Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin uzun bir Ortadoğu ziyaretinin bir parçası olarak Türkiye’yi de ziyaret edeceğinin açıklandığı hafta Avrupa Birliği (AB) 1989 yılındaki Tiananmen katliamından bu yana ilk defa Çin’e yaptırım uyguladı. Bu sırada ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Brüksel’deki NATO dışişleri bakanları toplantısında Rusya ve Çin’i hedef alarak ittifakları yeniden toparlayacağı mesajı veren bir konuşma yaptı. Ardından Biden’ın ilk basın açıklamasında da benzer bir tonla gerekirse Çin ve Rusya’ya karşı çok geniş bir ittifak toplayabilecekleri mesajı verildi.
Türkiye bir süredir Biden sonrası küresel siyasetteki değişimi doğru okuduğu mesajları vermeye devam ediyordu. AB ile ilişkilerin normal şartlar altında HDP’nin kapatılma davası ve Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi gibi konular sebebi ile sertleşmesi beklenirken aksine ilişkileri daha iyi bir seviyeye çekmek amacıyla olumlu mesajlar veriliyordu. Doğu Akdeniz’de başlayan ve muhtemelen Kuzey Irak, Suriye, AB müzakereleri, Kıbrıs, Yunanistan ile ilişkiler gibi konulara da yansıma potansiyeli olan AB ile ilişkilerin yumuşamasının Türkiye’nin Rusya ve Çin ile ilişkilerine de yansıması kaçınılmaz.
Çin dışişleri bakanı Wang Yi böyle yoğun bir gündemin tam ortasında Ankara’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü. Görüşme sonrasında yapılan resmi açıklamalarda her iki taraf, Uygur konusunda farklı tonlamaları olsa da, ikili ilişkilerin olumlu seyrine vurgu yaptı. Türkiye tarafı Uygur sorunu dolayısıyla endişelerini Çin tarafına ilettiğini açıklarken, Çin tarafı her iki ülkenin iç işlerine karışmama prensibini sıkı bir şekilde takip edeceğini vurguladı. Kısacası, Türkiye Uygur sorununun bir kamuoyu baskısı oluşturduğunu muhatabına hatırlatırken Çin tarafı bu konuyu Türkiye ile müzakere etmeyeceğini resmi bir üslupla tekrar açıklamış oldu.
Bugünlerde Çin ve Türkiye arasında Uygur sorunu kadar hassas ve yavaş yavaş siyasi içerik de kazanan bir “aşı sorunu” da ortaya çıktı. Wang Yi’nin ziyaretinin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamada belirtildiği üzere, Çin ile yapılan anlaşmaya göre Mart ayında gelmesi gereken 50 milyon doz aşı gelmediği gibi sonraki aylarda vaat edilen 100 milyon doz aşının da ne zaman geleceği belirsiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuları Çin tarafına ilettiklerini ve Çin devlet başkanı Xi Jinping’in cevabını beklediklerini dile getirdi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Fahrettin Koca Çin’in aşılarında “üretim sıkıntısı ile aksama” olduğunu dile getirdi. Aşının bir kamu diplomasi faaliyeti ile diğer ülkeler üzerinde ne yazık ki siyasi bir nüfuz aracına dönme ihtimali gittikçe artıyor. Sadece Çin’in değil, aşı üreticisi ülkelerin aşı konusunu siyasi ve ekonomik sorunların pazarlığına dönüştürmelerinin salgınla küresel mücadelenin altını oyan bir gelişme olduğunu ifade etmek gerekir.
Bunun ötesinde Wang Yi’nin ziyaretinin bölgesel ve küresel siyaset açısından da önemli bir anlamı vardı. Yukarıda bahsedildiği gibi Wang Yi’nin ziyareti aslında ABD’nin NATO ve -ABD, Japonya, Avustralya ve Hindistan’dan oluşan- QUAD gibi ittifak alanları ile Çin’e ve Rusya’ya gözdağı verdiği bir dönemde Çin’in bölgede yakın işbirliği yapabileceği ülkelere oldu. Sırasıyla Suudi Arabistan, Türkiye ve İran’ı ziyaret eden Wang Yi bu ülkelerin Ortadoğu siyaseti ve ekonomisi üzerinde ciddi etkileri olan ülkeler olduğunu da vurgulamış oluyordu. Bu ülkelerin dönem dönem Batılı ülkelerle yaşadıkları sorunlar karşısında Çin ile ilişkileri alternatif bir kart olarak kullandıklarını biliyoruz. Her üç ülke de aslında Biden sonrası yeniden şekilleneceği belli olan Avro-Atlantik ittifakının yeni politikalarını çözmeye çalışıyor. Çin ise bu denklemde ihmal edilemeyecek bir aktör haline gelmeye devam ediyor. Çin’in Ortadoğu’daki nüfuzu halen ekonomi merkezli olarak gelişmeye devam ediyor. Özellikle enerji ve yatırımlar hala gündemin ilk sıralarında. Ancak Uygur sorunu ve İran nükleer krizi gibi siyasi içeriği ağır basan konular gündemin ilk sıralarına girdikçe bütün taraflar için ilişkileri yönetmek daha da zorlaşıyor. Wang Yi’nin ziyareti tam da ekonomik ve siyasi sorunların iç içe geçtiği hassas bir dönemde ikili ilişkileri ayakta tutmaya yönelik bir adım olarak okunabilir.
________
Kadir Temiz, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyaset Bilimi Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümü.