Ana SayfaHaberlerDünya“From the World Press” 3 Mart 2018

“From the World Press” 3 Mart 2018

 

1 Mart Perşembe gününden bu yana dünya basını, Trump’ın ABD’nin çelik (yüzde 25) ve alüminyum (yüzde 10)  ithalâtına koyacağını açıkladığı yeni gümrük vergilerinin sarsıntısı ile dolu. Çünkü küresel ticaret, tek tek ülkelerin ne pahasına olursa olsun kendi sattıklarını artırma, kendi aldıklarını azaltma hedefi gütmemeleri üzerine kurulu. Bu merkantilist zihniyet, 1500-1800 arasının Yeni (veya Erken Modern) Çağ’ında kaldı (sanılıyordu). Zaman içinde ekonomi teorisi ve uygulamaları, herkes kendi dış ticaret fazlasını azamîleştirmek (veya dış ticaret açığını asgarîleştirmek) amacıyla hareket ederse, bir bütün olarak ticaret hacminin küçüleceğini, rekabetin zayıflayacağını ve sonuçta gene herkesin bundan yarar değil zarar göreceğini ortaya koydu. Bu yüzden uluslararası kapitalizm zamanla kendini bir ölçüde terbiye yoluna gitti. Dünya Ticaret Örgütü (WTO) kuruldu. Gümrük duvarlarının, kotaların ve diğer himaye önlemlerinin adım adım azaltılması yoluna gidildi. Ülkelerin başvurabileceği rekabet yöntemlerinin şiddeti ve vahşetibe kısıtlar getirildi. Serbest ticaret (free trade) idealine yüzde yüz ulaşılamasa bile kısmen yaklaşılmış oldu.

 

Günümüzde ise karmaşık nedenlerle tekrar yükselen “ekonomik milliyetçilik” düşünce ve tasavvurları, ulaşılmış bulunan bu göreli dengeyi ve dolayısıyla bütün dünya ekonomisinde büyüme potansiyelini bir kere daha tehdit etmekte. Bu açıdan ilk darbe Brexit, ikinci darbe Donald Trump’ın seçilmesi oldu. “Önce Amerika” sloganıyla Trump, daha seçim kampanyası sırasında ABD’nin kendi sanayilerini ve yerli istihdamı korumak uğruna (en çok da Çin’e, Güney Kore’ye ve diğer Asya ekonomilerine karşı) himayeciliğe başvuracağını açıklamıştı zaten. Bunu galiba sadece bir süre, Kuzey Kore’ye karşı Çin ve Güney Kore’yi biraz olsun yanında tutabilmek için ertelemişti. Şimdi ise, daha önce kömür madencilerinin ve diğer kirletici sanayilerin kârlarıı uğruna çevre koruma politikalarını terkettiği ve Paris Antlaşması’ndan da çıktığı gibi, bu sefer Cumhuriyetçi Parti’yi destekleyen başka klasik Amerikan sektörleri ve tekellerinin kârları uğruna da serbest ticaret politikalarını terkettiği ve Dünya Ticaret Örgütü’nden uzaklaştığına tanık oluyoruz.

 

Özetle bu, bir “gemisini kurtaran kaptandır” veya “her koyun kendi bacağından asılır” veya hattâ “benden sonra tufan” yaklaşımı. Alabildiğine sığ, küt ve dar görüşlü. Bugün BBC’den seçip aldığımız iki yazı, olayın vahametine dikkat çekiyor. Problem, başka ülke veya uluslararasu örgütler de misillemede bulunursa ne tür bir “aşağı çekilme” girdabının meydana geleceği. Örneğin Avrupa Birliği de karşılığında bir yığın ABD ürününü yüzde 25 oranında vergilendirmeyi düşünüyor. Avrupa Komisyonu’nun başı Jean-Claude Juncker, Harley-Davidson motorsikletlerini de vergilendiririz diyor, Levi’s blucinlerini de, burbon viskisini de. Böyle bir ticaret savaşının kazananı olup olmayacağı çok şüpheli. BBC’nin 2 Mart tarihli yazısı, ABD açısından da durumun parlak olmadığını, çünkü 2015 itibariyle doğrudan çelik üretiminde 140,000 kadar, ama çelik ürünleri üretiminde 6.5 milyon kadar Amerikan işçisinin çalıştığına (yani çelik çok pahalı hale gelirse asıl bu sektördeki istihdamın azalabileceğine) dikkat çekiyor.

 

Tabii Trump’ın yeni önlemlerine tepki gösterenler AB ile sınırlı değil. Kanada, Meksika, Brezilya… ve Çin de ne gibi karşı önlemlere başvurabileceğini düşünmekte. 24 Ocak’ta gene BBC web sitesinde yayınlanmış bir yazıyı bu nedenle şimdi koyduk: “ABD’yle bir ticaret savaşı halinde Çin ne yapabilir?” Çok şey yapabileceğini öğreniyoruz – ABD’den et ithalâtını çeşitli tıbbî gerekçelerle kısıtlamaktan, Çin halkına Amerikan arabaları satın almamayı veya Çinli turistlere Amerika’ya gitmemelerini telkin etmeye kadar. Bir tek parti diktatörlüğü ve ideolojik hegemonyasında, bunlar çok etkili olabilir tabii. 2022 yılında dünyada binek otomobili üretimindeki artışın yarıdan fazlasının Çin pazarından kaynaklanacağı; halen de General Motors’un, Amerika içinde sattığının yüzde 70 fazlasını Çin’de sattığı; ya da dış turizm piyasasının başını gene Çin’in çektiği ve halen 130 milyonu aşkın Çinli turistin gittikleri ülkelerde yılda 260 milyar dolardan fazla harcadığı, bilvesile öğrendiklerimiz arasında.

 

Ha, bir de Amerikan Hazine Bonoları sorunu var tabii. ABD’nin dış borcunun 1 trilyon dolardan fazlası Çin’in elinde. Kızıp da satmaya başlarsa ne olur? Başka alıcılar kapatır mı arayı? İş oralara varırsa, nasıl bir deprem başgöstermiş olur bütün dünyada? İyi okumalar ve düşünmeler diliyoruz. – Serbestiyet.   

 

 

- Advertisment -