Ana SayfaHaberlerEkonomiRÖPORTAJ | “Kemal Derviş Türkiye’de hak ettiği değeri görmedi"

RÖPORTAJ | “Kemal Derviş Türkiye’de hak ettiği değeri görmedi”

Kemal Derviş döneminin Hazine Müsteşar Yardımcısı Hakan Özyıldız: “Kemal Bey, Türkiye’de hak ettiği değeri bence görmedi. Bunun bir nedeni bana göre siyasette herkesin umut ettiği performansı gösterememesi olabilir. İnsanlar, ‘Bir partinin lideri olacak, krizden çıkarttığı gibi siyasette de bir atılım yapacak’ diye bekliyordu. Oysa Kemal Bey sabahleyin tenis oynayan, akşam erkenden evine gidip kitabını okuyan bir insandı. Biliyorsunuz Türkiye'de siyaset böyle yapılmıyor. Uzun yıllar yurt dışında yaşadığı için, Türkiye'deki siyasetin arka odalarında konuşulanları, tartışılanları, ilişkileri anlayıp; ona göre kendisi de yapabilecek bir insan değildi.”

Pazartesi günü (8 Mayıs) hayatını kaybeden Kemal Derviş’in ekonomiden sorumlu devlet bakanı olduğu dönemde Hazine müsteşar yardımcısı olarak görev yapan Hakan Özyıldız’la, ekonomide Derviş dönemi üzerine konuştuk.

Kemal Derviş’le bakanlığı döneminde birlikte çalıştınız. Derviş, “mesai arkadaşı” olarak nasıl bir insandı?

Kemal Bey geldiğinde yirmi yılı aşkın süredir hazineciydim. Kemal Bey gelmeden yaklaşık bir buçuk ay evvel de müsteşar yardımcılığına atanmıştım. İstifalardan sonra kimin geleceğini bilmiyorduk. Sonra “Kemal Derviş bakanınız oldu” dediler.

Her bürokratın yapması gerektiğini yaparak, Kemal Bey’i karşıladık. Geldiğinde çok medeni bir şekilde davrandı. Hatta ben isterse görevden ayrılabileceğimi, beraber çalışmak istediği biriyle çalışmak isteyebileceğini söylediğimde; ben ve diğer arkadaşlar için “Sizler bu işleri bilen insanlarsınız. Sizlerle çalışmayı isterim” dedi.

Müsteşarımız o dönem istifa etmişti. Derviş, “Müsteşar tanıdığınız biri olacak, bir arkadaşınız olacak” dedi. Müsteşarlığa Faik Öztrak geldi. Faik Öztrak da hem benim hem diğer müsteşar yardımcılarından Ferhat Emil’in sınıf arkadaşı. Bürokrasiden de yıllardır birbirimizi tanıyorduk. O senelerce DPT’de görev yaptı, biz de Hazine’de.

Derviş, “Teknik olarak ne uygun görürseniz hep beraber onu yapacağız” dedi. Teknik olarak önerdiğimiz hiçbir politikada karşımızda yer almadı, devamlı olarak destekledi.

Hazine’nin yapılanmasına hiç müdahale etmedi. “Şu kişiyi genel müdür atayayım” gibi konulara hiç girmedi.

Programa sahip çıktı ki programın zaten ana direğini oluşturan birçok konuyu Hazine’nin teknik uzmanları yazmıştı. Herkes “IMF programı” falan diye bahsediyor ama…

IMF’nin programa katkısı olmadı değil, vardı ama büyük bölümü bürokrasinin teknisyenleri, uzmanları tarafından oluşturulmuştur.

Kemal Derviş’in bizimle çalışırken, hiçbir zaman bizi kıracak, üzecek bir davranışı olmamıştır.

Kemal Derviş döneminde uygulanmaya başlayan programın sonraki yıllara etkilerini nasıl değerlendirirsiniz?

Kemal Bey için siyasette “şöyle yaptı böyle yaptı” diye değerlendirmeler yapılıyor. Ben o tarafını bilmem. İktisatçı, teknisyen Kemal Derviş ayrıdır, siyasetçi Kemal Derviş ayrıdır.

Teknik olarak yapılması gerekenlerin çoğunun biz zaten farkındayız. Mesela kamu ihale kanunu değiştirdik. Kemal Bey, bu konuda bize çok yardımcı oldu. Teknisyenler ne istediyse, ne önerdiyse kanuna kondu, değişti.

