın oldu. Üniversitedeki değişime parallel, yeni duruma uyumlu butik bir konsept kütüphane için daha doğru bir istikamet olacak.

Yapay zekanın da üniversitenin öğrenme süreçlerine çeşitli etkileri oluyor, olacak. Bunların başında da fikri rehavet geliyor. Özneye ihtiyaç bırakmayan bir kişiselleştirilmiş nesnellik ilmi tehdit ediyor. Üstünde sentetik bilgiler taşıyan yontulmamış insanlar kategorisinin yükselişini görüyoruz. YZ’ya yaslanan öğrenci ve YZ’ya yaslanan hoca. Soran YZ. Cevaplayan YZ. Aslında insanlar arası bir etkileşim ortadan kalkıyor ve YZ’nin kendi kendisiyle bir sohbeti vukubuluyor. Bu bir diyalog değil. Kendini aciz hisseden iki insan tarafın da seyirci derekesine düştüğü bir geri çekilme hali sözkonusu. Öğrenmenin kancası eğer özneye takılmıyorsa orada ilim vukubulmaz, kovası şu çekmez, taşınan veya şahit olunan bilgi kişiye ait hale gelmez. Hakiki ilim öğrenilenin öğreneni dönüştürmesidir. Sanayi ve bürokrasi çağında ilim verimlilik namına işbölümü ve hızlı üretim/tüketim süreçlerine dahil edilerek bir meta formuna girdi. Özneye teması sınırlı bir kıymetli meta olarak tüketildi. Şimdi bunun biraz daha merkezileşmiş ve dijitalleşmiş sürümünde özne ile temasın iyice azaldığını görüyoruz.

İster üniversite ister kütüphane olsun, her kurumun değișen şartlar çerçevesinde amaca yönelik olarak yeniden şekillenmesi gerekebiliyor. Üniversitenin mevcut krizi atlatabilmesi bilgi üretimini aşan daha bütüncül ve olgunlaştırmayı esas alan bir yol tutturması ile mümkün.

- Advertisment -