Ana SayfaHaberlerÇevirilerÇEVİRİ | “Bayanlar baylar, soykırıma buradan buyurun”

ÇEVİRİ | “Bayanlar baylar, soykırıma buradan buyurun”

New York Times ve Financial Times’ın eski tecrübeli savaş muhabiri Chris Hedges yazdı: İsrail, 2000 yılından bu yana Gazze'de bin 741'i çocuk ve 572'si kadın olmak üzere yedi bin 779 Filistinliyi öldürdü. Buna tüm umutlarını yitiren ve derin bir depresyonla boğuşan Gazzeli gençlerin giderek artan sayıdaki intiharları da dahil değil. İsrail, Gazze’ye saldırısının ardından Hamas savaşçılarına ait bin 500 ceset bulduğunu açıkladı. Bu sayı bin 300 İsrailli kurbandan daha fazla. Ölen Hamas savaşçılarının neredeyse tamamının Gazze toplama kampında doğmuş ve İsrail tarafından kurulan güvenlik bariyerlerini aşana kadar açık hava hapishanesinin dışını hiç görmemiş genç erkekler olduğundan şüpheleniyorum. Hamas savaşçıları, İsrail'in teknolojik ölüm cephaneliğine sahip olsalardı, öldürme eylemlerini daha etkin bir şekilde gerçekleştirebilirlerdi. Ama sahip değiller. Taktikleri, İsrail'in onlarca yıldır kendilerine karşı kullandığı taktiklerin daha kaba saba versiyonları.

Chris Hedges’in Substack‘te yayınlanan ‘This Way for the Genocide, Ladies and Gentlemen‘ adlı makalesinİ Açık Radyo çevirdi Washington ve Avrupa hükümetleri İsrail’in Gazze’deki soykırım seferinin amigoluğunu yapıyor. Katliamın durdurulması için müdahale edilmemesi, tüm bölge genelinde şiddetin alevlenmesi tehdidini doğuruyor.

Ben, El Salvador’da, Irak’ta, Gazze’de, Bosna’da ve Kosova’da şehir savaşlarının ortasında bulundum. Bir kez sokak sokak, blok blok, ev ev savaşa giriştiğiniz zaman, orada artık tek bir geçerli kural vardır; hareket eden her şeyi öldürün. Güvenli bölge lafları, sivillerin korunacağına dair garantiler, ‘cerrahi’ operasyon denen müdahaleler ve ‘seçilmiş hedeflere yapılacak’ hava saldırıları vaatleri, ‘güvenli ‘tahliye’ koridorları, ölen sivillerin ‘çapraz ateş altında kalmış’ olduğuna dair yalan yanlış açıklamaları, bombalar altında moloz yığınına dönen evlerle apartmanların teröristlerin barınağı olduğu iddiaları ya da okulların ve tıbbi kliniklerin hedefini şaşmış Hamas roketleri yüzünden yok edilmiş olduğu yalanları, ayrım gözetmeksizin yapılan katliamı örtbas etmek için kullanılan retoriğin ve laf salatasının bir parçasıdır.

Gazze o kadar küçük bir alan ki – 25 mil uzunluğunda ve yaklaşık 5 mil genişliğinde – ve o kadar yoğun bir nüfusa sahip ki, İsrail’in kara ve hava saldırısının tek sonucu, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın ‘insansı hayvanlar’ ve Başbakan Benjamin Netanyahu’nun ‘insansı canavarlar’ olarak adlandırdığı kişilerin toplu ölümü olacaktır. İsrailli Knesset üyesi Tally Gotliv Gazze’ye ‘kıyamet günü silahları’ atılmasını önerdi ve bu, yaygın olarak nükleer saldırı çağrısı olarak görüldü. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Cuma günü Filistinli sivilleri koruma çağrılarını reddetti. Herzog, “Orada sorumlu olan bütün bir ulustur… Sivillerin farkında olmadığı, müdahil olmadığı söylemi kesinlikle doğru değildir,” dedi. Ve ekledi: “Ayaklanabilirlerdi, Gazze’yi bir darbeyle ele geçiren o şeytani rejime karşı savaşabilirlerdi. Onların belini kıracağız.”

