Ana SayfaHaberlerRÖPORTAJ – Atatürk’ün talimatıyla ithal edilen özel ağaçlarla korunan Patara’nın kumları nasıl...

RÖPORTAJ – Atatürk’ün talimatıyla ithal edilen özel ağaçlarla korunan Patara’nın kumları nasıl çalındı?

Antalya’nın Kaş ilçesindeki Patara kumsalı, sahip olduğu özel kum razgârda savrulmasın diye Atatürk’ün talimatıyla Kıbrıs ve Avustralya’dan getirtilmiş ağaçlarla çevrelenmişti. Buradan 2 bin 168 kamyon kumun çalındığı iddiası karşısında yetkililerin suskunluğu devam ediyor. Olaya şahitlik eden memurların zabıt tutma girişimi engellendi, ardından da orman muhafaza memuruna ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ten soruşturma açıldı. Patara’da yaşananları Tarım İş Sendikası Genel Başkanı Şükrü Durmuş ile konuştuk.

6 Haziran’da Cumhuriyet gazetesinde Sarp Sağkal imzasıyla yayımlanan haberle Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi’nden 2 bin kamyonu aşkın kumun çalınıp sera sahiplerine satıldığı ortaya çıkmıştı. Tarım İş Sendikası Genel Başkanı Şükrü Durmuş olayın detaylarını Serbestiyet’e anlattı. 

Daha önce verdiğiniz bir demeçte Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi’nden kumların kamyonlarla çalındığını ve bu durumun orman muhafaza memurları tarafından Şubat’ta tespit edildiğini belirtmiştiniz. Nasıl bir süreç içerisinde gerçekleşti bu durum?

Daha öncesi de var, geçen yıl Kasım-Aralık aylarında başlayan bir durum bu. Şubat’ta ise had safhaya ulaştı ve Mart’ta patladı.

Şubat ayında basına yansıyan bir haberde 5 bine yakın kamyonla kumların çalındığına yönelik 20 kişi suçlanmış ve gözaltına alınmış. Bu olayda çalınan kumlar inşaat şirketlerine satılmış. Sizin de bahsini ettiğiniz bu 2168 kamyon kumun çalınması daha önceki haberlerde yer alan kum çalınmasına dahil mi, yoksa ayrı bir olay mı?

Bu son meydana gelen hırsızlık harici olarak gerçekleşmiştir. Ortaya çıkmasının ardından da zaten savcılık işe el koydu ve müdahale etti. Çalınan bu kumun şu anda büyük bir bölümü kaçırılıp depolanmış, bu deponun bir kısmı ise duruyor. Ama buradaki esas mesele kumun satılması veya birilerinin çıkar sağlaması değil.

Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde hiçbir çalı alınamaz veya hiçbir çalı eklenemez. Burada kumun çalınmasından öte yaklaşık bir asırlık çalışma yok edildi. Esas önemli olan bu.

90 yıl önce, 1937’de kumul çalışması yapılmış. Burası çok geniş bir bölge, gece esen rüzgarlarla ve kum fırtınalarıyla kumlar tarım alanlarına taşınmakta ve tarımı elverişsiz hale getirmekteydi. Bu durumu önlemek için bizzat Atatürk’ün talimatıyla Kıbrıs’tan ve Avusturalya’dan ağaç türleri getirtildi. Bu türlerin dikilmesiyle birlikte kumul hareketi önlendi, aynı zamanda da bir canlı örtü meydana geldi ve bu örtü için yaklaşık 40 yıl ormancılar çaba sarf etti. Burada kumul hareketini önleyen olay, diri örtü dediğimiz o çalılık alan sırf birilerinin rantı uğruna sıyrıldı ve sırf seralarda drenajda kullanılmak üzere altındaki kumlar alınıp götürüldü.

