Ana SayfaHaberler“Ben bir imam hatip mezunları derneğinin başında olsam, ilk işim Gülşen hanımdan...

“Ben bir imam hatip mezunları derneğinin başında olsam, ilk işim Gülşen hanımdan randevu istemek olurdu”

İbn Haldun Üniversitesi öğretim üyesi Enis Doko, şarkıcı Gülşen’in imam hatipliler hakkındaki sözlerini ve tutuklanma sürecini Twitter hesabından paylaştığı “İfade özgürlüğü ve sınırları meselesi” başlıklı bir zincirde değerlendirdi: “Ben bir imam hatip mezunları derneğinin başında olsam ilk işim Gülşen hanımdan randevu istemek olurdu. Ona da şunu sorardım: ‘Benim ne sapıklığımı gördün? Ya da bizim arkadaşların. Biz sana ne yaptık da sen bizi böyle hedefe koyuyorsun?’ Bir kişide nefret yerine utanç oluşturmak çok daha güçlü bir cevaptır…”

Doko’nun tweet serisi şöyle:

Çok sayıda hakaret ifade özgürlüğü kapsamına girer mi sorusu geldi. Bu soru hem hukuki, hem de etik boyutu olan bir soru. Ben hukuki boyutu konusunda konuşacak uzmanlığa sahip değilim. O yüzden işin etik boyutuna göz atacağım.

Önce kendi uygulamamı yazayım. Yılda 10.000 civarı hakaret ve tehdit mesajı alıyorum. Avukat dostların ricasına rağmen bugüne kadar kimseye dava açmadığım gibi, engellemedim bile. Hakaretin bazı türlerinin yanlış olduğuna inansam da tercihimi bu yönde kullandım.

Tartışma yanlış zeminde yapılıyor bence. Bir taraf hakaret ifade özgürlüğüne girer derken, öbür taraf ise girmez diyor. Oysa hakaret kavramı çok genel ve çeşitli türleri var. Bir kısmı ifade özgürlüğü kapsamına girerken bir kısmı girmeyebilir.

Farklı türler tartışmaya açık olsa da özellikle bir grup hakarete karşı durmak lazım bence. Bunlar da zararlı stereotipleri güçlendiren hakaret ya da söylemler. Çünkü bu söylemler doğrudan insanları mağdur edip, onlarla ilgili toplumsal ön yargılar oluşturuyor. Siyahi ABD’liler hayduttur, mini etekli kadınlar hayat kadınıdır, Müslüman ülkede doğanlar potansiyel teröristtir tarzı söylemler bu kategoriye örnek verilebilir. Bunlar bir grubun şeytanlaştırılmasına hizmet eder ve bu önyargı ve ayrımcılıklara neden olur.

“İHL mezunları sapıktır” söylemi kanaatimce bu kategoridedir. İHL mezunları çok sayıda haksızlık ve ayrımcılıklara maruz kaldılar. İHL mezunu olduğu öğrenilince işe alınmayan akademisyen dostlarım var mesela. Çünkü toplumun bir kesimi onları şeytanlaştırıyor ve önyargı besliyor. Dün “imam hatipler kapatılsın” hashtaginin TT olması bu önyargıların toplumda ne kadar yaygın olduğunu açıkça gösteriyor. Şu soruyu sormak lazım: Gülşen hanıma bu söylemi yaptıran şey nedir? Neden aklından öyle bir şey geçti? Elbette ki İHL’lerin şeytanlaştırılması. Tabi bu şeytanlaştırmadan doğan sözler de aynı şeytanlaştırmaya hizmet ediyor ve o yüzden de kınanması gerekiyor. Dolayısı ile bence bu sözler masum bir özgür ifade olarak okunamaz. İHL’ler bu ülkeye muazzam hizmetler yapan bireyler yetiştirdi. İHL’ler hepimizin değeri.

Ancak şeytanlaştırma ile mücadele ederken ortaya konacak tepkide hassas bir ayar var. Tepki ve cezaların önemli bir amacı rehabilitasyondur. Tepkimiz şeytanlaştırmayı azaltmaya hizmet etmelidir, ona göre ayarlanmalıdır. (İşin ceza boyutunu hukukçulara bırakıyorum.) Mesela Üstün beyin baş örtülü psikologlarla ilgili söylemine konan tepki tam olarak böyle dozundaydı ve iyi oranda da sonuç alındı. Ancak çevreme baktığımda Gülşen hanımın sözlerine gelen tepkinin aynı sonucu elde ettiğini söyleyemiyorum. Bu noktada neden diye sormalıyız?

Bir neden Gülşen hanıma gelen tepkinin aslında tersine bir önyargı olarak okunması. Gülşen hanımın giyim tarzı ve LGBT bayrağı almasına gelen tepkilerin ardından bu videonun servis edilmesi ve arkasından gelen tepkiler birleştirildi. Beraber okundu. Bunu besleyen bir gerekçe de İHL öğrencilerinin sapıklık (dini anlamda) içinde olduğunu söyleyen  Müslüman sosyolojik grupların aynı tepkiyi görmemeleri. Oysa bu gruplar İHL’ye ve ilahiyatlara öğrenci gönderilmesine karşı kampanya bile yapıyorlar. Onlara tepki azlığı çifte standart olarak okunuyor.

Bizim coğrafyada en ideal tepkinin karşıt saldırı olduğu anlayışı hâkim. Bu tüm ideolojiler için geçerli. Oysa ben buna katılmıyorum ve uygulamıyorum. Ben bir imam hatip mezunları derneğinin başında olsam ilk işim Gülşen hanımdan randevu istemek olurdu. Ona da şunu sorardım: “Benim ne sapıklığımı gördün? Ya da bizim arkadaşların. Biz sana ne yaptık da sen bizi böyle hedefe koyuyorsun?” Bir kişide nefret yerine utanç oluşturmak çok daha güçlü bir cevaptır. Karşı saldırı sınırı aşarsa aleyhe döner, mağdur yaratır.

Türkiye’de çok farklı grup ve kesimlere sürekli “sapık” isnadında bulunan Müslüman sosyolojik gruplar var. Bu grupların sözleri yukarıda bahsettiğim tarzda stereotipleri besliyorsa onlara da tepki göstermemiz lazım. İlkelerle davranmamız lazım.

Yaygın bir şekilde herkes olayları ideolojik pencerelerden okuyor. Oysa doğrusu ilkelerle okumak. Bizim olmayan bir değere, ya da bizim gruba saldırılmadığında ifade özgürlüğü demek kolay. Bize geldi mi ama ile geçiştiriyoruz. Tutarlı olmalı, nefretle değil adaletle bakmalıyız

Çağımızın en önemli hedefi bir arada farklılıklarla yaşayacak bir kültür yaratmak. Bunun için de ötekileştirici, şeytanlaştırıcı, dışlayıcı, dehümanize edici sözlerden kaçınmalıyız. İnsanları gruplarla özdeşleştirip etiketlemek yerine birey olarak değerlendirmeliyiz.

- Advertisment -