Sinemamızın unutulmaz isimlerinden Türkan Şoray, Yaşar Kemal’in Yılanı Öldürseler romanındaki Esme rolünü ve ilk yönetmenliğini anlatıyor. İzmir’deyiz, Yaşar Kemal Sempozyumu’ndayız. İzmir Büyükşehir Belediyesinin desteğiyle hazırlanan buluşmada Yaşar Kemal’in yapıtlarındaki doğa ve çevre duyarlığı ele alınıyor.
Türkan Şoray, “ Kolay değildi gerçekten bu usta yazarımızın eserinden film çekmek, çok büyük bir sorumluluktu… Çünkü Yaşar Kemal bu ülkenin en büyük gururu, bu toprakların yetiştirdiği büyük insan… O görselliği, onun kitabında anlattığı o doğayı… o görüntüyü sinema olarak canlandırmak çok zor…” diyor.
Çok sayıda akademisyen, çevre bilimci, gazeteci, folklor araştırmacısı Yaşar Kemal’den örnekler vererek eserlerini ele alıyorlar.
Denizbilimci Profesör Mustafa Arı, Van gölünden, Yaşar Kemal’in ailesinin geldiği Ünseli’den başlayarak denizdeki yaşamın sırlarını paylaşıyor. Profesör Arı, 50 yaşından sonra deniz dibini incelemek için dalgıç olmuş. “O deniz dibinde gördüğünüz otlar, sifonu her çektiğimizde pislikleri yiyor, suyu temizliyorlar” diyor.
Yaşar Kemal Vakfı Başkanı Ayşe Semiha Baban Gökçeli, “Binbir çiçekli bahçe” başlığını neden seçtiklerini anlatıyor: “Yaşar Kemal’in doğa/çevre gerçeğine bakışını paylaşırken, bugün dünyamızın en yakıcı sorunu olan çevre sorunu için yeni bakışlara ihtiyacımızı hatırlatmış oluyoruz.”
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de “Onunla beraber kimi zaman İnce Memed olup dağlarda göğsümüzü adaletsizliğe karşı, siper ettik, kimi zaman Meryemce Ana’yla haksızlığa karşı direnişin ete kemiğe bürünmüş hali olduk. Çünkü Yaşar Kemal bu toplumun vicdanıydı” diyor.
Besteci Michael Allison Teksas’tan gelmiş. “Elia Kazan, Yaşar Kemal’i Homeros ile aynı geleneğin bir parçası olarak görürdü. Onu, başka bir sesi olmayan bir halkın sesi, olarak tanımlardı…”
Yaşar Abi’nin, doğaya bağlılığıyla, özgürlük aşkı arasında kopmaz bağlar vardı.
İki küçük anı
Yaşar Kemal, yazarlığı yanında bir eylemciydi.
1980’ler 90’larda, Türkiye büyük alt üst oluşlar yaşadı. Bu dönemde yazılarıyla, duruşuyla en etkili isim Yaşar Kemal’di.
2000 yılının sonu İsviçre’de bir toplantıdayım. Adalet Bakanı H. Sami Türk, 20 cezaevinde süren “ölüm oruçları” için tutuklu ve mahkumlarla görüşme isteğimizi kabul etmişti.
En kısa yoldan döndüm. Yaşar abinin Menekşe Basınköy’deki evinde Orhan Pamuk, Zülfü Livaneli, Can Dündar, Mehmet Bekaroğlu ve avukat Enver Nalbant’a katıldım.
Cezaevi koğuşlarına girdik. Yaşar abi söz aldı ve “ölmeyin çocuklar” diye başladı. Uzun ikna çabalarına rağmen o gün bir netice alamadık. Onlarca tutuklunun ölümüyle bitecek acı bir süreç başlamıştı..
Yaşar Kemal, Hrant Dink’in, Orhan Pamuk’un yargılanmalarına, baskı altına alınmak istemelerine de karşı durdu.
1995 yılında Alman Der Spiegel dergisinde insan hakları ihlallerine ve Kürtlere yönelik baskılara karşı bir yazı kaleme aldı. Bu kez kendisi büyük bir tehditle karşı karşıya kaldı. Bazı yakın dostlarıyla da arası bozuldu. Yılmadan gerçekleri söylemeye devam etti. En büyük dayanağımız ve güç kaynağımız Yaşar ağabeydi, başımız her sıkıştığında ona koşuyorduk