Tabloya bu noktada çok yönlü bakmak gerekiyor, birincisi, bir orman yok edildi. İkincisi, o kumu boşalttıkları yer bir çöl haline geldi. Üçüncüsü, sera atıkları gömüldü oraya. Oysa o bölgeye kimyasallar asla gömülemez, çünkü hem aşağısı sahil ve bu kimyasallar gelecekte çözüldüğünde yer altı sularını da kirletecek, hem de bahse konu bölge caretta carettaların üreme alanları. Üstelik başka endemik türlere de ev sahipliği yapmakta, öte yandan, burası arkeolojik çalışmaların yapılmış olduğu antik kent, dolayısıyla koruma altında.

Daha da ötesinde, sendika olarak müdahale etmemizin sebebi ise görevini yapmış olan memurların karşılaştığı muameledir.

Olaylar karşısında görevini yapmış olan iki memur arkadaşımızdan biri sürgün edildi, diğeri ise sistematik  mobbinge uğramakta. Sürgün edilen arkadaşımız, sürgündeki ilk günün ardından görevden alınmış, ardından da 27 gün açıkta kalmıştır. Görevdeki kaymakam elinde hiçbir yargı kararı olmadan memuru görevden almıştır, buna sebep olarak da memurun görevini engelleyen parti yöneticisine “bölge müdürü değil, sayın cumhurbaşkanımız gelse ben görevimi yapacak, zabıt tutacağım” demiş olması gösterilmiştir. Bu cümle de Cumhurbaşkanı’na hakaret olarak değerlendirilmiştir.

Bu hırsızlık olayındaki çeteye göz yumanlar içinde kendi kurumumdan iki kişi de yer almakta; biri işletme şefi biri de işletme müdürü. Zul olan nokta da burasıdır. Bu insanların yargı önünde hesap vermesi gerekmektedir. Biz de sendika olarak davacı olduk, sonuna kadar da direteceğiz. Bu ülkede hukuk varsa eğer, hukuk önünde, adalet önünde hesap verilmelidir.

Durmuş’un Patara’da çektiği fotoğraflarda kumluk alandaki dokunun nasıl yok olduğu görülüyor:

Basına yansıyan haberlerde zabıt tutan memurlardan birinin açığa alındığı yer aldı. Bu memurlar için süreç nasıl işledi? Sendika olarak sizin olaya müdahaleniz hangi noktada ve nasıl gerçekleşti?

İki memur bu olaya şahitti; bir tanesi, Cumhurbaşkanı’na hakaretten soruşturma açılan memur. O memur önce lojmandan çıkarıldı, sürgüne gönderildi. Ardından da görevine başladıktan bir gün sonra kaymakam tarafından açığa alındı. 27 gün boyunca da açıktaydı. Ardından biz müdahale ettik ve göreve tekrar döndü, çünkü açığa alma hukuksuzdu ve hiçbir gerekçe yoktu.

Normal şartlar altında lojmanlar 5 yıllık tahsis edilmektedir. Fakat bu memur bir ay sonra apar topar lojmanı boşaltmak zorunda bırakılmıştır. Evlilik sürecindeki memur evliliğini ertelemiştir. Müdahale ardından göreve çağırılsa da hâlâ sürgünde. Lojman ise hâlâ boş ve tahsis edilmiyor. Tam bir hukuksuzluk örneği teşkil ediyor bu noktada.

Biz tabii ki bu konuyu yargıya taşıdık ve gerekli mercileri göreve çağırdık, ama ne yazık ki Orman Genel Müdürlüğü de aşağı kademelerdekileri korumaya devam ediyor, hâlâ suskunluğunu bozmuş değil.

Basına yansıyan bu olay karşısında suçsuz olsanız çıkar ve böyle bir şey yok dersiniz. Ama maalesef kurum kendini savunamıyor böyle bir aczin içerisinde.

Cumhurbaşkanına hakaret suçlaması dışında ek bir soruşturma açıldı mı memurlar için?

Hayır başka bir soruşturma açılmadı fakat tam bir tecrit altında memurlar. Çünkü aynı amir, aynı müdür hâlâ görev başında. Sözleşmeli memur kademesinde olmalarından ötürü sürekli sözleşmenin feshedilmesi baskısıyla çalışıyorlar ve mobbinge maruz kalıyorlar.