İsrail’in 1,1 milyon Filistinlinin – yani, Gazze nüfusunun neredeyse yarısının – serbest atış bölgesi haline gelecek olan kuzey Gazze’yi 24 saat içinde boşaltmasını talep etmesi, aşırı kalabalık ve kapalı sınırlar göz önüne alındığında yerinden edilenlerin gidebileceği bir yer olmadığı gerçeğini göz ardı ediyor. Kuzeyde 750 bin kişinin yaşadığı ve şeridin en yoğun nüfuslu bölgesi olan Gazze şehri yer alıyor. Kuzey bölgesi, aynı zamanda Gazze’nin ana hastanesi ile Cebaliye ve el-Şati mülteci kamplarını da kapsıyor.

İsrail, askeri makinesini, mekanize birlikleri, hava kuvvetleri, donanması, füzeleri, ağır topları ve komuta-kontrolü olmayan işgal altındaki bir halka karşı harekete geçirmekle –ABD’nin önümüzdeki on yıl içinde İsrail’e 38 milyar dolarlık bir askeri yardım paketi sağlama taahhüdünden bahsetmiyorum bile– ‘kendini savunma hakkını’ kullanmış olmuyor. Bu bir savaş değildir. Bu, 16 yıldır dünyanın en büyük toplama kampında sıkışıp kalmış sivillerin yok edilmesidir. Gazze yerle bir ediliyor, dümdüz ediliyor, yıkılıyor, enkaza dönüştürülüyor. Yüz binlerce yoksul sakini öldürülecek, yaralanacak ya da yiyecek, yakıt, su ve tıbbi yardım olmaksızın evsiz bırakılacak. Şimdiden 600’e yakın çocuk öldü bile.

Birleşmiş Milletler Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA) 14 gıda dağıtım merkezini kapatmak zorunda bırakılınca yarım milyon insan gıda yardımından mahrum kaldı. Gazze’nin tek elektrik santralinin yakıtı tükendi. Birleşmiş Milletler, 12 personelinin İsrail hava saldırılarında öldürüldüğünü, Gazze’deki 22 UNRWA sağlık tesisinden 21’inin hasar gördüğünü, hastanelerin temel ilaç ve tıbbi malzemelerden yoksun olduğunu açıkladı.

İsrail, 360 bin kadar askerinin kara saldırısı başlatmasıyla birlikte geçmişte olduğu gibi, bağımsız haber yayınlarını ve görüntülerin yayılmasını engelleyecek. Cumartesi günü Gazze’de internet hizmetini kesti. İsrail’in vahşetine dair ortaya çıkacak bazı kısa görüntüler ve videolar da İsrail liderleri tarafından anormallik olarak nitelenerek görmezden gelinecek ya da bunlar Hamas’ın üstüne atılacak.

Aralarında 1 milyon çocuğun da bulunduğu 2,3 milyon insan gıda, yakıt, elektrik ve sudan mahrum bırakılırken, bu insanlar okul ve hastanelerinin bombalanmasına maruz bırakılırken ve gezegendeki en gelişmiş askeri makinelerden biri tarafından katledilip evsiz bırakılırken Batı müdahale etmeyi reddediyor.

Hamas tarafından vurularak katledilen İsraillilerin dehşet verici görüntüleri ölümün para birimidir. İsrail, Yahudi devletinin kurulmasını sağlayan katliamlar ve etnik temizlikle başlattığı, ardından Filistinlileri onlarca yıl mülksüzleştirme ve şiddete maruz bıraktığı ölümcül bir dans olan katliamı katliamla takas ediyor. İsrailli insan hakları grubu B’Tselem’e göre İsrail ordusu, mevcut saldırıdan önce, 2000 yılından bu yana Gazze’de bin 741’i çocuk ve 572’si kadın olmak üzere yedi bin 779 Filistinliyi öldürdü. Bu rakama kirli su içtikleri ya da tıbbi tedaviye erişimleri engellendiği için ölen Gazzeliler dahil değil. Tüm umutlarını yitiren ve derin bir depresyonla boğuşan Gazzeli gençlerin giderek artan sayıdaki intiharları da dahil değil.

