TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Duvar’dan Can Bursalı’ya verdiği röportaj ile partisiyle ilgili seçim öncesindeki ve sonrasındaki tartışmalarla ilgili konuştu.
Aldığınız oy beklentilerinizi karşıladı mı?
Tabii ki daha fazlasını almak isterdik. Ancak hedeflerimiz açısından baktığımızda ve sadece ülkenin yarısında pusulada TİP seçeneğinin olduğunu düşündüğümüzde hedefimize ve seçime gireceğimiz yerler kesinleştikten sonraki beklentimize çok yaklaştık. Tabelada görünen 1 milyona yakın oy ve yüzde 1,76’lık oran 87 seçim bölgesine yansıtıldığında bu görülecektir. Buna bir de seçim sistemindeki değişiklik, siyasal sürecinde ortaya çıkan ek sorunları falan eklediğimizde istediğimize yakın bir sonuç aldığımızı söyleyebilirim. HDP geleneğini başka bir düzlemde konuşmak üzere söyleyeyim, son 60 yılda bu orana ulaşan ilk sosyalist parti oldu TİP. Seçim sonuçları ne olursa olsun, bunun göz ardı edilmemesi gerekir. Bu özel olarak TİP için değil tüm sosyalistler için son derece önemli bir gelişme.
Kendimize dair üzüntümüz çok az farkla İstanbul’da bir vekil daha, İzmir’de ve Antalya’da vekil çıkartma imkânını kaçırmış olmamız. Sözde “stratejik oy” adı altında halkın korkularını yanlış yönlendiren ve herhalde en fazla TİP’i hedef alan manipülasyonun sonucunda kaybettiğimiz 3 vekillik, iktidar partilerine gitti.
Tekrar edeyim, bunu yeterli görmüyoruz. Hele Türkiye’nin ihtiyaçları açısından baktığımızda, emekçilere dönük yıllardır süren ve muhtemelen ağırlaşarak devam edecek saldırılar düşünüldüğünde bununla yetinmek mümkün değil. Daha iyisini yapmak zorundayız ancak bunun mümkün olduğunu da gösteren bir sonuç olarak değerlendiriyoruz.
“DİSK’in üye sayısının dört katını aldık”
Türkiye’nin tamamında girmiş olsaydınız nasıl bir sonuç bekliyordunuz?
Sadece matematik açısından bakarsanız yüzde 3’e yaklaştığımız hesap ediliyor. Buna bir ek daha yapmak lazım, girmediğimiz yerler arasında sanayi şehirleri ve büyükşehirler var. Ankara 1. Bölge gibi, İzmir 1. Bölge gibi ortalamanın çok üstünde oy alacağımız yerlerde, Bursa’nın bir bölgesinde de seçime katılmadık. Buralarda ittifak lehine çekildik, bunu belirtelim.
Türkiye ortalamasının üzerinde oy alacağımız Aydın’ı, Manisa’yı, Antep’i vb. eklediğimizde belki de yüzde 3’ü aşacaktık. Madem sordunuz bir şey daha ekleyeyim, seçime girmek için yasal zorunluluk 41 ilde seçime girmek, buna bir de muhalefete zarar vermemek kaygımız eklenince oy potansiyelimizin de en düşük olduğu Bayburt, Gümüşhane gibi örgütsel faaliyetlerimizin daha az olduğu illerde de seçime girmeyi tercih etmek zorunda kaldık. Dolayısıyla girdiğimiz iller ortalamamızın en yüksek olduğu yerler değil, tam tersi büyük bir çoğunluğu oldukça aşağısında kalan yerler olmak zorundaydı.
Türkiye İşçi Partisi’ne, eğitimli ve orta sınıfın yoğun olarak yaşadığı bölgelerden ciddi oy almanıza rağmen işçi ve yoksul mahallelilerinden çok fazla oy alamamanıza yönelik bir eleştiri var. Her iki tarafta da bir kampanya yürütmek mümkün değil miydi?
