Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, katledilişinin 16. yıl dönümünde, Agos gazetesinin eski çalışma ofisinin bulunduğu Sebat Apartmanı’nın önünde anıldı.
Anmaya, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin ve yüzlerce kişi katıldı.
Anmada; “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam”, “Hrant için, adalet için”, “Hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeni’yiz” “Katilleri koruyan, cinayete ortaktır”, “Biz bitti demeden bu dava bitmez”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Faşizme inat, kardeşimsin Hrant!” sloganları atıldı.
Anmada, Gezi davasından tutuklu olan Osman Kavala, Çiğdem Mater, Mücella Yapıcı, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Hakan Altınay’ın isimleri de anıldı.
Anmada, Bakırköy Cezaevinde tutuklu olan Çiğdem Mater’in gönderdiği mesaj da okundu:
“Seni küçücük hücrelerinde anan binlerce insan adına konuşmak, selamımızı iletmek bana düştü. Dink’in ailesi ve arkadaşları, Sebat Apartmanı’nın önünde inatla bir aradasınız. Lütfen yanı başınınıza orada olmak isteyip olamayan bizleri, sürgündekileri, hapistekileri, 10 binleri ekleyin. Bu kaldırımda sadece Hrant Dink’i anmıyoruz, memleketin yüz küsur yıllık sessizliğine hafızamızla ses veriyoruz. Sessizliğin suça ortaklık olduğunu geç de olsa büyük kayıplarla fark etmiş olanlar olarak buradayız. Bizi acılarda akraba edenlere inat, buradayız; bir aradayız! Geçmişle yüzleşebileceğimiz, herkesin hakkını verebileceğimiz günlerin umuduyla buradayız, inatla ve sebatla buradayız!”
Yönetmen Emin Alper de anmada konuşma yapan isimlerdendi:
“Bugün tam 16 sene oldu. Yine içimiz buruk, yine adaletin tam manasıyla tecelli etmediğine inanarak, o katilleri yaratan karanlığın hiç dağılmadığını, belki de daha da koyulaştığını bilerek yine burada onun gövdesinin ebedi olarak sessizce uzanıp kaldığı kaldırıma toplandık. Osmanbey kaldırımlarında yatan dostumuzun yarasından hâlâ kan sızıyor. İçe doğru birbirine dönmüş iki ayağının arasından incecik akan kan kendisine bir yol arıyor. Bu incecik sızıntı kendi yolunu bulacak ama önce Hrant’ın kanı, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının bindirildikleri takadan, Sabahattin Ali’nin kırık gözlük camından, Musa Anter’in ak saçlarından, 1915’te Anadolu’nun her karış toprağından, 38’de Dersim dağlarından, 55’te İstanbul’un kırık vitrin camlarından, Maraş’tan ve Sivas’tan sızan kanla buluşacak.“
“Yıllardır bu topraklarda sadece Ermeni, Rum, Kürt olduğu için, azınlık olduğu için katledilen masumların, sadece eşitlik ve kardeşlik istediği için öldürülen aydınların kanı birbirine kavuşuyor ve kendine akacak bir yol arıyor. Bu yolları görenler ne çok kan akmış diyorlar. Onların sayıları azdı ama kanları çok aktı! Az olmak, bu topraklarda zulüm görmek için hep yeterli bir nedendi…“
“Hrant Dink, kışkırtıcı olmadan dürüst konuşabilen, düşmanlaşmadan düşmanlığı yeren, bağırmadan sarsan bir sesti. O sadece Ermeniler adına değil, bütün ezilmişler adına mücadele veren bir sosyalistti. Bu sese tahammül etmeleri mümkün değildi ve çoğunluğun hassasiyetleri adına suç işleyenler, onu el birliği ile katletti. İnsanlığın hikayesi böyle bitmek zorunda değil. Bu hikayeyi değiştirmek zorundayız. Adalet arıyorsak; tetikçilerin, azmettiricilerin, kışkırtıcıların, hedef gösterenlerin, düşmanlık aşılayanların cezalandırılmasını istiyorsak, bu topraklarda katledilmiş masumların kanı aramızda dolaşıyorsa, bu hikâyeyi değiştirmek zorundayız. Bu hikâyeyi yeniden yazmak için bir araya gelmek, çoğunluğun ve iktidarın şiddetine karşı omuz omuza durmak zorundayız. Dayanışma içindeki insan savunmasız değildir.”