Dördü The New York Times‘ın Orta Doğu Büro Şefi olmak üzere, ömrümün yedi yılını bu çatışma hakkında haber yaparak geçirdim. Kudüs’te Filistinli intihar bombacıları tarafından bombalanan otobüslerin İsrailli kurbanlarının cesetleri üzerinde dikildim. Gazze’deki Dar Al-Shifa Hastanesi’nin koridorlarında aralarında çocukların da bulunduğu sıra sıra cesetler gördüm. Han Yunus mülteci kampında İsrail askerlerinin küçük çocuklarla alay etmesi üzerine onların askerlere taş atmasını ve ardından da askerler tarafından acımasızca vurulmalarını izledim. İsrail savaş uçaklarının attığı bombalardan kaçarak sığınaklarda korundum. Mısır sınırı boyunca yıkılmış Filistin evlerinin ve apartman bloklarının enkazı üzerine tırmandım. Bombalardan sonra hayatta kalabilen kan revan içinde ve sersemlemiş insanlarla röportaj yaptım. Çocuklarının cesetleri başında hıçkıra hıçkıra ağlayan annelerin yürek parçalayan feryatlarını duydum.

Kudüs’e 1988’de geldim. İsrail, Faysal el-Hüseyni’nin laik, aristokrat Filistin liderliğini itibarsızlaştırmak ve marjinalleştirmekle ve Ürdünlü yöneticileri işgal altındaki Batı Şeria’dan sürmekle meşguldü. Bu laik ve ılımlı liderliğin yerini Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Yaser Arafat aldı. Ancak, büyük olasılıkla İsrail tarafından zehirlenen Arafat ve FKÖ de İsrail tarafından acımasızca bir kenara itildi. FKÖ’nün yerini İsrail’in FKÖ’ye karşı bir denge unsuru olarak açıkça desteklediği Hamas aldı.

İsrail’in Filistinlilere karşı tırmanarak artan vahşeti, Filistinlilerin artan vahşetine yansımaktadır. Direniş grupları İsrail’in Doppelgänger’leri, yani aynadaki ikizleridir. İsrail, Hamas’ın ortadan kaldırılmasıyla Filistinlilerin uysallaşacağına inanıyor. Ancak, tarih bize göstermiştir ki, bir Filistinli direniş hareketi yok edildiğinde yerini ondan daha öldürücü ve radikal bir hareket almaktadır.

Katiller birbirlerinden beslenirler. Ben bunu Bosna’daki etnik savaşlarda gördüm. Din ve milliyetçilik cinayeti kutsallaştırmak için kullanıldığında ortada uyacak hiçbir kural yoktur. Bu aydınlık ile karanlık, iyi ile kötü, Tanrı ile Şeytan arasında bir savaştır. Rasyonel söylem yasaklanmıştır.

Francisco Goya’nın dediği gibi, ‘Aklın uykuya yatması, canavarları ortaya çıkarır.’

Mevcut İsrail hükümetindeki aşırı Yahudilerin, fanatik Siyonistlerin ve dinci yobazların Hamas’a ihtiyacı var. İntikam, savaşın psikolojik motorudur. Katliam için hedef alınan insanlar insanlık dışı hale getirilir. Onlar empatiye ya da adalete layık görülmezler. Merhamet ve keder sadece ve sadece bireyin kendisi için hissedilir. İsrail, mutlak kötülüğü temsil eden insanlıktan tamamen çıkarılmış bir kitleyi ortadan kaldırmaya ant içiyor. Gazze’deki sakat ve ölülerle İsrail kasabalarında ve ‘kibbutzim’lerdeki sakat ve ölüler aynı karanlık arzuların kurbanları.

Primo Levi, ‘Şiddetten yalnızca şiddet doğar,’ diye yazar ve ekler; ‘Bunu, zaman geçtikçe azalmak yerine daha da çılgınlaşan bir sarkacın gitgeli takip eder.’

Biden yönetimi İsrail’e koşulsuz destek ve silah sevkiyatı sözü verdi. USS Gerald R. Ford Uçak Gemisi Taarruz Grubu, İsrail ile Hamas arasındaki çatışmayı genişletebilecek ‘herhangi bir aktörü caydırmak’ amacıyla Doğu Akdeniz’e konuşlandırıldı. Pentagon’dan yapılan açıklamaya göre taşıyıcı grup, ABD Donanmasına ait uçak gemisi USS Gerald R. Ford, sekiz saldırı ve destek uçağı filosu, Ticonderoga sınıfı güdümlü füze kruvazörü USS Normandy ve Arleigh-Burke sınıfı güdümlü füze destroyerleri USS Thomas Hudner, USS Ramage, USS Carney ve USS Roosevelt’ten oluşuyor.