Bu yorumları biraz hızlı ve ezber değerlendirmeler olarak görüyorum. Sonuç itibarı ile Türkiye’nin yüzde 99’unun emekçi olduğunu söyleyen bir partiyiz biz. Türkiye’nin tepesine çökmüş en zengin yüzde 1’in dışında toplumun çok geniş kesimleri emeği ile, alın teri ile yaşayan; çalışmadığında yaşamını devam ettiremeyecek insanlar. Dolayısı ile bizim oy almayı hedeflediğimiz hatta mücadelenin içine dâhil etmeyi hedeflediğimiz insanlar. O yüzden hani şuradan niye fazla oy aldık diye üzüleceğimiz bir durum yok. Şunu da eklemek lazım; ilçeler ya da iller düzeyinde baktığımızda gördüğümüz tablo ile onu mahallelere doğru indirdiğimizde gördüğümüz tablo biraz daha farklılık arz ediyor. Yani mesela diyelim ki İstanbul’un Bayrampaşa, Eyüp, Esenyurt, Küçükçekmece gibi ilçelerinden Tuzla, Pendik, Kartal hattındaki görece yoksul mahallelerinde de Türkiye ortalamasının üstünde oy aldığımız, örnekler var. Türkiye’de en çok oy aldığımız yerlere ilçe düzeyinde baktığımızda Hatay’da Samandağ ve Defne var, kimi sanayi ilçelerinde önemli oranlarda oylar aldık. Bunlar önemli kazanımlar bizim açımızdan. Hep altını çiziyorum, yeterlidir, tamam diyebileceğimiz bir durum yok ama kestirme yorumlar ile önemsizleştirilebilecek bir tablo ile karşı karşıya değiliz. Ayrıca uzun yıllar sonra ilk defa üzerine gerçek değerlendirmeler yapılabilecek rakamlardan söz ediyoruz, bu konuda biz ciddi ve yoğunlaşmış çalışmalar yapacağız, sağlıklı tartışmalara zemin oluşturacak gerçek verilere dayanan araştırmaları büyük bir özenle takip edeceğimizi de söylemek isterim.
Şunu da ekleyelim, biz parlamentoyu, Meclis’i siyasetin merkezine yerleştiren bir parti değiliz. Aynı zamanda toplumsal mücadelelerin, toplumsal örgütlenmelerin üzerine siyasetini inşa eden bir partiyiz. Türkiye’de sendikalı, toplu sözleşme yapan işçi sayısına baktığımızda gördüğümüz tablo içler acısıyken; kadın örgütlerinin, gençlik örgütlerinin, çevre örgütlerinin yani toplumsal mücadele odaklarının bu kadar zayıf olduğu bir ülkede bu oyun alındığını da ihmal etmemek lazım. Diyelim ki herhangi bir ülkede işçilerin militan, mücadeleci sendikasının milyonlarca üyesi olur. Onların bir kısmı da o ülkedeki işçi partilerine, devrimci partilere oy verirler. Şimdi Türkiye’de DİSK’in üye sayısının 4 katı kadar oy almış bir işçi partisi gerçeğinden bahsediyoruz. Dolayısı ile bu tabloda yeni bir durumla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmem lazım, Dünya ölçeğinde sosyalist hareket açısından bu durumun bir değerlendirme konusu olacağını düşünüyorum.
“TİP nerede vekil kaybettirmiş, örneği yok”
HDP, TİP ve diğer dört bileşenin kurduğu ittifakta da bir kriz yaşandı ve bu aşıldı. Bu süreçte sizin HDP’ye teklifiniz ne idi? Sizin teklifiniz ittifaka ne kazandırıyordu?
Seçim sürecinde olabildiğince ittifakın iç tartışmalarını kamuoyu önünde yapmamaya dair bir çaba içerisinde olduk. Kimi yurttaşlarımızın, dostlarımızın haklı kaygıları, eleştirileri, önerileri oldu; bunların hepsinin başımızın üzerinde yeri var. Seçim sürecinde de olabildiğince bunlara kulak vermeye, dinlemeye, anlamaya, varsa eksiğimiz hatamızı kapatmaya çabaladık. Bundan sonra da böyle devam edecek. Bir eksiklik varsa, bir yanlış varsa, bir hata varsa bunları telafi etmek için üzerimize düşen her şeyi yaparız. Ama seçim döneminde özellikle bu tartışmalara girmemek için konuşmadık, bu ittifakı paralize etmek, bozmak için bilinçli olarak sürdürülen kimi çalışmalar olduğunu da söylemem gerekiyor ve bunlara yanıt vermemeye karar vermiştik.
Şimdi, artık seçim bittiğine göre sadece örnek olsun diye bize atfedilen ancak bize ait olmayan görüşlere dair birkaç şey söyleyeyim.
