Amerika Birleşik Devletleri, 9-10 Aralık tarihleri arasında çevrimiçi bir Demokrasi Zirvesi’ne ev sahipliği yapacak. Bu etkinliğe kimlerin katılacağını, hangi ülkelerin “demokratik” olduğunu ve hangilerinin bu statüye layık olmadığını belirleme yetkisi de onlarda olacak. Soğuk Savaş zihniyetinin bariz bir ürünü olan bu tavır, dünyadaki ideolojik çatışmayı ve ayrışmayı körükleyerek yeni “fay hatları” yaratacaktır. Bu eğilim, modern dünyanın gelişim süreciyle açıkça çelişmektedir. Küresel ve çok merkezli bir yapının şekillenmesini engellemek mümkün değildir, bu durum ancak yaşanan nesnel sürece köstek olabilir. Çin ve Rusya, Amerika’nın bu hamlesini kesin olarak reddediyor.
Barış, kalkınma, adalet, demokrasi ve özgürlük insanlığın ortak değerlerini oluşturur. Demokrasi, yalnızca belirli bir ülkenin veya bir grup ülkenin taşıdığı bir ayrıcalık değil, tüm halkların sahip olduğu evrensel bir haktır. Demokrasi, birden çok şekilde uygulanabilir ve demokrasiye ilişkin hiçbir modelin her ülkeye aynı şekilde uyması beklenemez. Bir ülkenin demokrasi yolunda takip ettiği yöntemlerin işe yaraması, bunların o ülkenin gerçekleriyle örtüşmesine, zamanın gerçeklerine uygun olmasına, aynı zamanda da ekonomik alanda kalkınma, toplumsal alanda istikrar ve ilerleme ve insanlar için daha müreffeh bir yaşam sunmasına bağlıdır. Nihayetinde demokrasi, halkın desteğine dayanır ve bunun kanıtı insanlığın ilerlemesine sunduğu katkılardır.
Bu nedenle, demokrasinin temel kriteri halkla ilgili olmalıdır, yani halkın ülkesini yönetme hakkına sahip olup olmadığına, ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığına, tatmin ve mutluluk duygusuna sahip olup olmadığına bakılmalıdır. Eğer bir ülkede halk, yalnızca sandığa giderken uyandırılıp, seçimler sona erdiğinde kış uykusuna yatırılıyorsa, kampanyalarda kulağa hoş gelen sloganlar atılıp seçimden sonra vatandaşın söz hakkı kalmıyorsa, insanlar propaganda sürecinde içi boş vaatlerle kandırılıp sonrasında sudan çıkmış balığa dönüyorsa, orada gerçek bir demokrasi yok demektir.
Çin, kapsamlı ve tam-süreçli bir sosyalist demokrasiye sahiptir. Buradaki demokratik model, Çin halkının iradesini yansıtır, ülkenin gerçeklerine uygundur ve yine halktan güçlü bir destek görür. Çin’de vatandaşların seçme ve seçilme hakkı vardır ve Halk Kongreleri aracılığıyla ulusal ve diğer düzeylerde yetkilerini kullanarak ülke yönetiminde söz sahibi olabilirler. Çin’in, devlet yönetiminde yer alan sekiz adet komünist olmayan partisi, benzersiz bir siyasi sistemi ve ilgili siyasi danışma kurumları var. Çin halkının yüksek menfaatlerini ilgilendiren konularda, herhangi bir karar alınmadan önce geniş tabanlı istişarelere ve tartışmalara başvurulur. Politikalar ve önlemler ancak halkın ihtiyaçlarına hizmet edeceği konusunda bir fikir birliği olduğunda uygulamaya konulabilir. Çin’deki tam-süreçli demokrasinin çok iyi çalıştığı kanıtlandı. Çin, tüm insanlık için ortak bir geleceğe sahip bir topluluk inşa etmeye çağırıyor. Zira aynı küresel köyün sakinleri olarak, uluslararası meseleleri istişare yoluyla ele almalıyız.
Öte yandan Rusya, cumhuriyetçi bir hükümet biçimine sahip demokratik ve federatif bir hukuk devletidir. Burada da demokrasi, siyasi sistemin temel ilkesini teşkil eder. 2020 referandumuyla kabul edilen Anayasa değişiklikleriyle birlikte demokratik kurumlar daha da güçlendirildi. Rusya’da demokrasinin gelişimi ülkenin kültür ve gelenekleriyle yakından ilişkilidir. Ülkedeki parlamenter sistem geleneği yüz yıldan uzun bir geçmişe dayanmaktadır. Rusya’nın durmaksızın gelişmeye devam eden siyasi sistemi, halkın sahip olduğu hakları ve çıkarları güvence altına alan istikrarlı ve sakin bir ortama ihtiyaç duyuyor.
Demokrasi yalnızca bir ülkenin iç yönetişimiyle ilgili değildir; uluslararası ilişkilere de yansıması gerekir. Gerçek anlamda demokratik bir hükümet, uluslararası ilişkilerde de demokrasiyi destekleyecektir. Bu tür bir hükümet, yurt içinde demokrasi ve birlik inşa ederken, yurt dışında hegemonyayı ve bölünmeyi teşvik etmez. Ulusların refahına giden yol, belirli konulardaki görüş farklılıklarına rağmen, tarafların birbirine saygı duyduğu bir işbirliğinden geçer.
