Ana SayfaHaberlerAkıncı: Değerlerimize, özgünlüğümüze ve özgürlüğümüze sahip çıkacağız

Akıncı: Değerlerimize, özgünlüğümüze ve özgürlüğümüze sahip çıkacağız

KKTC yarın Cumhurbaşkanlığı seçimi için sandık başına gidiyor. Kıbrıslı seçmenler Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Başbakan Ersin Tatar arasında seçim yapacak. Akıncı, seçime bir gün kala çıktığı Bayrak Radyo Televizyonu’nda hem Kıbrıslılara hem de Türkiye’ye seslendi: “Sadece ben değil, bu topraklarda yaşayan hiç kimseden Türkiye düşmanı çıkmaz. 18 Ekim’de her şeyden önce toplumca bir bütün olarak sahip olduğumuz değerlerimize, özgünlüğümüze ve özgürlüğümüze sahip çıkacağız.“

Mustafa Akıncı’nın BRT’de yaptığı konuşmanın tam metni şöyle:

Önümüzdeki pazar günü, toplumsal geleceğimiz açısından son derece önemli bir seçim için  sandık başına gideceğiz. 

 18 Ekim’de her şeyden önce toplumca bir bütün olarak sahip olduğumuz değerlerimize, özgünlüğümüze ve özgürlüğümüze sahip çıkacağız. 

 Kendi geleceğine yön verme hakkı ve yeteneği olan Kıbrıs Türk halkı, demokrasisine saygı duyulmasını istemektedir. 

 Bu mücadelenin başarıyla sonuçlanacağından hiçbir kuşkum yoktur; çünkü irademiz ortak gücümüzdür ve halkın iradesinden daha büyük bir güç yoktur.

İlk turda 11 adaylı bir seçim yaşadık. Bu adayların her biri, kendilerine özgü görüşler dile getirdiler. Bu görüşler kimi zaman birbirine yaklaştı kimi zaman ise oldukça farklılaştı. 

Şimdi artık iki adaylı bir aşamadayız ve iki aday arasındaki fark son derece belirgindir: Bir 

yanda irademize ve yaşam biçimimize saygı duyulmasını isteyen bir görüş; diğer yanda ise bağımlılığın daha da artacağı koşulları, korku yoluyla, tek seçenekmiş gibi dayatmaya çalışan bir zihniyet vardır.

Kıbrıs Türk halkı olarak, düşüncelerimizden, duygularımızdan ve yaşam biçimimizden; sanki bunlar birer suçmuş gibi uzak durmayı telkin eden anlayışı hiç tereddütsüz reddetmeliyiz. 

 Pek çok sorunumuz olabilir. Kıbrıs sorunundan kaynaklanan sınırlandırmalar nedeniyle dünyada hak ettiğimiz konumu da henüz edinememiş olabiliriz. 

Ama bütün bunlar benliğimize ve haysiyetimize sırt çevireceğimiz ya da çocuklarımıza ve torunlarımıza biat kültürüne mahkum olacakları bir gelecek bırakacağımız anlamına gelmemektedir.  

 Saygı görmenin ilk koşulu, kendi kendine saygı duymaktır. Bizler bu Adada barış içinde, demokratik ortamda, değerlerimize bağlı kalarak, çağdaş bir yaşam sürmek istiyoruz.

 Bunların tümü saygıyı hak eden beklentilerdir ve biz bunların hiçbirinden vazgeçmek durumunda değiliz. Atatürkçü, laik, demokrat ve uygar Kıbrıs Türkü, atalarından kendisine 

miras kalan bu değerlerin kıymetini iyi bilmektedir. 

Bu seçim döneminde, demokratik ortamı bozan son derece açık müdahalelerin yapıldığına sizler de şahitsiniz. Bu topraklarda hiç yaşanmaması gereken şeyler yaşanmıştır. 

 Geçmişte yapılanlara benzer şekilde ama onlardan daha da vahim biçimde halkın iradesini hiçe sayan yöntemler denenmiştir. Burada tarafsız kalması gereken makam sahipleri, bir parti adayının kazanması için seferber olmuştur. 

 En başından beri ısrarla uyarılar yaparak, bu yapılanların ciddi bir hata ve Kıbrıs Türk halkına yönelik büyük bir haksızlık olduğunu anlatmaya çalışıyorum. 

 Sırf bir adaya seçim kazandırmak için sadece ilişkilere zarar verilmekle kalınmamakta; aynı zamanda Kıbrıs Türk toplumunun dünya nezdinde kabul gören liderlik seçiminin üzerine gölge düşürülmektedir. 