Birincisi, Türkiye İşçi Partisi olarak hiçbir zaman ülkenin tamamında ayrı listelerle seçime girelim demedik. Bizim önerdiğimiz şey tek tek bütün illeri, bölgeleri konuşmak ve burada en doğru ne ise bunu yapmaktı. Açık söyleyeyim, bu durumda pek çok ilde, çoğunlukla Yeşil Sol Parti’nin listelerinden girilmesi gerekecekti ve bunu görerek önermiştik. Fakat kimi illerde her iki partinin girmesi daha az sayıdaki kimi illerde ise sadece TİP listesinden girmek bizim çalışmalarımıza göre daha makul görünüyordu. Önerilerimizi, esas olarak bu doğrultuda yaptık. Bunu ferah ferah konuşmak, veriler ile, örgütlerimizden ve halktan aldığımız değerlendirmeler ile tartışmak gerekirdi. Bizim önerimiz buydu. HDP üzerindeki kapatma tehlikesi ve bir miktar da bilinçli manipülasyonlarla oluşan kamuoyu basıncı nedeniyle bu tartışmaları sağlıklı yürütmeyi başaramadık. Şimdi sorsanız pek çok insan hala “Türkiye İşçi Partisi ayrı listelerde girme konusunda kırmızı çizgi çekti ve buradan esnemedi” diye anlatıyor veya böyle hatırlıyor. Net söylüyorum hiçbir aşamada bunu söylemedik.
Her yereli özel değerlendirmek gerektiğini ifade ettik. Şimdi bugün baktığınızda yine ezberden ‘Şu kadar vekil kaybettirdi’ diye konuşuluyor. Bunların hiçbirisinin gerçekliği yok. Bakın ‘TİP şu kadar vekil kaybettirdi’ diye yazan çizen herhangi birisine gidin sorun. Nerede? Hangi il, hangi bölgede bu vekil kaybettirilmiş? Yok böyle bir örnek. Belki bir iki yer için tartışılabilir ancak kesin böyle olacaktı denilemiyor, fakat birtakım merkezlerin ürettiğinden hiç kuşku duymadığımız yalanlar hızla yayılıyor ve maalesef gerçeğin yerini alabiliyor. Ama bakın ben tersten söylüyorum: Biz İstanbul, İzmir ve Antalya’da kıl payı diye tabir edilen 3 vekillik kaybettik. Bu 3 vekilliğin 2’si AKP’ye gitti. Yani TİP’e dönük o baskının yarattığı sonuç iktidarın 2 vekil daha kazanması anlamına geldi. Şimdi, rakamlar önümüzde; mesela Ankara 1. Bölge’de TİP’ten girilmiş olsa bir vekil kazanılacağını söyledik, hatta CHP’nin listesinden sonra belki 2 bile olurdu diyen ne kadar çok insan var değil mi? Örneğin TİP Ankara’da girmiş olsaydı, HDP’ye vekil kaybettirdiğimiz söylenecekti. Örneğin Muğla’da Türkiye İşçi Partisi’nden girilebilir diye önermiştik ve sonuca bakalım, Türkiye İşçi Partisi’nden girilseydi Muğla’da yarattığımız sinerji ile beraber bir vekillik kazanmak mümkün olabilirdi. Hatay ortada… Her yere bu gözle bir daha baktığında yanlış düşünenler üzülüyordur, fakat bilerek ve isteyerek sürece zarar vermek isteyenler ise maalesef mutlu.
Üstelik tersi olsaydı, yani TİP Yeşil Sol Parti listelerinden seçime girseydi, bugün bizi suçlayan, ittifakımızı bozmak için o yalan iddiaları üretenler, büyük ihtimalle şöyle söyleyecekti: “TİP hiç oyu olmamasına rağmen hakkı olmayan vekillikler kazandı.” Bu yalanlara teslim olmamak gerekir.
Söylediğimiz şeylerden biri buydu. Şimdi tersten bakalım, bizim seçime girmediğimiz, ittifakımız lehine çekildiğimiz yerlerde somut bir başarı elde edilebildi mi? Ankara 1. Bölge’de TİP seçime girmedi. Elimizdeki vekillik kaybedildi. Bunun sorumlusu herhalde Türkiye İşçi Partisi değil. Aydın’da kazanmak istiyorduk, girmedi Türkiye İşçi Partisi. Kazanamadık. Bursa’da Türkiye İşçi Partisi bir bölgede girmedi. Kazanamadık. Dolayısı ile Türkiye İşçi Partisi’nin seçimden önce araştırmalar ile kendi çalışmaları ile sunduğu öneride herhangi bir yanlışlık olmadığını söyleyebilirim.
“Seçim barajının düşürülmesi HDP’nin oylarına yönelik bir operasyondu”
Mesela ittifakın en çok milletvekili çıkardığı kent olan İstanbul’a yönelik örneğiniz neydi?
İstanbul’da bölge paylaşımı yapılabilirdi. İstenildikten, sağlıklı bir zeminde tartışıldıktan sonra mutlaka her yer için bir yol bulunurdu. Bakın burada temelde kamuoyunun manipüle edildiği bir mesele var. Barajın yüzde 10’dan yüzde 7’ye çekilmesi HDP’nin oylarını düşürmeye yönelik bir operasyondu. Hatırlayın bu ilk gündeme geldiğinde ‘çokbilmiş’ arkadaşlar MHP’nin baraj problemi olduğu için barajın yüzde 10’dan 7’ye indirildiğini söyledi. Halbuki MHP’nin ittifak içinde bir baraj problemi yok. Yani baraj problemi yaşaması için MHP’nin ittifaktan ayrılması lazım. AKP MHP’yi benden ayrılabilirsin, özgürce hareket edebilirsin diyecek bir seçenek sunmayacağına göre oradaki temel motivasyon HDP’nin oylarını düşürmekti. HDP’yi yalnızlaştırmaktı, bizim buna karşı önerimiz Emek ve Özgürlük İttifakı’nı daha güçlü, daha yaygın, daha örgütlü hale getirerek bu oyunu bozmak üzere de geliştirilmiş bir öneriydi. Bütün zorlamalara rağmen HDP ile, diğer dost güçlerimizle bu ittifakı sürdürmemiz yine de önemlidir.
“TİP Ankara 1. Bölge’de aday çıkarmaktan feragat etti, katılasaydı vekil çıkarıyordu”
‘Emanet oy’ diye tarif edilen ve HDP’ye verildiği belirtilen oyların adresini değiştirmek için mi baraj düşürüldü?
Emanet demeyelim, destek diyelim, dayanışma oyu diyelim veya sürece uygun tercih diyelim. Seçmen bir kez oy verdiği partinin tapulu seçmeni olmuyor ki… Sonuçta yüzde 10 barajı Kürtler ve sosyalistler parlamentoda temsil edilmesin diye konulmuştu. HDP bu barajı aştı mı, aştı. Bu barajı aşmasının faydalı olacağını düşünen yurttaşlar da destekledi, oyunu verdi ve baraj yıkıldı. Ve o andan itibaren yüzde 10 barajının işlevsizleştiği gibi, HDP ile toplumun geniş kesimleri arasında yeni bir ilişki kurulmasına da vesile oldu. Bunu engellemek için baraj yüzde 7’ye çekildi ve bu yaklaşımın HDP’nin vekil çıkarma ihtimalinin zayıf olduğu bölgelerde yurttaşın oy tercihini değiştirebileceğini gördüler. Bu, HDP’nin milletvekili çıkartma ihtimali olmayan yerlerde HDP’ye oy verilmesini anlamsızlaştırma girişimiydi. Ya da işte İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Adana’da, Mersin’de ‘HDP’ye oy verelim ve barajı geçsin, AKP 50-60 milletvekili daha az çıkartsın’ gibi çok basit bir mantığı ortadan kaldırma girişimiydi. Maalesef belli bir ölçüde başarılı oldu.
Bu hamleye gereken yanıtı geliştirip veremedik. Mesela AKP ne yaptı diye bakan herkes söylüyor, kaybettiği oyların ittifak içinde kalmasını sağladı. Yeniden Refah Partisi ittifaka girdi, kendi adı ve amblemiyle seçime katıldı, pek çok insan AKP ile MHP’nin tek liste yapacağını düşündü, MHP kendi listesiyle girdi ve ittifakın toplam oyunun korunmasını sağladı vb.
Türkiye İşçi Partisi de ittifaktan gidebilecek oyları tutmayı, ittifaka yeni oylar kazanmayı amaçlıyordu. Biz Emek ve Özgürlük İttifakı’nın toplam çıkarını, toplam gücünü artıracak bir model arayışı içindeydik. Nitekim ayrı listelerle girdiğimiz yerlere baktığımızda bunu başarabildiğimiz pek çok örnek var, girmediğimiz yerlerde ise, sadece HDP açısından bakmıyorum, ittifakımızın oy kayıpları maalesef daha fazla oldu.
