Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIYeniden kale duvarını aşabilmek

Yeniden kale duvarını aşabilmek

Jonathan Powell’ın meşhur sözünde olduğu gibi her iki taraf da "Hiçbir zaman yenilgiye uğratılamayacaklarını biliyorlardı ama, asla kazanamayacaklarının da farkına varmışlardı.” Yine Jonathan Powell’ın meşhur “bisiklet teorisi”nde dediği gibi, “Müzakere başladığı zaman hiçbir şekilde durmasına izin verilmemelidir. Aksi halde bisiklet düşer ve bir daha yerden kaldırmakta çok zorlanırsınız.” Türkiye-PKK arasındaki görüşmelerde bisiklet defalarca düştü, defalarca kaldırıldı. Bisikletin yerde olduğu dönemlerin yaşama, maliyeti çok ağırdı fakat pedalın yeniden çevrilmeye başlandığı her seferde bisiklet yola ilerlediği noktadan devam etti. PKK’nin kendini feshetmesi çağrısı bugünkü ortaklar kadar, 1993’den itibaren çözüm için uğraşan herkesin başarısı.

Eski İrlanda Başbakanı Kuzey İrlanda barış sürecini anlatırken “Kafanızı kale duvarından uzatmanız gerekir” demişti. 

Barış, kafasını kendi kalesinden çıkarmaya cesaret edenlerin işi…Ve şimdi artık herkesin kale duvarından kafasını biraz çıkarması gerekecek. Çünkü 1984 yılından beri devam eden savaşın, her ne kadar son senelerde düşük yoğunluklu olmasından dolayı ülke gündeminde pek yer bulmasa da bugün nihayete ermesinden söz ediyoruz.

Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat günlü açıklaması kriptolojist vasıtasıyla deşifre edilmesi gereken bir metin muamelesi görüyor. Oysa Lozan’ın gizli maddelerini bir asırı aşkın süredir bekleyenler gibi buradan örgüte veya devlete yönelik şifreli mesaj arayanları da eli boş bırakacak bir açıklama bu. Net, sarih ve pek çok kişinin şaşırdığı biçimde döneminin ötesinde. PKK’nin yöntemini ve varlığını arkaik ve anakronik ilan eden kurucusu, günümüz dünyasının demokratik siyasi yollarla mücadele için elverişli olduğunu söyleyerek, şüpheye yer bırakmayacak şekilde ne yapılması gerektiğini ilan etti.

Bugünkü süreç çözüm için uğraşan herkesin başarısı

27 Şubat günü, Türkiye için önemli günlerden biriydi. Sessiz, sakin ve kolay gözükünce anlamsız da sayıldı çoğunluk tarafından belki de. Uzun zamandır şehrin orta yerinde patlayan bombaların, köy boşaltmaların, ülke içinden gelen gençlere dair ölüm haberlerinin -çok şükür- gelmemesi , çoğunluğa çatışmayı unutturdu. Öte yandan, yeni sürecin Öcalan’ın keskin açıklaması ile belirginleşmesi de “kolay” görünmesine sebep oldu.

Aslında hiç kolay değildi. Biz, 1984’den beri çatışmaya dair çokça olay ve anı biriktirirken, barışa yönelik de -sonu hüsranla dolu olsa da- bir külliyat vardı. Ancak hepsi de bir öncekinin/öncekilerin birikimiyle yola devam etti. PKK’nin 20 Mart 1993’deki ilk ateşkesinden itibaren çok kez devlet/hükûmet ve örgüt arasında temaslar ve çatışmasızlık umudu doğdu. En son 2013 senesinde yaşadığımız çözüm süreci ise, Özal’dan itibaren başlayan bu barış birikiminin devamı niteliğinde, Oslo görüşmeleri ve demokratik açılımın hazırladığı ortamla geldi. Sahiden Oslo’dan sızdırılan ses kaydı ile ülkedeki tüm kesimler için çok şaşırtıcı nitelikte sözler işitmiştik. Toplumun en küçük gruplarında dahi kırılmalara, düşmanlıklara, nefrete, cezaevine düşmeye, hak kaybına sebep olan çatışmanın taraflarının birbirleriyle silahsız konuşabildiklerini duymak sürreel bir durumdu. Peşi sıra demokratikleşme ekseninde ele alınan çatışma süreci, 2013’de doğrudan Öcalan’ın muhataplığı ile gündeme geldi. Toplumsal desteğinin yüksek olması; önceki dönemlerin etkisi kadar, iktidarın zaafiyet sebebiyle değil gücünden ötürü kendi tercihi ile buraya yönelmesinden kaynaklanıyordu. Yani Jonathan Powell’ın meşhur sözünde olduğu gibi her iki taraf da “Hiçbir zaman yenilgiye uğratılamayacaklarını biliyorlardı ama, asla kazanamayacaklarının da farkına varmışlardı.”

