TRT World’ün “Kutsal İşgal” belgeselinin galası önce Beyoğlu Atlas Sineması’ndaki panellerde konuşan Avustralyalı Filistin aktivisti ve tarihçi Robert Martin, Filistinli düşünür Sami El-Arian ve Gazze’deki Şifa Hastanesi’nde hemşirelik yapmış olan Ahmet Kouta Serbestiyet’in sorularına cevap verdi.
Avustralyalı aktivist ve tarihçi Martin, İstanbul’da bekletilen Gazze Filosu’na izin verilmesi çağrısı yaptı:
“Türkiye’deki herkesi özgürlüğe davet ediyorum. Burada 4 adet büyük gemi var ve içleri ilk yardım malzemeleri ile dolu. Bu gemiler hastanelere dönüştürülebilir. Ambulansları ve yaralı insanları buradaki hastanelere getirebilirler. Bir günde halledilebilecek bir organizasyon olur. Devletiniz hayır demediği taktirde her şeyden yeteri kadar var. Türkiye en az bin tıbbi çalışanı o gemilere yerleştirebilir. Türkiye halkı bunu istiyor ama, Türkiye devleti müsaade etmiyor.
“7 Ekim, İsrail için sonun başlangıcıydı. Maalesef geç kalınmış bir eylemdi. Bu uzun süredir yavaş yavaş demlenen bir olaydı. İsrail uzun süredir Filistin topraklarında çalıyordu ve öldürüyordu. Yani bunun yaşanılması kaçınılmazdı. Bence çoğu aktivist bu kadar uzun sürmesine şaşırmıştı. Tüm aktivistler zaten büyük plana bakıldığında bunun olması gerektiğini biliyorlardı çünkü İsrail’in tavrını değiştirebilecek tek şey buydu.”
‘’Kurbanların yüzde 85’inin yaşlı, çocuk ve kadınlardan oluştuğu ortada’’
Filistinli düşünür Sami al-Arian, şunları söyledi:
“7 Ekim, bir hapishaneden kaçış durumudur. Filistinliler Gazze’de işgal edilen topraklarının batı kolunda kuşatma altıdalar. İsrail’de 2023’te bu yönetim başa geldiğinden beri özellikle Filistinlilerin nüfuslarının azaltılması konusunda girişimler oldu. Kudüs’teki çeşitli mabetlere, camilere yaptıklarını gördüler. Filistinlileri göndermek için tüm bu baskı girişimleri ve 7 Ekim olayları bu zulümleri durdurmak için bir girişimdi.’’
Uluslararası Adalet Divanı’nın ne yönde karar vereceğiyle ilgili sorumuza al-Arian, şöyle cevap verdi:
“Bence Uluslararası Adalet Divanı’nın Filistin’de yaşananların bir soykırıma evrildiği konusunda açık bir uyarı verdiği ortada. Bence verdikleri işaretlerden anlaşılanlara göre işin sonunda verecekleri kararın bunun bir soykırım olduğuna dair olacağı gözüküyor. Görünenlere göre bir soykırımın bütün alametleri ortada. Etnik kökenlere ve sivil hayatlara saldırdılar. Bütün işletmeler ve ekonomik yapılar yok edildi. Kurbanların yüzde 85’inin yaşlı, çocuklar ve kadınlardan oluştuğu ortada. Bugün ölenlerin sayısı 50.000’i geçmiş durumda. 100 bini aşkın insanın yaralandığını görüyoruz. Bugün yaşananların bir soykırım süreci olduğu gayet açık ve ortada. Bu bir soykırımdır ve bunu yapanlar bundan sorumlu tutulmalıdır” şeklinde konuştu.
‘’İsrail, PKK’nın Türkiye’ye sorun olmaya devam etmesi için uğraşacak“
al-Arian sözlerine şöyle devam etti:
“Bu bölgede yaşayanların özellikle Türklerin siyonist ideolojinin, siyonist yapılanmanın doğasını anlaması gerekir. Siyonist yapılanmanın amacı bölgedeki tek ve en büyük güç odağı olmak üzerine adanmıştır. Başka hiçbir yöre ve bölge onlarla yarışa girmemelidir. Bu da demek oluyor ki Türkiye eğer onlardan güçlü olursa onlar için bir tehdit haline gelecektir ve onlar da Türkiye’nin güçlenmemesi, demokrasi altında yaşamaması, insan haklarına sahip olmaması ve ekonomik olarak kötü etkilenmesi konusunda elinden geleni yapacaktır. Çünkü bu saydığım tüm özellikler, bir devleti güçlü yapan özelliklerdir ve Siyonistler bunu engellemeye çalışacaklardır. İsrail, Amerika ile işbirliği yaparak PKK’nın ve diğer grupların Türkiye için bir sorun olmaya devam etmesi için uğraşacaktır. Bu yüzden Türkiye, Siyonist harekete karşı bir güvenceye sahip olmalıdır. Bu Siyonist düşüncenin karşısına çıkılmadığı sürece Filistin haklarını tekrar asla elde edemeyecektir.”