Bir ülkenin egemenlik alanı, güvenliği ve kalkınmaya yönelik çıkarları ihlal edilmemelidir. Yolsuzlukla mücadele, demokratik değerleri teşvik veya insan haklarını koruma bahanesiyle diğer ülkelerin iç işlerine müdahale etmek, gelişmelerini engellemek, onlara büyük yaptırımlar uygulamak ve hatta onların egemenliğini, birliğini ve toprak bütünlüğünü ihlal etmek BM Tüzüğü’ne ve uluslararası hukukun diğer temel normlarına aykırı olmanın yanı sıra açıkça antidemokratik bir nitelik taşımaktadır.
Benzer şekilde, hiçbir ülkenin, dünyanın geniş ve çeşitli siyasi yapısını tek bir kıstas üzerinden yargılama hakkı yoktur. Başka ülkelere renkli devrimlerle, rejim değişiklikleriyle ve hatta güç kullanarak farklı bir siyasi sistem dayatmak uluslararası hukuka aykırıdır ve açıkça anti-demokratiktir.
Uluslararası ilişkiler, kapsamlı istişare, yardımlaşma ve ortak fayda ilkelerine göre ele alınmalı ve hakiki bir çok taraflılık anlayışı ışığında belirlenmelidir. Daha kapsayıcı bir küresel yönetişim tarzı oluşturulmalıdır. Bir ülkenin üstünlük arayışında olup kendini her zaman ilk sıraya koyması, hegemonyacılığa ve tek taraflılığa dair eylemleridir ve açıkça anti-demokratiktir.
Ortak güvenlik ve kalkınma arayışı, uluslararası toplumun uzun zamandır devam eden yaygın bir arzusudur. Diğer ülkeleri dize getirmek amacıyla ideolojiyi kullanmak ve mutlak güvenlik adına tek bir jeo-stratejiyi teşvik etmek, ülkeler arasında bölünmeye ve çatışmaya yol açacaktır ve açıkça anti-demokratiktir.
Günümüz dünyasında bir tek uluslararası sistem vardır, bu da merkezinde Birleşmiş Milletler’in buluduğu uluslararası sistemdir. Aynı şekilde, dünyadaki tek uluslararası düzen, uluslararası hukuk tarafından desteklenen uluslararası düzendir. Dünyada geçerliliği olan yegâne kurallar, BM tüzüğünde belirlenmiş amaç ve ilkelere dayalı olarak uluslararası ilişkileri idare eden temel normlardır. BM’ye ve uluslararası hukuka atıfta bulunmadan “kurallara dayalı uluslararası düzen”den söz edip ahkâm kesmek ve uluslararası kuralları belirli blokların kanaatleri doğrultusunda değiştirmeye çalışmak revizyonizm kategorisine girer ve açıkça anti-demokratiktir.
“Demokrasinin”, demokrasiye dayalı siyasi sistemin ve demokratik değerlerin başka ülkelerin iradesine zıt biçimde yayılmasının, bölgesel ve uluslararası barışı, güvenliği ve istikrarı ciddi şekilde baltalayacağının görülmesi için dünya çapında yapılmadık savaş kalmadı. Yugoslavya’nın bombalanması, Irak, Afganistan ve Libya’ya yapılan askeri müdahaleler ve “demokratik dönüşüm” süreçleri zarardan başka bir şey getirmiyor. Bazı ülkeler, diğerlerini küçümseyerek eleştirmek yerine, kendi işlerini daha iyi yapmaya odaklanmalıdır.
Rusya ve Çin demokrasileri hakkında endişelenmeye gerek yok. Bazı yabancı hükümetler, kendilerini ve kendi ülkelerinde neler olup bittiğini düşünse daha iyi olur. Kendi ülkelerindeki çeşitli gösteri yürüyüşlerinin plastik mermilerle ve biber gazıyla dağıtılması özgürlük müdür? Buradan pek de öyle gözükmüyor.
Bir dizi küresel zorlukla karşı karşıya kalan ülkelerin, ortak ilerleme sağlamak için acilen koordinasyon sağlayıp aralarındaki işbirliğini güçlendirmeleri gerekiyor. Özellikle uluslararası toplumun Covid-19 pandemisine karşı koymak, ekonomik kalkınmayı teşvik etmek ve sınır ötesi tehditleri etkisiz hale getirmek ülkeler arasındaki işbirliğini geliştirmesi büyük önem taşıyor.
Bu süreçte Çin ve Rusya, dünyanın geri kalan ülkelerine şu çağrıda bulunuyor: Bölünmeyi ve çatışmayı kışkırtmak için “değer temelli diplomasiyi” kullanmayı bırakalım; bunun yerine uluslararası ilişkilerde karşılıklı saygıya ve çift taraflı kazanca yönelik bir işbirliği kurarak farklı toplumsal sistemlere, ideolojilere, geçmişlere, kültürlere ve gelişmişlik düzeylerine sahip ülkeler arasında uyumlu bir birlikte yaşam anlayışı inşa etmek için çalışalım.
Çeviren: Deniz Karakullukcu
Makalenin orijinali: