Venedik ve Cannes ile birlikte Avrupa’nın en önemli film festivallerinden biri olan Berlin Uluslararası Film Festivali, nam-ı diğer Berlinale’nin bu sene Şubat ayında düzenlenen 74. Ödül Gecesi dünyanın makul insanları için şaşırtıcı, Almanya için normal bir akıl tutulmasına sahne oldu. Berlinale Belgesel ve En İyi Belgesel Seyirci Ödüllerini “No Other Land” (Başka bir Toprak Yok) belgeseliyle kazandı. Belgeselin iki yönetmeni Yuval Abraham ve Basel Adra ise ödüllerini almak üzere sahneye davet edildi. Belgesel, İsrail’in Batı Şeria’da Filistinlilerin topraklarını adım adım işgal etmesi ve insanları evlerinden sürmesini konu ediniyor, Batı Şerialı aktivist Basel Adra ile barış yanlısı gazeteci Yuval Abraham’ın dostluğuna odaklanıyordu. İsrail ordusunu kameraya aldığı için dövülen Filistinli Basel Adra ve İsrail’in işlediği insan hakları ihlallerini Haaretz’den bile daha eleştirel bir yayın organı olan +972 Magazine gibi platformlarda haberleştiren Yuval Abraham bütün belgesel boyunca gerçek görüntüleri kullanmıştı. Tabii ki İsrail’in kadın-çocuk ayırt etmeksizin Gazze’yi bombaladığı ve Almanya’nın bütün bu katliama en çok göz yuman ülkelerden biri olduğu günlerde Alman Kültür Bakanlığı’nın sponsorluğundaki bir ödül kabul konuşmasının “gelişigüzel” olması beklenemezdi.
Nitekim mikrofonu önce Basel Adra aldı ve İsrail’in Filistin’de gerçekleştirdiği katliamı kınadı, Almanya’nın İsrail’e verdiği desteği kesmesi gerektiğini söyledi. Ardından İsrailli Yuval Abraham, İsrail’in bir Apartheid rejimi olduğunu, Basel’in eviyle kendi evi arasında sadece 30 kilometre olmasına rağmen kendisinin sivil bir rejimde, Basel’in işgal altındaki askeri bir rejimde yaşadığını belirtti ve ateşkes çağrısında bulundu. Babaannesi Libya’daki bir toplama kampında doğan, dedesinin neredeyse bütün akrabaları Holokost’ta katledilen bir Yahudi olan Yuval Abraham’ın bu sakin konuşması Kültür Bakanı Claudia Roth dahil bütün salon tarafından alkışlandı, fakat Almanya’nın konu İsrail olunca her seferinde girdiği irrasyonel histeri krizini de hemen tetikledi.
Sol ve sağ partilere mensup siyasetçilerden Berlin Belediye Başkanı’na birçok isim Yuval Abraham’ı “antisemit” ilan etti. Henüz iktidar koalisyonunda değilken Türkiye’deki her türlü gelişmede insan hakları ilkelerine atıf yaparak sahaya çıkan Claudia Roth, dün savunduğu ilkeleri bir kenara koyarak festivaldeki konuşmaları ve Filistin mesajlarını kınadı, İsrail eleştirilerinin “antisemit” olduğunu söyledi, bir adım daha ileri giderek belgesel ödülü sırasında sadece Yuval Abraham’ı alkışladığını resmi bir açıklama ile vurguladı, Filistinli yönetmeni alkışlamadığını özellikle kamuoyuna duyurdu.
Alman siyasetçilerden cesaret alan İsrail medyası önce Abraham’ı hedef gösterdi, ardından radikal sağcılar evi önünde eylem düzenledi, Abraham ve ailesine ölüm tehditleri yolladı. Geçmişte işlediği insanlık suçlarını unutturmak pahasına başka bir insanlık suçuna daha ortak olan Almanya, ne acı ki bir Yahudi’yi sadece barış yanlısı olduğu ve İsrail devletini eleştirdiği için kurtların önüne atmış, linç ettirmişti. Nitekim Yuval Abraham, İsrail’e dönemedi, kısa bir süre Atina’da beklemek ve öfkenin geçmesini bekledi.
Fakat Yuval Abraham’ı ne Claudia Roth’un iki yüzlülüğü, ne de Almanların başlattığı linç kampanyası durdurdu. Abraham, Kudüs’e geri döndü ve yazılarına, araştırmalarına, Gazze’de korkunç bir katliam yürüten İsrail’i eleştirmeye devam etti.
Ve sadece 2 ay sonra kendisini öfkeli linç gruplarının önüne atan Almanya’nın bile sonuçlarına uyacağını söylediği Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ndeki yargı süreçlerini çok derinden etkileyecek bir araştırma dosyasına imza attı.
İsrail’in en az %10 hata payıyla otomatik bir şekilde karar alan yapay zeka uygulamalarına dayanarak nasıl gözünü kırpmadan kolektif bir şekilde sivilleri katlettiğini ortaya çıkardı.
Lavanta ve Babacık Nerede?
Yuval Abraham, Haaretz’in dahi İsrail devletinin tehditlerinden dolayı yazmaktan çekindiği Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısının Mossad tarafından organize bir şekilde tehdit edilmesi gibi araştırma dosyalarını yayınlayan +972 Magazine’de 3 Nisan 2024 tarihinde çok önemli bir haber kaleme aldı: “Lavender: İsrail’in Gazze’deki bomba çılgınlığını yönlendiren AI/yapay zeka uygulaması”
Yuval, İsrail ordusunda çalışan istihbarat görevlileriyle anonim söyleşiler düzenlemiş ve İsrail’in Gazze’de binlerce sivili katlettiği saldırısında kullandığı yapay zeka uygulamalarını ortaya çıkarmıştı. Yuval Abraham’ın kaynaklarına göre, İsrail’in ilk aşamada kullandığı uygulama Lavender, yani Lavanta’ydı. Gazze’de yaklaşık 40 bin Hamasçının bulunduğunu tahmin eden İsrail, bomba atılmasına yönelik emirleri hızlandırmak adına Gazze’de yaşayan 2 milyon kişiyi 1’den 100’e kadar puanlayan ve sisteme yüklenmiş belirli kriterler ışığında Hamasçı olup olmadığına kanaat getiren bir yapay zeka uygulaması geliştirmişti. Bu yapay zeka uygulaması Lavender, adres ve telefonlarını sık sık değiştiren, Hamasçıların olduğu belirli Whatsapp gruplarında bulunan kişileri tespit ediyor, bu kişilerin Hamasçı olduğuna kanaat getiriyor ve bir liste hazırlıyordu. İsrail istihbaratı bu listeyi kontrol ettiklerinde kendi verilerine göre hata payının %10 olduğunu fark etmişti. Fakat 7 Ekim sonrasında saldırıları hızlandırmak adına ekstra bir kontrol yapmadan bu yapay zeka uygulamasının hazırladığı listeyi kullanmaya başladılar. Yuval Abraham’a konuşan askerler, kendilerinin sadece “mühür mercii” olduğunu, listedeki her ismin teyidi için sadece 20 saniye ayırdıklarını, bu teyidin de sadece kişinin erkek olup olmadığına yönelik yürütüldüğünü söylemişti. Fakat yapay zeka uygulamasının listesi oldukça sıkıntılıydı. Öncelikle İsrail’in Hamasçılığı belirlediği kriterler muğlaktı. Yuval’a konuşan askerler, sıklıkla Gazze’yi yöneten Hamas ile iletişimde olan, fakat eline silah alıp İsrail’e saldırmamış kişilerin, Gazze içinde faaliyet gösteren görevlilerin de listeye eklendiğini belirtmişti. Fakat en kötüsü, Gazze’de insanlar sık sık telefon değiştirdiği için bir Hamasçının telefon numarası daha sonrasında Hamas ile yakından uzaktan alakası olmayan bir kişiye geçebiliyor veya kalabalık Whatsapp gruplarına insanlar farklı amaçlarla eklenebiliyordu. Ya da eskiden Hamas ile iletişimde olup, şimdi bu iletişimi kesmiş kişiler de çok kolay bir şekilde bu ölüm listelerine giriyordu. Bu durumda Lavender uygulamasını kullanan İsrailli askerler dahi ellerindeki listeye güvenmiyordu.