Memurlar olaya şahit olduklarında önce şeflerini aramışlar, şefleri ise bırakıp geri dönmelerini söylemiş. Oysa orman suçları konusunda, biz dahi vatandaşlar olarak bir suça şahit olduğumuzda suç tutanağı tutma ve savcıya verme hakkına sahibiz. Nitekim böyle bir durumda savcı da görevini yapma sorumluluğundadır.

Böyle bir bildiri için orman görevlisi olmak dahi gerekmiyor. Bırakalım bu noktayı, 6831 sayılı orman kanunu 77. maddesinde orman muhafaza memurlarına yönelik görev tanımı yapılmış; suça şahit olduğunda hiç kimseden izin almaksızın suçluyu suçtan men etme ve suçu tespit edip ilgili savcılığa iletme görevindedir memurlar. Bu noktada bir memura görevinin yaptırılmadığını görüyoruz.

Biz yıllarca Türkiye ormanlarını, devlet ormanlarını suç işleyen vatandaşlardan koruduk, ama bugün geldiğimiz noktada ne yazık ki vatandaş kurumdan ormanlarını korumaya çalışıyor, çünkü ormanlar amaç dışı kullanılıyor. Yani bu yapılan uygulamalar hem anayasanın 169. maddesi, hem de 6831 sayılı orman kanunun tüm maddelerine aykırı.Buna rağmen şef ve müdür memurlara görevlerini yaptırmayınca memurlar bizim sendikamıza üye olmamasına, hatta iktidar yanlısı sendika üyeleri olmalarına rağmen bizi aradılar. Ben de ardından Kaş Cumhuriyet Savcısı’nı aradım, kendisi de memurları davet etti ve savcı da arkasında durdu memurların davranışının. Hemen ardından da 5 veya 7 kişi hakkında gözaltı uygulandı ve ardından bu kişiler adli kontrol şartıyla salıverildiler. Soruşturma başlatıldı, savcıdan sonra da arkadaşlarımız zabıtlarını tuttular ve böylece adli süreç başlamış oldu. Tüm bunlara rağmen, bu çetenin davranışlarına göz yuman yetkililer hâlâ görevlerinin başındalar.  

Kaymakamın bu memurları açığa alma yetkisi var mıydı?

Sözleşmeli olduğu için sürgünün ardından ihraç edildi memurumuz. Buradaki hukuk skandalı ise şu: Orman Genel Müdürlüğü taşra teşkilatıdır, il idaresine bağlı değildir. Yani kaymakamın elinde olan bir teşkilat değil. Kaymakamın elinde hiçbir yargı kararı olmadan böyle bir karara imza atması kabul edilemez.

Bu olayda çalınan kumların nereye gittiği tespit edildi mi?

Bu olayda kumlar sera sahiplerine gitmiştir. Patara plajı geçirgen olmayan bir kumdur, suyu geçirmiyor. Dolayısıyla seralarda da drenajda kullanıyorlar. Zaman zaman seraları su basıyor, su baskını seraya zarar vermesin diye çevresi hendek şeklinde açılarak bu kumlarla dolduruluyor. Bizzat kendim Ankara’dan gidip gezdim ve fotoğrafladım. İnşaat boyutunu bilmiyorum.

Burada olayın üzerinin örtülmesinin işletmeden bağımsız olarak gerçekleştiği söylenebilir mi?

Bu olayda işletme ve kaymakamlık koordinasyon halinde hareket etmiştir; işletme müdürü de bunun içerisindedir. Zaten bu kum satılırken kaymakamın da bilgisi dahilinde bir dernek kurulmuş ve bu dernek adına da seracılardan kum karşılığı para alınmış, sözde bir makbuz da kesildiği ve savcıda olduğu söyleniyor ama kesin olarak görmedim ve şahit olmadım ben.

Ormandan “yararına” izni verilemez çünkü burası özel çevre koruma bölgesidir. Endemik türlerin olduğu yerdir ve Patara antik kenti içerisinde olduğu için asla dokunulamaz; bir taş, bir dal parçası dahi alınamaz. Yani Patara’da yasaları ihlal eden bir yasa koyucu var.

- Advertisment -