Son çözüm sürecinin bitmesinde herkesin farklı yorumu ve faili var. Benim için bu süreç, sona erdiren failin günahkarlığıyla değil, devam ettiği süre boyunca kattıkları ile anlamlı. O sebeple bugün Öcalan’ın mektubuyla; bireysel veya kolektif herhangi bir talebin öne sürülmeksizin, “bila kaydu şart” PKK’nin kendini feshetmesi çağrısı bugünkü ortaklar kadar, 1993’den itibaren çözüm için uğraşan herkesin başarısı.

Bisikletin pedalını çevirmeyi bırakmamak

Yine Jonathan Powell’ın meşhur “bisiklet teorisi”nde dediğinin belki bir ufak yanılsamayla bizim için geçerli olduğundan söz edebiliriz. Bisikleti düşürmemek için pedal çevirmeyi bırakmamak gerektiği gibi, “Müzakere başladığı zaman hiçbir şekilde durmasına izin verilmemelidir. Aksi halde bisiklet düşer ve bir daha yerden kaldırmakta çok zorlanırsınız. Ne zaman önünüze engel çıksa bunu aşmak ve sürece devam etmek için yeni yollar bulmak şarttır.” Türkiye-PKK arasındaki görüşmelerde bisiklet defalarca düştü, defalarca kaldırıldı. Bisikletin yerde olduğu dönemlerin yaşama, maliyeti çok ağırdı fakat pedalın yeniden çevrilmeye başlandığı her seferde bisiklet yola ilerlediği noktadan devam etti.

Bugünün ulusalcı kesimlerinin PKK’nin kayıtsız şartsız kendini feshetmesinden rahatsızlığına yönelik söyleyecek söz bulmak mümkün değil. Özellikle “Şehitlerimizin kanı” diyenler, müstakbel genç ölümlerinin iştahıyla siyaset sahnesinde yer aldıklarını ve bunu istediklerini ayan eder gibiler. Sıkı sıkıya bağlı oldukları ülke sınırları içerisinde ve dahi sınırın ötesinde, PKK’nin faal olması sebebiyle on binlerce ölümün, binlerce kaybın acısını insanların hayatta kalacak olmasına tercih etmelerini anlamak imkansız.

Fakat öte yandan hem barışı/çatışmasızlığı isteyen hem de durumu anlamak için mesafeli olanları anlayabiliyorum. Çünkü önümüzde uzun bir yol var. Pedal dönüyor fakat bizim kendimize has çatışma tarihimizin gerektirdiği çözümlerin de gündeme gelmesi ve bunun başarılması gerekiyor. Yasalardaki sorunlar, cezaevindeki insanlar, örgüt mensuplarının hukuki durumu ve entegrasyonu, çatışma döneminde yaşanan hukuk dışı olayların -cari hukuk kurallarının yetersizliği ve ispat vesikalarının zorluğu sebebiyle- toplumsal çalışmalarla giderilmesi gibi; uzun bir yol var.

Kendi mahallesinin ve çevresinin korumasından, konforundan uzaklaşmadan, riski paylaşmadan büyütemeyeceğimiz bir barış bu. Türkiye Cumhuriyeti’nin başından beri var olan ve neredeyse yarı ömrü kadar devam eden savaşı gelecek nesillere miras bırakmamak için kapılar açık artık. Zaman ve mekan uygun ve artık insanlar da sosyal medyanın gürültüsüne pirim vermiyor. Acılı geçmişi geride bırakmak ve hakiki bir toplum olabilmemizin önündeki en büyük engeli ortadan kaldırmak için kafamızı kale duvarından dışarıya uzatmak yeterli: Cesaret gerektiren, meşakkatli ve fakat artık bir o kadar kolay…

- Advertisment -