Benimatinam hesabının kurucusu Kevser Benetatos (52) yedi senedir Atina’da yaşıyor. Emekli İngilizce Öğretmeni olan Kevser Hanım İngiltere’de yaşayan bir arkadaşı vesilesiyle Dimosthenis Benetatos (52) ile tanışmış. 2014 yılında ise evlenmişler ve Kevser Hanım çok sevdiği İstanbul’dan ayrılıp Atina’ya yerleşmiş. Yani hikâyelerini anlattığı arkadaşlarından farklı olarak onun göçü tamamen gönüllü bir şekilde gerçekleşmiş.
Kevser Hanım ve Eşi Dimosthenis Bey
Kevser Hanım, resmi tarih okumalarından öğrenilen Türkiye düşmanı, askerleri kadınlara tecavüz eden, isyan çıkaran, evleri yakan Yunan imajı sebebiyle hiçbir şekilde Yunanlılara ilgi duymadığını, önyargılar sebebiyle de konuya uzak kalmayı tercih etmiş. Fakat bir Yunan ile evlenip Atina’ya yerleştikten sonra madalyonun öbür yüzünü görmüş ve orada yaşayanlardan da Türklere dair benzer hikayeler dinlemiş. Dolayısıyla şu ana kadar biriktirdiği düşünceleri adeta ters yüz olmuş.
Atina’da Türk olduğunu söylediğinde çoğu insanın gözünün parladığını, hemen herkesin bir şekilde İstanbul’la ilgili güzel hikayeler anlattığını söylüyor Kevser Hanım.
İstanbul’da eşi ile gezerken ise herkesin eşini Türklere benzettiğini, Yunan olduğunu duyduklarında çok şaşırdıklarını söylüyor ve ekliyor “Aslında zaten iki milleti ayıran tek şey sadece bir deniz. Dna’larımız bile birbirine çok benziyor fakat birbirimizi hiç tanımıyoruz.”
Kevser Hanım, bir instagram hesabı açıp dinlediği hikayeleri sevdikleriyle paylaşmaya karar vermiş. “Benim Atinam” isimli hesapta Atina’dan insan hikayeleri anlatılıyor. En dikkat çekici hikayeler ise Türkiye’den zorunlu göçle giden kişilerin hikayeleri.
İşte onlardan bazıları:
İstiklal Marşı’nı hatırlayan Sıraselvilerli Eleni Hanım
“İngiliz Ann Marie ile Yunanlı Dimitris Yoldaş’ın İstanbul Sıraselviler’de doğmuş kızlarıyım. 1941 yılında, babam bir iş için gittiği İstanbul’da annemle tanışıyor, aşık oluyorlar ve evleniyorlar. Annem o zamanlarda İngiliz konsolosluğunda tercüman olarak çalışıyor. Önce ben sonra erkek kardeşim doğuyor. Bir kardeşimiz daha oluyor ama onu bebekken kaybediyoruz.
Fransız okuluna gittiğim için Fransızcam ve Türkçem iyi. Babam Yunancamın çok iyi olmamasından dolayı benden kütüphaneden kitap alıp okumamı istiyor. Hatırını kırmamak için düzenli bir şekilde gidip kitap alıyorum, bazen okuyorum, bazen okumuyorum ama yine de düzenli kitap değişimi yapıyorum.
1964 yılında bir gün yine kitap almışken iki kişi beni durdurup emniyetten olduklarını söyleyerek. Açtığımda ise kütüphaneden aldığım kitabı gördüler. Yunanca kitap bulundurmanın yasak olduğunu söylediler. Yunan olduğumu söyledim fakat aileme haber vermeme dahi izin vermeden beni emniyete götürdüler. Bu benim başıma gelen olay o dönemde birçok kişinin başına geliyordu. Tüm bilgilerimiz onlarda ve bize “burada istenmiyorsunuz” diyorlar. Bu olaylardan sonra önce ben, sonra kardeşim ve babam pasaportlarımızda “ulusa düşman” damgasıyla sınır dışı edildik. Ve tam 29 sene geri dönmemiz yasaklandı. Tarabya’da evimiz vardı. Yasak kalktığında kardeşimle beraber gittik. Oradan çevre yolu geçmiş. Almış gitmiş evimizi. Bir bey yaklaşıp ne aradığımızı sordu. Kardeşim “Evimizi arıyoruz” dedi ve ağlamaya başladı. Şimdi 78 yaşındayım. Bu yaşananların üstesinden gelebildiniz mi dersen, hayır bu mümkün değil derim. Doğduğum yerden “düşman” olarak kovulmanın acısını nasıl unutayım?”
Sevgilisinin ardından Yunanistan’a gelen Silva Hanım
“Yorgos’la 72 yılında tanıştık, aşık olduk birbirimize. 1978 yılının başlarında onun ailesi politik sebeplerle İstanbul’dan ayrılmaya mecbur bırakıldı. Onlar gelince ben de geldim, ne var ki annemin rahatsızlığını haber alınca döndüm. Nitekim annem 1979 yılının Ocak ayında vefat etti. O zamanlar ülkedeki döviz eksikliği sebebiyle yurt dışına çıkışlar üç senede bir yapılıyordu. Atina’ya dönüşümle ilgili böyle bir problem yaşayınca, ne yaptık ne ettik bir muameleci bulduk ve Yorgos Atina’da ben İstanbul’da iken nikahımızı kıydık. Elimizde nikah belgesi olunca bana gönderilen davetiyeyle Atina’ya temelli gelebildim. Egina adasında bir dükkan açtık, evimizi tuttuk, düğünümüzü yaptık ve böylelikle Yorgos’un aramızdan ayrıldığı 2018 yılına kadar tam 39 yıl süren mutlu evliliğimize adımımızı attık. O çok iyi bir eş ve çok iyi bir babaydi. Bir gün bile kavgamız olmadı. Hep birbirimizi üzmekten kaçındık. Onunla hem yaşamak hem de çalışmak çok zevkliydi.
Çocuklar küçüktü, uzun bir süre İstanbul’a gidemedik. 2000 yılında havaalanına vardığımızda ilk işimiz Taksim’e gitmek oldu. Sürekli gittiğim Aya Triada Kilisesi’ne girdiğimde gözyaşlarım sicim gibi akmaya başladı. Öyle özlemiştim ki… İki kızım da İspanya’da yaşıyor. Bir tanesi çalıştığı şirketteki Türklerle İstanbul’a gitti. Bayılmış tabi. Gelince bana söylediği söz şuydu: “Annecim, neden orada bir ev bırakmadınız?’.”
Annesi Kurtuluşlu Hristos
“Annem İstanbul Kurtuluş’tan gelme, babam ise Atina’dan. Annem 17 yaşındayken, Kıbrıs Olayları öncesi, ailecek Belçika’ya göç etmişler. Kovulmuşlar diyemeyeceğim, ama şartlar öyle bir noktaya gelmiş ki gitmekten başka seçenekleri kalmamış. Babamın anne-babası da buradan Belçika’ya göç edenlerden olunca, bizimkiler orada tanışıp, evlenmişler. Ben orada doğmuşum. İstanbul’dan ilk ayrılan dayım olmuş. Avrupa’da bir kaç ülke dolaştıktan sonra Belçika’nın iş bakımından çok elverişli olduğuna karar kılmış ve tüm aileyi de o tarafa yönlendirmiş. Annemler yaklaşık 10 yıl kalmışlar. 20-25 yıl kalanlar var. Ama birer birer hepsi sonunda dönüş yapmışlar.
Babam Türkçe bilmezdi, annem bizden gizli bir şey konuşacağı zaman Türkçe konuşurdu. Belçika’da Türk nüfusu da oldukça fazladır. Benim de en iyi arkadaşım Türk’tü, Murat. Maalesef birbirimizi kaybettik.”