Özellikle saldırı birimleri daha fazla yeri bombalamak istediğinde ise Lavender’i kullanan kişiler makinenin kriter eşiğini düşürüyor ve orduya daha kalabalık bir liste vererek bombalanacak kişilerin sayısını arttırıyordu.
İsrail ordusuna bu liste doğrultusunda hareket etme sürecinde ise yine bir başka yapay zeka uygulaması destek oluyor: “Where’s Daddy?” (Babacık Nerede?) Uzun bir süredir Gazze’yi yüksek teknoloji ile gözlemleyen İsrail’in elinde Gazze’deki kişilerin aile konutlarının nerede olduğuna dair detaylı bir liste bulunuyor. Gözlem teknolojileri ile bu listeleri birleştiren bu yapay zeka uygulaması, Lavender’in ölüm listesindeki kişilerin aile konutlarına girdiği anda İsrail ordusuna bildirimde bulunuyor. İsrail ordusu da bu bilginin ardından aile konutuna bomba atıyor. Bu aile konutlarından İsrail’e herhangi bir saldırı gerçekleşmiyor veya bir askeri yığınak, tesis bulunmuyor. İsrail özellikle Hamasçı olarak tespit ettiği kişileri vurmak için evlerine gitmelerini bekliyor. Böylece İsrail’in “sivil kalkan” argümanının içinin boşluğu da bir kez daha ortaya çıkıyor. Zira İsrail, hedeflerini daha kolay vurmak için sivil konutları tercih ediyor. Bu uygulamadaki sistemsel hata ise oldukça vahim: İsrail’in halihazırda muğlak hedef listesindeki kişiler evlerine girip çıkabiliyor, evlerinde 1 saat kalıp başka bir yere geçebiliyor. İsrail bu bilgileri teyit edemediği için bazen hedef listesindeki kişiler evde olmadığı zaman saldırıyı gerçekleştiriyor. Hedef evde olsa da olmasa da İsrail günün sonunda 1 Hamasçı’yı öldürmek için en az 10-20 sivili katlediyor.
Yuval Abraham’a konuşan askerler, eskiden İsrail’in sadece üst düzey Hamas yöneticileri için 20 sivilin katledilmesini göze aldıklarını belirtirken şimdi üst düzey Hamasçılar için bu rakamın 100 sivili geçtiği, herhangi alt mevki bir Hamasçı için en az 20 sivilin gözden çıkarıldığını belirtmiş. Kıdemsiz, hatta herhangi bir çatışmaya girmemiş Hamas militanları için İsrail özel hedef odaklı pahalı füzelerini değil, eve düştüğü anda bütün apartmanı, binayı yıkan ucuz bombalarını kullanıyor. Sadece üst düzey Hamas yöneticileri için sadece bir katı, daireyi hedef alan pahalı bombaları tercih ediyor, Abraham’a konuşan kaynakların deyimiyle “tasarruf yapıyor”. Bu nedenle halihazırda muğlak “Hamas” kriterlerini temel alarak, yapay zekayla oluşturulmuş bir ölüm listesi sonucu İsrail’in hedefindeki kişiler aile evlerinde gece uyurken vuruluyor, hem aileleri hem de komşuları katlediliyor.
İsrail çok açık bir şekilde ölçülülük kriterini de sivillerin hedef alınmaması kuralını da ayaklar altıa alıyor. Bu nedenle de BM verilerine göre katledilen kişiler belirli aile gruplarına ait. Zira İsrail, aileleri doğrudan hedef alıyor. Kadınların ve çocukların açıkça hedef alınmasını kurgulayan, sivillerin topluca öldürülmesine dayanan, bireysel sorumluluğu tamamen silen ve kolektif sorumluluğu temel alan toplu bir katliam yürütüyor. Hem dehşeti arttırmak hem de hedeflerini daha kolay bulmak adına insanların aile konutlarını hedef alıyor.
Otomatik Soykırım
“Sabah 5’te hava kuvvetleri gelip işaretlediğimiz tüm evleri bombalıyordu. Binlerce insanı listeye koyduk. Bu kişileri tek tek incelemedik; her şeyi otomatik sistemler belirledi ve işaretlenen kişilerden biri eve gelir gelmez hemen hedef haline geldi. Onu ve evini bombaladık.”
Yuval Abraham’a konuşan İsrailli istihbaratçı asker Gazze’nin kadın çocuk, sivil, masum ayırt etmeksizin bombalanma sürecini bu sözlerle açıklıyor. Denetlenmeyen, yüksek hata payları ve çürütebilir ön kabullere dayanan, insanın bireysel katkısını ve sorumluluğunu kendi nezdinde “sözde” de olsa indirgeyen, “Ben değil, yapay zeka seçti” demesini sağlayabilen otomatik bir soykırım.
Bu sözler ve süreç Hannah Arendt’in Yahudilerin toplama kamplarına sevkiyatından sorumlu olduğu için Arjantin’den kaçırılan Nazi subayı Eichmann’ın yargılamasını anlatan Kötülüğün Sıradanlığı kitabını okuyanlar için pek yabancı değil. Arendt’e göre Eichmann savunmasında belirttiği üzere aldığı emirleri yerine getiren, memur kariyerini önemseyen tipik ve normal bir bürokrattı. Eichmann savunmasında kimseyi öldürmediğini, verilen emirlere uyarak toplama kamplarına Yahudilerin taşınmasına yardım ettiğini belirtmişti. Arendt’e göre Eichmann, “korkunç derecede sıradan” bir insandı ve böylesine korkunç bir soykırımın parçası olan sıradan bir insan olması çok daha ürperticiydi. Totaliter bir rejimin en büyük imzası, sıradan insanları totaliter bir çarkın sıradan bir dişlisi haline getirmek, insanlıktan çıkarmak ve böylece korkunç suçları işleyebilecek faillere dönüştürmekti. “Eichmann, Holokost mekanizmasında küçük bir dişliydi..” Bu yüzden de suçlu olduğunu düşünmüyor, emirleri uyguladığını söylemekle yetiniyordu. Yahudilerin topluca katledilmesi onun için steril bürokratik bir süreçti. Bir pişmanlık duymuyordu.
Yıllar önce Yahudileri ezip geçen bu korkunç kanlı çark, şimdi İsrail’in korkunç bir katliam yürüttüğü Gazze’de adım adım işliyor. İsrail, kimlerin ne zaman bombalanacağına dair karar alma süreçlerini dahi yapay zeka uygulamalarına aldırıyor. Böylece vur emrini veren kişilerin vicdanlarının sızlaması minimuma indiriliyor, hissizleştiriliyor, yürütülen katliam mekanikleşiyor. Kadın ve çocuk ölümleri yapay zekanın “hata payına”, “makul zaiyat beklentisine” dönüştürülüyor. Bombayı Gazze’de evinde uyuyan sivillerin üzerine atan İsrailli askerler, otomatiğe bağlamış bir şekilde, kendi paylarını kendilerince sıfırlamış şekilde hareket ettiklerini düşünüyor. Böylesine korkunç bir katliamı yürütmeye intikam ve nefret gibi faşist duyguların yanına bir de soğuk bir “yapay zeka” hesabı ekleniyor.