Şunu da söyleyeyim, örneğin yüzde 3 oy alıp Hazine yardımı hakkı kazanma isteğimiz konusunda çok haksız eleştiriler yapılıyor. Herhalde sadece yüzde 3 ile Hazine yardımı almak için seçime giren bir parti, oy alabileceği yerlerde seçime girmekten imtina etmezdi. Yani bizim derdimiz yüzde 3’ü geçmek olsaydı Ankara’da, İzmir’de, Bursa’da, Antep’te seçime girerdik. Başka pek çok ilde de girerdik ve o yüzde 3’ü de alırdık. Bu kadar basit yalanların yayılmasına ve bunlara inanılıyor olmasına gerçekten çok şaşırıyorum.
Mesela Ankara 1. Bölge’den bahsettiniz. Burada Emek ve Özgürlük İttifakı milletvekili çıkaramadı. Siz TİP olarak oy potansiyelinizin yüksek olduğunu söylüyorsunuz. Bu bölgede seçime girmek için neden ittifakı ikna edemediniz?
Biz daha önce seçime girmemiş bir partiyiz. Dolayısıyla Türkiye İşçi Partisi’nin oyu potansiyel bir oydu. Biz bu potansiyeli görüyorduk ve bunu kamuoyu ile de paylaşıyorduk. Fakat şunu ifade edeyim; özellikle sol siyasete yön verme çabası içinde olan bazı arkadaşlarımızın hayatla bağları kopuk. Bunun bizim hayalimiz olduğunu, hiç oy alamayacağımızı falan söylediler.
Bizim Ankara 1. Bölge’de, elimizdeki veriler TİP’in milletvekili çıkartabileceğini gösteriyor. Ama bu veriler, TİP milletvekili çıkartırsa Yeşil Sol Parti’nin çıkaramama ihtimalini doğuruyor. Biz, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kazanımlarını korumayı öncelik olarak belirledik. HDP, önceki 4 seçimde o bölgede milletvekili çıkarmıştı. Dolayısıyla bu kazanımın kaybedilmesine dair bir risk olduğu için TİP aday göstermekten feragat etti. Ama sonuç net; Türkiye İşçi Partisi Ankara 1. Bölge’de seçime girseydi milletvekili çıkarıyordu.
Çok merak ediyorum; TİP’in sadece sosyal medyada olduğunu, hiç oy alamayacağını, vekil çıkarmasının imkansız olduğunu falan söyleyen arkadaşlar şimdi o söyledikleriyle ilgili özür dileyecekler mi?
Kim bunlar?
Bazı gazeteciler, yazarlar, sözde araştırmacılar… Bakın insanın bir siyasi fikri olması, herhangi bir partiye oy istemesi, bir partiye oy verilmesini istememesi bunları anlıyorum ve bunlar meşrudur. Ancak sözünü ettiğim dümdüz yalancılık yapanlar. İsmi gerçekten hiç lazım değil, ‘Biz İstanbul’da kapı kapı araştırmak yaptık, TİP tek vekil çıkaramayacak, TİP’e verilen oy boşa gider’ diye sözde araştırma sonucu paylaşanlar oldu. Bilerek-isteyerek yalan söylediler. Daha kötüsü maaş aldıkları kaynaklara bağlılıklarıyla bunu yaptıklarını biliyoruz.
“Kürtlerle yan yana omuz omuza duruyoruz”
Geçtiğimiz günlerde eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Artı Gerçek’ten İrfan Aktan’a verdiği röportajda, sizin kendisine “Kürtler ile yan yana durmazsak oy alabileceğimiz kesimler var” dediğinizi aktardı. En azından yayınlanan metinden bu anlam çıkarıldı, siz ve TİP eleştirildiniz. Bu ifadeleri kullandınız mı?
Seçimden önce benzer bir şey olmuştu, tavrımı değiştirmeyeceğim… Cezaevinde haksız hukuksuz biçimde tutulan, iktidarın hedefi haline gelmiş, üstelik hukukumuz olan kişilerle basın üzerinden tartışmak bizim tarzımız değil. Dolayısıyla hangi koşullarda söylediğini, ne söylediğini, tam olarak ne dediğini, nasıl yazıldığını bilmeden, kendisi ile görüşmeden Selahattin Demirtaş’ın söylediği üzerinde bir yorum yapmam.
