Son günlerde siyasetin merkezine yerleşen Suriye göçmenleriyle ilgili tartışmaları Suriye göçmeni, insan hakları aktivisti ve eğitimci Taha Elgazi ile konuştuk.
Muhalefet cephesinde son dönemde hızlanan Suriye göçmenleri tartışmasından sonra iktidardan da, bugüne kadarki genel bakış açısının dışında bazı açıklamalar geldi. Suriye göçmenleri olarak iktidarın bakış açısında değişiklik hissediyor musunuz?
Evet, maalesef seçim yaklaştıkça bu farklılık daha çok ön plana çıkıyor. İktidar geçtiğimiz yıllarda mülteciler için daha çok muhacir, kardeş gibi daha yakın bir dil kullanıyordu. Erdoğan ve Bahçeli’nin son çıkışları, Dışişleri Bakanlığı’nın yakın zamanda “gönüllü geri dönüş” içerikli açıklaması konunun artık farklı bir yere geldiğini gösteriyor.
Farklılık en çok Göç İdaresi’nin yeni kararlarında kendini gösterdi. Geçici koruma kimliklerinin güncellenmesinde ortaya ciddi zorluklar çıkmaya başladı.
İktidarın sığınmacılara bakış açısındaki bu değişim sığınmacı toplumunu çok etkiliyor. Çünkü sığınmacı toplumunun gözünde iktidar yıllardır onların yanında olan ve kucak açan tek siyasi yapıydı.
Göç İdaresi’yle ilgili ortaya çıkan zorluklar nedir?
Göç İdaresi Başkanlığı’nın ilan ettiği “seyreltme projesi” başlatıldı. Suriyelilerin bir mahalledeki, ilçedeki yerleşimleriyle ilgili sınırlama geldi. Yabancı nüfusunun mahalle nüfusunun yüzde 25’ini aşmasına izin verilmiyor.
Öte yandan Nisan ayında yaklaşık 200 bin Suriyeli sığınmacı kişinin geçici koruma kimliği iptal oldu. Göç İdaresi’ne müracaat eden sığınmacılar “kimlikleriniz sistem hatası nedeniyle durduruldu, en yakın zamanda randevu alıp geçici koruma kimliklerinin bilgilerini güncelleyin” cevabını aldı. Ama Suriyeli sığınmacılar randevu alma kısmında da epey zorlandı bu konuda.
200 bin kişinin içinde üniversite öğrencileri var. Mezuniyet aşamasına gelen öğrencilerimizin maalesef geçici koruma kimlikleri dondu ve bu yüzden sınav haklarını kaybettiler. Hastanede tedavi gören bazı hastaların sağlık hizmeti kesildi. Bazı ailelerin Kızılay desteği durduruldu.
Son günlerindeki tartışmalar Suriye göçmenlerinin ruh halini nasıl etkiledi?
Sığınmacı toplumu şu an korku içinde yaşıyor. Bizi gönderirler mi korkusu var.
Muhalefetten gelen mültecileri gönderme vaatleri bir yandan, diğer yandan Göç İdaresi Başkanlığı’nın son uygulamaları…
Herhangi bir mülteci bir zorluk yaşadığı zaman bunu geri gönderilmeyle ilgili bir baskı gibi hissediyor. Göç İdaresi’ne müracaatta bazı idari işlemler çok zorlaştı. Bunlar gizli baskıdır.
İktidar “açıkça göndereceğiz” demiyor belki ama bu zorlaştırmalar insanları gitgide Suriye’ye dönmeye itiyor.
Peki göndereceksen nereye göndereceksin? İktidar olsun muhalefet olsun insanları göndermeye karar verirsen nereye göndereceksin? Esed rejimi olduğu sürece kimse gidemez. Gidenlerin can ve mal güvenliği sağlanmazsa kimse dönmez.
Eğer Esed rejimi giderse o zaman toplumun çoğu döner. Bizi göndermek isteyen siyasetçiler keşke tüm dünyanın katil olarak gördüğü, bizi bu hale getiren Esed rejimine bir laf söylese. Bizi göndermek isteyenler bir gün olsun Esed rejimine bir şey söylemedi.
Türkiye’ye küçük yaşlarda gelmiş ya da Türkiye’de doğmuş olan göçmenlerde eğitim görme oranları hakkında bilgi verir misiniz? Suriye’den çok Türkiye’de zaman geçirmiş ya da orayı hiç görmemiş gençler ve çocuklar Suriye’ye dönme fikrine nasıl bakıyor?
Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2022 Mart verilerine istinaden, Türkiye’de okul çağında 1 milyon 124 bin Suriyeli çocuk bulunuyor. Bu çocuklardan yüzde 35’i yani 400 bin civarı maalesef herhangi bir okula kayıtlı değil, eğitim alamıyor.
Bu durumun birinci nedeni, özellikle İstanbul’da olan bir sorun. Geçici kimlikleri başka ile kayıtlı olan ailelerin çocukları fiilen yaşadıkları ilde eğitim alamıyor. Çocuklar sadece kayıtlı oldukları illerdeki eğitim kurumlarına kabul ediliyorlar.
İkinci önemli sebebi; son dönemde yükselen ayrımcı nefret ve kin ortamı ailelerin korku içine girmesine neden oluyor. Bu nedenle bazı aileler ortaokul ve lise çağındaki çocuklarını okula göndermiyorlar.
Üçüncü neden, ekonomik durumlar… Özellikle son dönemdeki ekonomik kriz nedeniyle geçinmekte zorlanan pek çok ailenin ortaokul ve lise çağındaki çocuğu okulları bırakıp çalışmaya başlamak zorunda kaldı.
Suriye’ye dönme fikri, sığınmacı toplumunun pek çoğunun kafasında bir seçenek olarak var.
Aileler içinde iki farklı bakış açısı ortaya çıktı. Anne ve babalar dönmeyi düşünüyor ama burada doğan, burada eğitim gören ve buradaki hayata uyum sağlayan çocukların Suriye’ye dönmeleri artık kesin bir şekilde imkânsız.
Bazı çocuklara “Suriye’ye dönmek istiyor musun” diye soruyoruz, çocuklar “Suriye neresi” diye karşılık veriyor.
“Halepli misin, Şamlı mısın” gibi sorular soruyoruz; çocuklar ben İstanbulluyum diyor.
Ülkeleri, memleketleriyle ilgili hiçbir şey bilmeyen çocuklar var. Hiçbirinin memleketlerinde bir anısı yok.
Bazı ailelerde sosyolojik bölünmeler başladı. Arapça bilip Türkçe bilmeyen anne-babalar ile okula gidip Türkçeyi öğrenen, Arapçayı unutmaya başlayan çocukları var. Aileler içinde sosyolojik ayrışmalar, kültür farklılıkları ortaya çıkmaya başladı.
Aile Suriye’ye dönmek istese de çocuklar buna karşı çıkıyor. Tam olarak Almanya’daki bizim Türk vatandaşlarımız gibi. Almanya’daki Türk vatandaşlarımızın ikinci ve üçüncü nesilleri Almanya’yı terk etmiyor. Türkiye’ye tatillerde, bayramlarda geliyor ama geri dönüyorlar.
Son dönem siyasetteki Suriye göçmenleriyle ilgili gündem için siz neler söylemek istersiniz?
Sığınmacı toplumunu hedef alan siyasetçiler Türkiye’nin geleceğini düşünmüyor.
Diyelim ki 4 milyon sığınmacının hepsi Allah’ın izniyle bir gün ülkelerine döndü. Peki 4 milyon insanın aklında Türkiye ile ilgili ne kalacak? En başta Türkiye’de yaşadıkları ayrımcılık, nefret, kin ve maruz kaldıkları olaylar kalacak.
Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak yanımızdaki komşu ülke Suriye’nin, gelecek için bir “düşman ülke” gibi olmasına izin vermeyelim. Kendi elimizle bunu oluşturuyoruz.
Çünkü bu insanlar ülkelerine dönerse yarın Türkiye’yi ve Türk vatandaşlarını negatif bir duyguyla anabilecekleri bir ortam oluşuyor.
Diğer yandan herhangi bir siyasetçi; kin, ayrımcılık, nefret dili kullandığı zaman sadece mültecilere değil bizim Türk toplumumuzun sosyal güvenliğine zarar veriyor.
Bazı Türk öğrencilerimizde nefret, kin ve ayrımcılığı barındıran bir duygu ortamı oluştu. Çocuklar ailelerinden, medyadan, sokaktan bu duyguları alıyor.
Geleceğimiz olan çocukların gönlünde nefret, kin duyguları olursa bu çocuk büyüdüğünde mültecileri de hedef alır, kendi vatandaşını da hedef alır.
Kimi siyasetçilerin nefret dili kullanması karşısında hepimizin sorumluluğu böyle bir ortama izin vermemek olmalı. Bu dil sadece mültecilere değil Türkiye toplumunun sosyal güvenliğine de zarar verir.