Naziler, Holokost sırasında Yahudilerin teker teker kurşunla vurulması durumunda askerlerin uzun süre dayanamadığı ve bir kısmın vur emirlerine uymayı reddettiği, katliam taburlarında görev almak istemediklerini keşfedince toplama kamplarındaki gaz odaları gibi toplu ölüm metotlarını uygulamaya ağırlık vermişti. Katledenin kendisini katlettiğinden yabancılaştırması, katliamların sürdürülebilirliğini de artırmış, toplama kampları birer “ölüm çarkına” dönüşmüştü.
Bomba ABD’den, diri diri yakmak İsrail’den
1956 yılında İsrail ordusu, yine Refah’ta bir mülteci kampında önce silahlı erkekleri ayırmak için bütün erkekleri bir okula yarım yamalak bir duyuruyla çağırmış, ardından okul bahçesine gelmeyen 15-60 yaş arası bütün erkekleri gelişigüzel bir şekilde katletmişti. 68 yıl sonra 26 Mayıs 2024’te İsrail ABD’nin verdiği bir bomba ile Refah’ı hedef aldı ve İsrail’in attığı bombalar sonucu 50 kişi mülteci kadın çocuk, namaz kılan yaşlılar çadırlarında diri diri yakıldı, katledildi. İsrail saldırının “hata” olduğunu, 2 Hamas yöneticisini hedef aldıklarını söyledi, soruşturma açtıklarını belirtti. Fakat daha sonrasında ABD basını İsrail’in etki alanı geniş bomba kullandığını, ABD’nin verdiği küçük bombaları tercih etmediğini haberleştirdi. Tablo netti. İsrail, Yuval Abraham’ın araştırmasını doğrulayacak şekilde, 1 Hamasçı için onlarca sivilin katledilmesini açıkça kabul etmiş, göze almış ve bunu da tamamen soğuk, Filistinlileri insansızlaştırdığı bir süreç ile tamamlamıştı.
Bugün İsrail, her gün belirli sayıda ev bombalamak, az bomba atıldığı zaman kriterleri düşürerek ölüm listelerini genişletmek, yapay zeka ile hedef seçmek gibi yöntemlerle ABD’den edindiği bombalarla 7/24 faaliyet gösteren bir “ölüm çarkı” inşa etti. Önce 1.5 milyon Filistinli dört bir yanı çevrilmiş bir şekilde 65 kilometre karecik Refah’a sıkıştırdı, ardından üzerlerine 7 Ekim saldırısına dair kolektif bir sorumluluk, intikam duygularıyla ve korkunç bir barbarlık ile bombalar yağdırdı. Şimdi de diri diri yakmaya başladı.
Dün Yahudiler için işleyen ölüm çarkı bugün Filistinliler için işliyor. Bu sefer sadece robotlaştırılmış, tecrit edilmiş, insanlıkları kenara bıraktırılmış emir erleri değil, yapay zekayla bireysel sorumluluklarını kendilerince indirgemeye çalışan emir erleri de çarkın başında.
Hannah Arendt bugün yaşasa, Eichmann’ın davasında yaşadığı şokun aynısını yaşar, bu çarkı kırmak için kalemini eline alır sabahlara kadar bıkmadan usanmadan yazardı. Yazılarını yayınlayabilecek kaç tane gazete, okuyabilecek kaç tane aklı başında lider kaldı? Bu ayrı bir mesele.
İlgilisine öneriler-
- No Other Land belgeseli
- Yuval Abraham’ın araştırma dosyası- https://www.972mag.com/lavender-ai-israeli-army-gaza/
- Yuval Abraham’ın Now Democracy söyleşisi- https://www.youtube.com/watch?v=4RmNJH4UN3s