Sizler beni 45 yıldır tanıyorsunuz. Şimdi sizlere bambaşka bir Mustafa Akıncı anlatma telaşına düşenler var. İnanılmaz iftiralara ve dayanaksız suçlamalara sarılarak benden bir Türkiye düşmanı yaratabileceklerini zannediyorlar. Sadece ben değil, bu topraklarda yaşayan hiç kimseden Türkiye düşmanı çıkmaz. 

Kıbrıs’ta barış için çalışan; bölgede ve dünyada iyi ilişkiler kurulmasının önemini anlatmaya gayret eden ve bütün yaşamı boyunca diyalog ve iş birliği anlayışı sayesinde toplumu adına önemli kazanımlar elde etmenin mutluluğunu hisseden bir kişi olarak, benim Türkiye ile çatışmacı bir ilişki kurmaya yönelmediğimi, olayları objektif bir şekilde değerlendiren herkes kolaylıkla görebilmektedir. 

Benim yapmaya çalıştığım şey ilişkileri bozmak değil bilakis düzeltmektir. Çünkü bugün ilişkinin formülü gibi yansıtılmak istenen anlayışta ciddi bir sorun vardır. 

Yaptığımız şey, ayrı, bağımsız bir devlet olduğumuzu kabul eden tek devlet durumundaki Türkiye’den bağımsızlığımıza yönelik gerçek anlamda destek beklemekten başka bir şey değildir. 

Bizler iyi ilişki istiyoruz: Ast-üst, amir-memur türü hiyerarşiler kurmak, asla iyi ilişkiye 

hizmet etmemektedir. Elbette yapıcı diyaloglar kurmaya özen göstermek ve iş birliği anlayışıyla hareket etmek son derece gereklidir. Fakat kararlarımız öncelikle bize aittir.

İrademize saygı beklemenin ayıp ya da tehlikeli bir yanı yoktur. Bazı şeyleri açıkça konuşup ortaya koymak durumundayız. Parmağımızın arkasına saklanma devri artık gerilerde kalmıştır.

Seçim sürecinde yaşananlara bağlı olarak ve Kıbrıslı Türklerin iradelerine sahip çıkma kararlılığı sayesinde son günlerde, uzun zamandır göremediğimiz bazı önemli gelişmeler de meydana gelmektedir: Türkiye kamuoyunda, Kıbrıslı Türklerin irade ve kararlılık mücadelesi ciddi destek görmeye başlamıştır. 

Geç de olsa gerek siyasetçiler gerekse medya mensupları tarafından, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ayrı bir devlet olarak değil

de alt yönetim olarak görüp algılamanın yanlışlığına işaret eden ve Kıbrıslı Türklerin iradelerine saygı duyulması gerektiği konusunda uyarılar içeren görüşler ifade edilmektedir. 

18 Ekim’de kararlılığımızı bir kez daha göstererek irademizi yansıttığımızda hem güçlü bir mesaj vermiş hem de Türkiye ve dünya kamuoyunun bizi biraz daha iyi anlamasını sağlamış olacağız. En başından beri söylediğimiz gibi bizim Türkiye ile ve Türk insanıyla hiçbir sorunumuz yoktur. Bizler kendimizi var etmeye ve çocuklarımızın geleceğini kurtarmaya çalışıyoruz. 

Hiç kuşkunuz olmasın ki demokrasimize sahip çıkmak sayesinde gerçek anlamda iyi ve saygın bir ilişkinin de önünü açmış olacağız. 

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimi bütün dünya tarafından Kıbrıslı Türklerin liderlik seçimi olarak görülmekte ve meşru sayılmaktadır. Bütün dünyanın tanıyıp saygı duyduğu bir iradeye elbette en yakınımızdaki Türkiye’nin de saygı duymaması düşünülemez.

Söz bu aşamaya gelmişken sırf bir seçim kazanmak uğruna, toplumumuzu bölmeye yönelik ötekileştirici söylemlere başvurulmasını büyük bir üzüntüyle takip ettiğimi belirtmeliyim. 

Biz hepimiz birbirimizi iyi biliriz. Bizim içimizde kin, nefret ve düşmanlık yoktur. 

Kökenimiz, düşüncemiz ne olursa olsun aynı topraklarda aynı kaderi paylaşan insanlarız. Aynı sorunları yaşıyor, aynı kaygıları taşıyoruz. 

Kıbrıs’ta yıllar içinde yürütülen müzakerelerde oluşan uzlaşılara ve Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği çerçeveye uygun; eşitlik, özgürlük ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılayan federal bir çözüm hedefi, Kıbrıs’ta yaşayan herkesin yararına olacak bir gelecek sunmaktadır. 

Nereden gelirsek gelelim, bu topraklarda kader birliği yapan insanlar olarak, çocuklarımıza barış ve huzur içinde müreffeh bir gelecek kurmanın yollarını bulmaya mecburuz. 

Seçimin ilk turunun tamamlandığı saatlerde ikinci tura kaldığı belli olan diğer aday, sonucu partisinin zaferi olarak nitelendirmiştir. Cumhurbaşkanlığının tüm partilere eşit mesafede durması gereken bir makam olduğunun bilincinde olmadığını gözler önüne sermiştir. 

Cumhurbaşkanlığı gibi, tarafsız ve partiler üstü anlayışla yürütülmesi gereken bir görevi, kendi partisinin hanesine yazılacak bir makam gibi algılayan zihniyetten bu topluma hiçbir 

fayda gelmeyeceği bellidir. 

Bizler toplumsal gelecekten söz ederken, UBP adayı kendi partisinin geleceğinden söz etmektedir. Bu toplumun partizanlıktan neler çektiğini anlatmaya gerek bile görmüyorum. 

2020’li yıllarda hala aynı zihniyette ısrar edilmesini ise büyük bir üzüntüyle karşılıyorum.

Son beş yıldır partiler üstü ve tarafsız bir anlayışla yönetilen ve bu sayede çeşitli araştırmalarda “en güvenilir siyasal kurum” olduğu saptanan Cumhurbaşkanlığının tek bir partinin dar kadrocu anlayışına teslim edilmemesi gerekir. 

Bizler bu görevi partisel bağlardan değil toplumsal iradeden beslenen bir anlayışla yürütmeye kararlıyız. Cumhurbaşkanlığı geçtiğimiz beş yılda olduğu gibi önümüzdeki dönemde de toplumun tüm kesimlerini gözeten bir anlayışla hareket edecektir. Tarafsızlıktan asla ödün vermeyeceğiz. 

Geçtiğimiz beş yılda edindiğimiz deneyimden hareketle, önümüzdeki beş yılda Cumhurbaşkanlığını çok daha katılımcı bir hale getireceğiz. 

2015’ten bu yana siyasi partiler, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri ile gerçekleştirdiğimiz diyalog ve toplantıları, önümüzdeki dönemde kurumsal ve işlevsel bir yapıya kavuşturacağız. 

Bu sayede toplumun tüm kesimlerinin düşünce ve karar üretme süreçlerine doğrudan katkı yapmasını amaçlıyoruz. Bu katılımcı süreçlerin Kıbrıs sorununun yanı sıra iç konularda da önemli bir katkı yapacağını düşünüyoruz. 

Katılımcılık sayesinde partili partisiz her görüşten yararlanılmış olacak ve Cumhurbaşkanlığında tek partiyi hakim kılma çabası yerine çoğulcu bir anlayış öne çıkacaktır.

 Kıbrıs sorununda ciddi süreçlerin yaşanacağı artık herkesçe bilinmektedir. Birleşmiş Milletler Genel 

Sekreteri, seçimlerimizden hemen sonra beşli bir buluşma için çağrı yapacağını ilan etmiştir. Bu buluşmada öncelikle tarafların bundan sonrasına ilişkin değerlendirmelerini yapmaları beklenmektedir. 

Geçtiğimiz yıl Berlin’de varılan mutabakat, Kıbrıs sorununa ilişkin oldukça önemli bir çerçeve çizmiştir. Geçmişte Türkiye’nin de defalarca ifade ettiği gibi Kıbrıs sorununda ne yapılacaksa ancak müzakereler yoluyla yapılabilir.

Tek taraflı adımlarla ya da birdenbire bambaşka yollara saparak Kıbrıs Türk toplumunun çıkarlarının korunması mümkün değildir. 

Kıbrıslı Rumlar yıllardan beri haksız yere Kıbrıs’ta tek meşru devlet olarak kabul edilmenin nimetlerinden yararlanmaktadır. Bizlerin ortaklık hakları yıllardır gasp edilmektedir. Kıbrıs sorununu öncelikle bu bakış açısıyla değerlendirmek gerekir. 

Bu Adadaki haklarımızın gasp edilmesine, dünyanın bir parçası olma şansımızın elimizden alınmasına daha ne kadar göz yumacağız? Gençlerimizin geleceklerinin ipotek altına alınmasına daha ne kadar izin vereceğiz? Tüm gasp edilmiş haklarımızı alma yönünde kararlı davranmak zorundayız.

Bu mücadeleyi verirken akılcı ve gerçekçi olmak şarttır. Birleşmiş Milletler gözetiminde ve dünyanın gözleri

önünde yürütülen süreçler gayri ciddi yaklaşımlarla yönetilemez. 