Doğma büyüme Cihangirli Tasos
“1975 yılı İstanbul doğumluyum. Doğma büyüme Cihangir’liyim. Tek çocuğum. Annem ve babam hala İstanbul’dalar. İlkokula Karaköy Rum Okulu’na gittim. Ortaokul ve lisede Zografyon Erkek Lisesi’ne devam ettim. Sonrasında İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği’ne başladım. Atina’ya taşınmadan önce de her sene buraya gelip dönüyordum. Arkadaşlarımın ve akrabalarımın birçoğu buradaydı. Her sene de başka biri göç ediyordu. Bu göçlerin bende bir melankoli yarattığını anımsıyorum. Herkes gidiyor, bir tek biz geride kalıyoruz diye hissediyordum. 23 yaşındaki genç bir delikanlı için de, doğrusu, daha cazipti Atina. Annem eğer babam isteseydi gelirdi ama babam buradaki hayat tarzına uyum sağlayamayacağını düşündü ve onlar İstanbul’da kalmayı tercih ettiler. Muayenehanemi açıp, para kazanmaya başlayıncaya kadar da desteklerini hiç esirgemediler. Evimizde Yunanca konuşulurdu. Okulda hem Yunanca hem Türkçe. Günlük yaşantıda iki dilli olmak nasıldı derseniz, benim için gayet doğaldı diyebilirim. İstanbul’daki dostlarımla ilişkilerimiz hala çok güzel bir şekilde devam ediyor. Ancak pandemi tabii ki geliş gidişleri bir süreliğine askıya aldı.”
Libo: İstanbul benim hiç bitmeyecek ilk aşkım
“İstanbul’da güzel bir arkadaş grubum vardı. Hepsi bir ayın içinde buraya göç ettiler. Kaldım orada tek başıma. Tek başıma olmak biraz gücüme gitti. Ben de göç etmeye karar verdim. Yıl 1979’du, 19 yaşındaydım. Babam Benito, hiç karşı çıkmadı. Zaten burada iki teyzem vardı. Dolayısıyla zor olmadı benim için. Teyzemde kalıyordum. Geldiğimin ikinci günü, daha şöyle nefes alamadan, bir kumaşçı dükkanında işe başladım. Atina’yı seviyorum, her bakımdan güzel bir yer ama insanın doğup büyüdüğü yeri unutması mümkün değil tabi. Bir sene sonra annem babam da gelince işler daha da kolaylaştı. Ben iki sene o kumaşçıda çalıştım. Sonra bizim çevrenin kahvecisinin işçisi birden bire işten kaçtı. Tek başına kalınca da bana çok güzel bir teklif yaptı. Kabul ettim. Aşağı yukarı 10-11 sene kahvecilikle uğraştım. Sonra babamla 1992’de kendi dükkanımızı açtık. İstanbul benim ilk aşkım, hiç bitmeyecek olan aşkım.”
Samatya Hacı Manav Sokak’tan Atina’ya gelen Aggeliki Hanım
“13 Haziran 1973 günü geldik İstanbul’dan Atina’ya. Evimiz Samatya-Yedikule arası Hacı Manav sokaktaydı. Nikolas ile 1957’de evlendik. Evlenince annem ve babam evden ayrılmamı istemedi ve esime beraber oturalım diye rica ettiler. Bir iki sene sonra Nikos bir kez daha ayrı bir eve çıkmaya teşebbüs etti ama annem, bizden bir şikayetiniz mi var diyerek o kadar ağladı ki mecburen hep birlikte yaşamaya devam ettik. Rahmetli eşim çok çok iyi bir insandı. Annem ve babamı hiç bir zaman kırmadı. Atina’ya geldikten sonra İstanbullu arkadaşlarımızla sık sık toplanıp, çay içip sohbet ediyorduk. Yıllar geçtikçe hastalananlar, vefat edenler çoğaldı ve toplantılarımız da yavaş yavaş bitti. “