Ama kendi pozisyonumuzu şöyle anlatayım: Gültan Hanım’ın seçimden önceki açıklamasından sonra ben 2 günde 3 cezaevi gezdim. Yani gidip arkadaşlarımızla görüştüm, Selahattin Demirtaş’ı da Gültan Hanım’ı da Figen Hanım’ı da ziyaret ettim. Dostlarımla yüz yüze tartışmayı tercih ederim. Fakat ben, bana atfedilen o lafı etmedim, zaten Demirtaş da aslında benim böyle bir şey söylediğimi iddia etmemiş. Ancak böyle yansıtılmak ve düzeysiz bir polemik yaratılmak isteniyor.
Neyse özetle, Türkiye İşçi Partisi de böyle bir laf etmedi. Zaten pratik olarak biz Emek ve Özgürlük İttifakı’nın içindeyiz, yani Kürtlerle yan yana, omuz omuza duruyoruz. İşin ilginci Türkiye’de bir kısım insan bizi HDP ile yan yana olduğumuz için eleştiriyor, bunu da herkes görüyor. Ancak biz kim ne der diye siyaset yapmıyoruz. Biz Türkiye’de kurtuluşun Türk ve Kürt emekçilerinin ortak mücadelesi ile olduğunu düşünüyoruz. Dolayısı ile yan yana durmak bize oy kaybettirdi falan, böyle bir bakışımız olmadı. Bundan sonra da asla olmayacak. Tam tersine Türkiye’deki tüm emekçilerin yan yana durması için çabaya devam edeceğiz. Bizim pozisyonumuz ve tutumumuz budur.
Demirtaş aynı söyleşide Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kâğıt üzerinde kaldığını söyledi. Siz ittifak hakkında ne düşünüyorsunuz?
Biz ittifakı seçimlerden çok önce kurma çabası içerisine girdik. Bunu hep birlikte yaptık. İttifakın oluşum süreci ihtiyaç duyulan hızda ve yoğunlukta gerçekleşemedi bunu söyleyelim. Çok daha geniş bir ittifak kurmak için çaba harcadığımızı ve bunun gerçekleşmemesinden üzüntü duyduğumu, ayrıca o sürecin bize epey zaman kaybettirdiğini de ekleyebilirim. Eksik kaldığımızı ben de düşünüyorum ama Emek ve Özgürlük İttifakı’na bu ülkenin ihtiyaç duyduğu fikrimizi hala koruyoruz. İttifakın daha yetkin, daha mücadeleci, daha gelişkin, daha canlı olması lazım. Bunun nasıl mümkün olacağına dair hem kendi içimizde hem ittifak güçlerimizle, hatta bana göre ittifaka dahil olmamış siyasi partiler, sendikalar ve kitle örgütleri ile de birlikte değerlendirmek gerekiyor.
Selahattin Demirtaş, partisine de bir dizi eleştiri sunarak aktif politikayı bıraktığını da açıkladı. Öncellikle siz bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz? TİP’in ve Türkiye’deki sosyalistlerin Selahattin Demirtaş ile dayanışmayı aşan politik birliktelik yürütmesi mümkün mü?
Henüz seçim sonuçları çok taze. Dolayısıyla bence her birimiz birer siyasi kişilik olarak ve bütün siyasi partiler hem HDP, hem Yeşil Sol Parti, hem oradaki bileşen partiler, hem TİP, hem diğer sol ve sosyalist güçler ile memleketteki herkesin bir değerlendirme sürecine ihtiyacı var. Yani yaptıklarımız var, yapamadıklarımız var. Ama sonuçta tablo ortada. Biz AKP iktidarına son veremedik, bu son derece önemli bir görev olarak önümüzde duruyor. Bunun basit matematik hesapların ötesinde, toplumsal mücadelenin büyümesi, güçlenmesi ve yayılmasına ihtiyaç duyan bir görev olduğunu bir kez daha gördük. Siyasal, ideolojik, örgütsel ve hatta kültürel düzeyde daha gelişkin bir mücadele sürecini hep birlikte tartışmamız gerekiyor.
Bunu bir yenilgi olarak tarifliyor musunuz?
Yenilgi olarak tarif etmiyorum ama istediğimiz sonucu alamadık. Alabilmek elimizdeydi, imkânlar vardı. Fakat AKP’nin kurduğu oyunu bozabilecek bir noktada değildik. İşin içinde hile vardı, eşitsiz güç kullanımı vardı, devlet olanaklarının değerlendirilmesi vardı, muhalefetin manipüle edilmesi vardı. Bütün bunlara rağmen kazanmamız gerekiyordu. Önümüzdeki süreç de böyle olacak. Herhangi bir mazeret geliştirmeden önce kendi içimizde bir muhasebe yapmamız, değerlendirmemiz lazım ama bu da Türkiye’deki alışıldık siyaset tarzı gibi olmamalı. Biz, hafta sonu Parti Meclisi toplantısı yaptık ve önümüzdeki bir ay boyunca tüm Türkiye’de tüm TİP’liler ile, TİP’e gönül verenler ile seçim çalışmasına katılmış bütün yurttaşlarımız ile beraber değerlendirme toplantıları yapacağız. Oradan çıkardığımız sonuçlar doğrultusunda kongre takvimimizi oluşturacağız. Bütün ilçelerde, illerde sadece bir partinin büyük kongresini yapalım ile geçiştirilecek bir süreç değil bu. Sanıyorum HDP de benzer bir karar aldı. Büyük ihtimalle diğer sol sosyalist güçler de bunu yapacaklardır.
Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ciddi bir biçimde tartışıldı Millet İttifakı içinde. Bu süreçte Altılı Masa’nın kriz yaşadığı ilk günün hemen ardından Kılıçdaroğlu TİP ve Sol Parti’yi ziyaret etti. Bu ziyaretler planlı mıydı? Yoksa anlık mı gelişti?
O görüşmeler deprem gündemiyle ilgiliydi. Altılı Masa’nın yaşadığı krizin hemen ardından denk geldi yani görüşmemiz.
Siz Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ittifak olarak destek verdiniz. Ama bunun tam tersi yönde fikirler de var. İttifakın bir aday çıkararak seçimi ikinci tura bırakmasının ve böylece Cumhur İttifakı’nın muhalefete yönelik ‘Terör örgütleriyle işbirliği yapıyorlar’ propagandasını boşa düşürmek gerektiğini söyleyenler var. Bu değerlendirmeye katılıyor musunuz?
Tartışmaya değer fakat kesin böyle olurdu diyebileceğim bir durum yok, çünkü bilmiyoruz. Belki de evet dediğiniz gibi işleyebilirdi bu süreç. Ama tersi de olabilirdi. Yani ilk turda kazanılamayacağı görüldüğünde sandığa katılımın çok az düşmesi halinde seçimi ilk turda Tayyip Erdoğan kazanabilirdi. Bu olmazdı da diyemem… Bugünkü taktikle en azından Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de çoğunluk olmadığını ilk turda göstermiş olduk. Türkiye’nin çoğunluğunun aslında Tayyip Erdoğan’a karşı olduğunu, onu istemediğini göstermiş olduk. Bu da kıymetli ve önemli bir veri. Diğerini tercih etmiş olsaydık, aday çıkarmış olsaydık kesin ikinci tura kalırdı diyebilecek bir noktada değilim.
Cumhur İttifakı hem cumhurbaşkanlığını kazandı hem de TBMM’de çoğunluğu sağladı, yani net bir zafer kazanmış oldu. Siz muhalefet güçleri olarak, Cumhur İttifakı’yla mücadele konusunda müşterek bir zemin yaratabilecek misiniz?
Evet, Cumhur İttifakı istediği sonucu aldı ama toplumda Cumhur İttifakı’na, özel olarak da AKP ve Tayyip Erdoğan’a karşı biriken direncin de kırılamamış olduğunu gördük. Bence bu son derece kıymetli. Siyaset alanında pek çok eksikten bahsedebiliriz. Kendi adımıza da pek çok eksikten bahsedebiliriz. Ama toplumsal alana baktığımızda bir direnme eğilimi, teslim olmama iradesi bütün heybeti ile karşımızda duruyor. Tüm siyasetçilerin buradan bir sonuç çıkarması, bir sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Halktaki bu büyük direnci nasıl bir araya getirebiliriz? Nasıl örgütleyebiliriz? Ben daha fazla işin o kısmındayım. Siyasetin kurulacak masalarda, merkezde, Ankara’da, TBMM’de, siyasi partilerin genel merkezinde oluşturulacak ittifaklardan daha çok, toplumsal alandaki o direnci bir araya getirebilecek örgütleyebilecek bir arayış içinde olması gerektiği kanaatindeyim.
Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklediğiniz için soruyorum, kampanyası sizce doğru muydu? Eksik bıraktığı bir şey var mıydı? Millet İttifakı içindeki dört partinin katkısı oldu mu?
Ben seçimleri kazanmanın sadece bir kampanya işi olmadığını düşünüyorum. Ayrıca, ittifaka dahil olmuş dört partiden çok ciddi bir destek gelmediği de ortada. Seçimden önce de defalarca söyledim; seçmen pasta değil. Pasta dilimlerini şöyle birleştirdiğinizde çoğunluğu alırsınız, şöyle birleştirirseniz şu kadar oy alırsınız gibi bir basit matematik hesabı yapılmaması lazım. Belki de bizim bu seçimden çıkarmamız gereken en önemli sonuçlardan bir tanesi şu: İnsanlar sayı değil. Matematik işlemler ile siyasi başarı elde edilemiyor. Siyasi başarı için toplumsal, siyasal bir dönüşüme ihtiyaç var. Buna odaklanmamız gerekiyor. Türkiye’de özellikle bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten ve ittifaklar oluşmaya başladıktan sonra siyaseti basit matematik hesabı olarak algılayan bir yaklaşım egemen oldu. Bunun sonuç almadığını görmüş olduk. Yapılması gereken şey toplumsal siyasal bir dönüşümü zorlamak. Eğer onu başarabilirsek bunun siyasal sonuçları da mutlaka gerçekleşecektir. Siyaset, sadece basit matematik ya da iyi reklamcılık işi değil.
Seçim sürecine yaklaştıkça muhalefete yakın kanallarda TİP’lilerin görünürlüğü azaldı. Sizce bunun sebebi neydi?
Azalmadı, TİP’e karşı net bir abluka uygulandı. TİP’in yükselişini görüp bundan rahatsız oldular. Görünürlüğünü engellemeye çalıştılar. Sözde muhalif kanallar, TİP yerine Millet İttifakı’nın sağ unsurlarının görünmesini tercih ettiler. Bunun da kendilerine de memlekete de hiçbir faydasının olmadığı bütün açıklığı ile ortaya çıktı. Medya düzenindeki bozulmanın muhalif medyayı da etkisi altına aldığını üzülerek deneyimledik.
Dokuz ay sonra yerel seçim için sandığa gidilecek. İddialı olduğunuz bir yer var mı? Yerel seçimde oy oranınızı artırabilecek misiniz? İttifak devam edebilecek mi?
İttifakın seçim ötesinde planları var. Eğer bu son mücadeleyi merkeze alacaksak, iki kutuplu siyasetin dışında milyonlarca insanın etkin bir biçimde yerini alabileceği bir Emek ve Özgürlük İttifakı’na kesin olarak ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Kuşkusuz yerel seçimler boyutunda ayrıca tartışacağız. Biz TİP olarak tabii ki Türkiye’de sosyalist bir belediyecilik anlayışının da yurttaşlara bir seçenek olarak sunulması, birtakım örneklerin ortaya çıkması ve Türkiye siyasetinde yeni bir çizginin yükselmesi için yerel seçimleri de değerlendireceğiz. Hem birtakım belediyelerin artık sosyalistler tarafından, işçiler tarafından yönetildiği örnekleri artırmak istiyoruz hem de özel olarak belediye meclislerinde bugünkü gidişatı değiştirecek kuvvetli bir sosyalist muhalefetin yer alması için çalışmalara başladık.
Partinizin Hatay Milletvekili Can Atalay henüz tahliye edilmedi. Bu sürece ilişkin hangi adımları atacaksınız?
Derhal tahliye kararı verilmemesi tümüyle hukuksuz. Türkiye’de halkın seçme hakkını iradesine dönük bir gasp girişimi ile karşı karşıyayız. Bunu suskunluk ile sineye çekerek falan karşılamamız beklenemez. Hukuki adımlar atıldı. Şimdi orada beklentilerimiz sürüyor. Bu kadar akıl dışı bir uygulamaya gitmeyeceklerine ilişkin umudumuzu korumaya çalışıyoruz. Ama diğer taraftan da arkadaşlarımız Türkiye’nin dört bir yanında bu sesi yükseltecekler. Biz de parlamentoda, parlamento çalışmalarının her aşamasında Can’ın milletvekilliği görevini yerine getirilmesinin engellenmesini gündemleştirmeye devam edeceğiz. Can çıkana kadar bunun unutulmasına, üzerinin örtülmesine izin vermeyeceğiz.