“Türkiye, İsrail üzerinde sert politika uygulamalı”
“Şu anda ırkçı ve üstünlükçü bir zihniyet ile karşı karşıyayız ve bu sadece Filistin üzerinde bir tehdit olmakla kalmayacak ve tüm bölge için tehdit oluşturan bir duruma dönüşecek. Bu Türkiye devleti için direkt bir tehdittir. Türkiye’nin bu durumda, dış ticarette İsrail’e tam anlamıyla bir engelleme oluşturması gerekir. Hatta Türkiye’nin İsrail üzerinde sert bir politika uygulaması ve aksiyon alması gerekir ki iki ülkenin arasındaki ilişkiyi bitirecek hamleler yapılmış olsun. Türkiye halkı, İsrail’in Filistin üzerinde yaptığı bu soykırımı normal bir süreç gibi görmemelidir ve Türkiye halkı devletinden bu konu hakkında daha sert aksiyonlar alması konusunda görüşünü belirtmelidir.”
Sami al-Arian.
“70 bin-100 bin arası yerleştirilmemiş insan var“
İsrail’in saldırdığı Şifa Hastanesi’nde hemşire olarak çalışan Ahmet Kouta, şunları söyledi:
“7 Ekim’den önce tüm bölgeden ağır ve kritik vakalar, müdahale gerektiren vakalar Şifa Hastanesi’ne sevk edilecekti. Şimdi 7 Ekim’e geldiğimizde Şifa Hastanesi’nde 70 bin ile 100 bin arasında yerinden edilmiş insan vardı. Yani bu insanlar bahçelerde, koridorlarda, koridorlarda, Kamyonların altında çadır kurup kalıyorlardı. Aklınıza gelebilecek her yerde: hastanede hatta merdivenlerde bile insanlar kalıyor. Merdivende veya koridorda yaşadığınızı hayal edin. Ben de bir keresinde koridorda uyumak zorunda kalmıştım çünkü tüm gece oradaydım. Vardiyamı bitirmiştim ve oda doluydu. Bunu görmek, yerde oturmak, insanların neler yaşadığını hissetmek gerçekten çılgınca bir şey. Filistinli aile üyeleri de hastanede yaygın olarak yayılan bakteri ve mikroorganizmalardan arındırılmış bir yerde özgürce yaşama hakkına sahiptir. Şimdi yaralanmalara gelince, Şifa Hastanesi’nin acil servisi 7/24 çalışıyordu, kırmızı, sarı ve yeşil bölge olmak üzere üç bölüm vardı. Tüm bu bölgeler gelecek olan kasaların birleşiminden gerçek departmanlara dönüştürüldü. Sonra bir hava saldırısında bunu taşıyacakları başka bir yer açmak istediğinizde, hastaneye kaldırılan yaralıların sayısı yine orayı dolduruyor.”
“Antibiyotik yeterli değil“
“Elimizdeki ilaçlar ve antibiyotikler sınırlı. Özellikle antibiyotik yeterli değil ve patlamalar dahilinde vücuda giren yaralanmalarda oluşan enfeksiyonlar için en temel, gerekli ihtiyaç. Şifa Hastanesi’nin tahliye edilmesi ardından Kuzey Gazze’deki insanlar için daha stresli bir süreç başladı. Çünkü o süreçte güney ve kuzey arasında kalan insanların gidecek yeri yoktu. Bu insanların çoğunda kalp rahatsızları, diyabet, hipertansiyon gibi hastalıklar da vardı ve bu insanların hastanelerde tedavi olması için öncelikleri bile yoktu. Kendi ailem için bile onları hayatta tutmak için hastanelerde yer baktık. Çünkü durum gerçekten bu kadar kötü. Şimdi ise bütün departmanlar yok edilmiş bombalanmış durumda ve geçtiğimiz martta gerçekleşen yangından ötürü çoğu insan barınaklarda bile yer bulamıyor. Umut ediyorum ki dünya değişir. İnsanlar insanlık için savaşırlar ve bu insanlara tedavi edilmeleri gereken yardımları yaparlar.”
Ahmed Kouta.