Diğer aday, bir televizyon yayınında Birleşmiş Milletler ile ilişkileri ve konunun uluslararası boyutunu “safsata” olarak niteleyecek kadar ileri gidebilmiştir. Sesimizi duyurmaya ve haklarımızı almak için mücadele etmeye yönelik platformları, dünyaya sırt dönmeyi ve içe kapanmayı marifet sanan bir anlayışla terk etmek affedilemez bir hata olur. 

“Yeni şeyler konuşmalıyız” diyerek, eskiden de defalarca gündeme getirilmiş ve başarısızlığı tescillenmiş tezleri, ciddiyetten uzak tavırlarla öne çıkarmanın bu topluma kazandıracağı hiçbir şey yoktur. 

Görünür gelecekte federasyon dışında bir seçeneğin hayata geçmesini mümkün kılacak koşulların olmadığı son derece açık ve nettir. Bizler akılcı ve kararlı bir şekilde, gerçekçi çizgide yolumuza devam etmeliyiz. 

Halkımızın ikinci tura kalan adayların Kıbrıs sorunu da dahil olmak üzere diğer tüm konularda vizyonlarının ne olduğunu görebilmesi ve aralarındaki farkları mukayese edebilmesi bakımından birlikte katılacakları bir program düzenlenmesi son derece yararlı olacaktı. 

Çağdaş demokrasilerin artık vazgeçilmezi haline gelen bu tür bir program için UBP adayına çağrı yaptığım halde, kendisinin olumsuz yanıtı nedeniyle bu maalesef mümkün olamadı. 

Yurttaşlarımızın yine de adaylar arasındaki vizyon ve yaklaşım farklarını mümkün olduğunca kıyaslamasının ve gerçekçi bir gözle analiz etmesinin son derece gerekli olduğunu değerlendiriyorum. 

Dünyada ortaya çıkan ve ülkemizi de etkileyen pandemi nedeniyle normalde geçtiğimiz Nisan ayında yapılması gereken Cumhurbaşkanlığı seçimini şimdi yapabiliyoruz.

Gereğinden fazla uzayan bu sürecin artık bir an önce geride bırakılması gerekmektedir. Bizler, Pazartesi gününden itibaren ortak irademiz doğrultusunda Kıbrıslı Türklerin çıkarları için kollarımızı sıvayacağız. 

Gerek Kıbrıs sorununda gerekse iç konularda ciddi hazırlık süreçleri bizleri bekliyor. Daha önce sözünü ettiğim gibi katılımcılık mekanizmasını süratle oluşturarak en başta halkımızla birlikte yola koyulacağız. 

Diyalog yoluyla en geniş iş birliği ortamlarının oluşmasını sağlayacağız. Ülkemizdeki iç 

sorunlar giderek büyümektedir. Özellikle ekonomik sorunlar herkesi olumsuz etkilemektedir. Dövizdeki artış, kapanan iş yerleri ve işsizlik ciddi birer toplumsal sorun haline dönüşmüştür. 

Pandemi sürecinde Sayın Başbakanın inkarcı ve fevri yönetim anlayışı yüzünden ciddi yaralaraçılmıştır. Cumhurbaşkanlığı olarak sergilediğimiz yapıcı ve yol gösterici tutum siyasal rekabet duygusu içinde maalesef yeterli karşılığı bulmadı. 

Seçimimiz biter bitmez artık ülkemizde toplumsal sorunların ortadan kaldırılması için elbirliğiyle çalışmak zorundayız. Cumhurbaşkanlığı olarak bu konuda her türlü yapıcı çaba içinde olacağımızın

bilinmesini isterim.  

Uzun ve sıkıntılı bir seçim sürecinin artık sonuna gelmiş bulunuyoruz. Şimdi sizin son sözü söyleme zamanınız. Baskı altında kalmadan, özgür iradenizle oyunuzu kullanınız. Hiçbir toplumkorkuyla yönetilmeyi hak etmemektedir. Yıllarca özgürlük kavgası veren Kıbrıslı Türkleri yolundan çevirebilecek hiçbir güç yoktur. 

Benim sizlere çağrım savaşı değil barışı; bağnazlığı değil çağdaşlığı; biat

kültürünü değil özgürlüğü seçmenizdir. Bu seçim sizin, aileniz ve ülkeniz için kader seçimidir.  Birlikte hareket ettiğimiz zaman son derece güçlü olacağız. Ortak gücümüz irademizdir. 

Pazar günü mutlaka sandığa gidiniz. Yerinize başkalarının karar vermesine izin vermeyiniz. Sandık yerinde vicdanınızla baş başasınız. Vicdanınızın sesi ne diyorsa onu yapınız. 

Kararınız hayırlı olsun .” 

- Advertisment -