Biliyorsunuz 2003’te iktidar değiştikten sonra ilk değiştirilen kanunlardan biri oldu bu. Yeni iktidar hemen değiştirdi.

Çünkü yaptığımız değişikliklerin hepsi şeffaf, hesap verilebilir, ihalelerin hepsi bütçeyle bağlantılanmış, finansman ayağı sağlam olan bir yapılanma içinde gidiyordu. İhaleler internet ortamında yapılacak, açık yapılacak, rekabet olacak. Bunların hepsi sağlanmıştı.

İkinci en önemlisi, kamu mali yönetimi ve harcama kontrol kanunudur. Bütün kanun baştan aşağıya ele alındı ve kamunun açık vermesinin önüne engeller kondu.

Üçüncüsü Türkiye’de o zamana kadar olmayan devletin borçlanmasının ilkeleri kondu ve devletin borçlanmasına limit konuldu. 4749 sayılı kamu finansmanı ve borç yönetimi kanunu. Limit konması, devletin istediği kadar borçlanamaması demek. Yani bir mali kontrol, bir mali sıkılaştırma demek. Sonradan bunlara hiç uyulmadı, onlar ayrı.

Dördüncüsü bankalar. Bankacılık kanunu baştan aşağı değiştirildi. Batık bankalar yeniden yapılandırıldı. Bugün Türkiye’de ekonomideki bunca sıkıntıya rağmen bir bankacılık krizi yoksa 2001’de yapılanlar sayesinde. Kötülerin eliminasyonu, bankacılık sisteminin kurulması hep o dönemde yapılan işler.

Beşincisi Merkez Bankası’nın bağımsızlığının sağlanması, araç bağımsızlığının sağlanması. Bugün böyle bir durum kalmadı.

Bu kanunların hepsinin özü yok edilmiş durumda. Türkiye’nin bugün yaşadıklarının en büyük nedeni; bu kanunların yürümemesi.

Sizce Kemal Derviş Türkiye’de hak ettiği değer ve saygıyı gördü mü?

Kemal Bey, Türkiye’de hak ettiği değeri bence görmedi. Niye görmediğini tartışmak lazım. Bunun bir nedeni bana göre siyasette herkesin umut ettiği performansı gösterememiş olması olabilir.

İnsanlar, “Bir partinin lideri olacak, krizden çıkarttığı gibi siyasette de bir atılım yapacak” diye bekliyordu.

Ama Kemal Bey uzun yıllar yurt dışında yaşadığı için, Türkiye’deki siyasetin arka odalarında konuşulanları, tartışılanları, ilişkileri anlayıp; ona göre kendisi de yapabilecek bir insan değildi.

Kemal Bey sabahleyin tenis oynayan, akşam erkenden evine gidip kitabını okuyan bir insandı. Biliyorsunuz Türkiye’de siyaset böyle yapılmıyor.

O beklentileri karşılayamayınca da bazıları çeşitli yakıştırmalarda bulundu. Ne yazık ki böyle yapanların içinde, Kemal Bey’in Türkiye’ye geldiği tarihlerde karar ve yetki sahibi olanlar da vardı.

Daron Acemoğlu şu anda çeşitli özellikleriyle Kemal Derviş’e benzetiliyor. Dönem dönem ekonominin başına geçmesi çağrıları yapılıyor. Bu konuda yorum yapmak ister misiniz? Sizce bir benzerlik var mı?

Karşılaştırmak bence doğru değil. Daron Acemoğlu bir akademisyen, teorisyen. Kemal Bey ise uygulamacı.

Kemal Bey’in de akademik çalışmaları var ama yıllarca Dünya Bankası’nda, özellikle Arap ülkelerinde uygulamalarda bulunmuş, Dünya Bankası’nda yöneticilik yapmış çok geniş pratiği olan bir insandı. Buraya geldiğinde de KİT nedir bilirdi, şu nedir bilirdi, anlardı.

Hakan Özyıldız.

Daron Acemoğlu’nun büyük bir iktisatçı olduğunu, teorisyen olduğunu kabul ediyorum. Ama tamamen teorisyen, akademisyen olarak kaldığı için bürokrasinin içine, devlet çarkının içine girdiğinde aynı başarılı performansı gösterebilir mi? Bilemiyorum.

- Advertisment -