ABD, geçmişte olduğu gibi, İsrail’in Filistinlilere uyguladığı çok daha büyük ölüm ve yıkımın yanı sıra yasadışı işgali ya da sivillere yönelik periyodik askeri harekâtları görmezden gelmektedir – ki bu, İsrail’in Gazze’ye 15 yıl içinde düzenlediği beşinci büyük askeri saldırıdır.

İsrail, Gazze’ye saldırısının ardından Hamas savaşçılarına ait bin 500 ceset bulduğunu açıkladı. Bu sayı bin 300 İsrailli kurbandan daha fazla. Ölen Hamas savaşçılarının neredeyse tamamının Gazze toplama kampında doğmuş ve İsrail tarafından kurulan güvenlik bariyerlerini aşana kadar açık hava hapishanesinin dışını hiç görmemiş genç erkekler olduğundan şüpheleniyorum. Hamas savaşçıları, İsrail’in teknolojik ölüm cephaneliğine sahip olsalardı, öldürme eylemlerini daha etkin bir şekilde gerçekleştirebilirlerdi. Ama sahip değiller. Taktikleri, İsrail’in onlarca yıldır kendilerine karşı kullandığı taktiklerin daha kaba saba versiyonları.

Bu hastalığı, yani ırkın, dinin ve ulusun yüceltilmesini, savaşçının, şehidin ve şiddetin tanrılaştırılmasını, kurbanlık ve mağduriyetin kutsanmasını biliyorum. Kutsal savaşçılar sadece kendilerinin erdem ve cesarete sahip olduklarına, düşmanlarınınsa hain, korkak ve kötü olduklarına inanırlar. Sadece kendilerinin intikam alma hakkına sahip olduklarına inanırlar. Acıya acı, kana kan, dehşete dehşet. Delilikte, insani ve adil olmanın ne anlama geldiğinin terk edilmesinde korkunç bir simetri vardır.

T.E. Lawrence, bu şiddet döngüsünü ‘keder halkaları’ olarak adlandırır.

Bu ateşler bir kez yakıldığında kolayca dev bir yangına dönüşebilir.

İsrail tanklarıyla askerleri, Hizbullah’ın Filistinlileri desteklemek amacıyla yapacağı bir saldırıyı engellemek üzere Lübnan sınırına konuşlandırıldı. İsrail kuvvetleri Hizbullah savaşçılarının yanı sıra bir Reuters gazetecisini de öldürdü ve Hizbullah da buna misilleme olarak bir roket salvosu ateşledi. İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Batı Şeria’daki Filistin köylerinde caniyane saldırılar gerçekleştiren İsrailli yerleşimcilere 10 bin saldırı tüfeği dağıtacağını açıkladı. İsrail, Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırıdan bu yana işgal altındaki Batı Şeria’da en az 51 Filistinliyi öldürdü.

Psikolog Rollo May şöyle yazıyor;

“Her savaşın başlangıcında… düşmanımızı alelacele şeytani bir imgeye dönüştürürüz; ondan sonra da, savaştığımız şeytan olduğu için, savaşın uyandırdığı tüm zahmetli ve ruhani soruları kendimize sormadan savaş zeminine geçebiliriz. Artık öldürdüklerimizin de tıpkı kendimiz gibi insanlar olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalmayız.”

Öldürme ve işkence eylemleri, ne kadar çok sürerlerse, failleri ve eylemlerine göz yuman toplumu o kadar kirletir. Profesyonel sorgulayıcıları ve katilleri hissetme kapasitesinden koparırlar. Bu eylemler ölüm içgüdüsünü beslerler. Savaşın ahlaki yarasını büyütüp genişletirler.

İsrail, Filistinlilere nefretin, savaşın, ölümün ve yok etmenin ilkel ulumasıyla iletişim kurmayı öğretti. Ama benim en çok korktuğum şey, İsrail’in Gazze’ye saldırısı değil. Asıl korktuğum, İsrail’in soykırıma varan katliamına göz yuman ve kontrol edemeyeceği bir şiddet döngüsünü hızlandıran uluslararası toplumun suç ortaklığı.


- Advertisment -