Gazeteci Sami Özuslu ile röportajı Serbest TV’de izlemek için:
Röportajı SerbestPod’da dinlemek için:
“Tarihi bir dönemden geçiyoruz, tarihi bir süreçten geçiyoruz. 25 yıl önce yaşanmış, yanlış yazılmış tarihi doğrultmaya, eksik bırakılmış yönlerini doldurmaya çalışıyoruz.
25 yıl önce Kutlu Adalı öldürüldüğünde, ben Yeni Düzen Gazetesi’nde çalışıyordum, şahsen de Kutlu Adalı’yı tanıyorum. Dünya tatlısı, aydın, demokrat, yurtsever bir insandı.
Kutlu Adalı bizim toplum için çok önemli biri. Bir taraftan duygusal günler de yaşıyoruz. O günlerde yaşadığımız kaygıları, endişeleri, gelen tehditleri hatırlıyoruz, birbirimizle hafızamızdan silinmiş anıları paylaşıyoruz. Çünkü Sedat Peker diye birisi çıkıyor ve akla gelmeyen bilgileri paylaşıyor, bu bilgiler tabii ki kaygıyla karşılandı Kıbrıs’ta da.
Sedat Peker’in Kıbrıs’tan bahsettiği ve Kutlu Adalı cinayetini konuşacağız dediği videoyu izlediğimde evet sanki pandoranın kutusu açılıyormuş gib düşündüm.
Bu tür ilişkiler itiraflar gelmezse kanıtlanamaz
Ben ilk günden beri bu işin Sedat Peker tarafından dile getirilmesinin konunun önemini azaltmayacağını, ortaya çıkacak her bilginin önemli olduğunu düşünüyordum. Çünkü bu tür ilişkiler itiraf gelmezse kanıtlanamaz.
Dolayısıyla 7.videoda söylenenler artık işin ciddiyetini ortaya koydu, çünkü kendi kardeşini masaya sürdü bizzat. Bu tavra anlam verilemedi, kendi kardeşini nasıl böyle bir ateşin içine atar dendi. Halbuki belli ki kardeşinin ifade vermesi planlandı, o da itiraflarda bulundu ve ifade verdi.
Galip Mendi’nin itirafları önemli, AİHM’e bu bilgileri vermemişti
KKTC’de şuan çok ciddi bir beklenti var. Kutlu Adalı cinayetinin 25 yıl sonra çözülebileceğine olan inanç çok ciddi bir biçimde arttı. Örneğin Galip Mendi’nin burada Sivil Savunma Teşkilat Başkanı iken Korkut Eken ile görüştüğünü ve yanında Atilla Peker’in olduğunu itiraf etmesi yeni bir unsur. Çünkü aynı Galip Mendi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bu bilgileri vermemişti, bu bilgileri kendisine saklamıştı.
Şimdi bu ortaya çıkan tabloda Korkut Eken “ben yapmadım, Kutlu Adalı’yı da tanımam” diyor. Sedat Peker de “Kardeşimle gittiler ama yapmadılar” diyor. Dolayısıyla Korkut Eken bu tarafıyla doğruyu söylüyor çok büyük ihtimalle.
Çatlı ile geldiği söylenen genç bir adamın varlığı ortaya çıktı
Dün programımda konuk ettiğim emekli bir polis subayı da olayla ilgili 2017 yılında kendisine yapılan bir itirafı ilk kez açıkladı. Çatlı ile birlikte adaya geldiği söylenen genç bir adamın varlığı ortaya çıktı. Bu kişinin kimliği açıklanmadı.
Abdullah Çatlı’nın Kıbrıs’a geliş kayıtları incelenirse dördüncü ismin kim olduğunu öğreniriz
Bu iş ileriye gidebilir mi? Elbette gidebilir çünkü artık bir sürü ipucu var. Dolayısıyla şimdi Kıbrıs’ta yaşayan, burada belli ki görev yapmış birisinden daha söz ediliyor. Abdullah Çatlı ile gelip, cinayet sonrasında döndüğü belirtilen kişinin kim olduğunu bilmiyoruz. Sağ olup olmadığını da biliyoruz. Bunu öğrenmek kolay. Abdullah Çatlı’nın Kıbrıs’a Mehmet Özbay kimliği ile geldiği zaten biliniyordu. Gerek ülkeye giriş muhaceret kayıtlarından, gerek havayolu şirketinin kayıtlarından geliş tarihlerine bakılabilir, kimle geldiği tespit edilebilir.
Bir ipucu daha var. Abdullah Çatlı o zaman VİP salondan Kıbrıs’a giriş yapmış. Bizzat devletin kayıtlarında da bu ziyaret vardır. VİP salonlarında belli bir tüzük var, buralar herkesin girip çıkış yapabildiği yerler değil. Mutlaka isimler mevcuttur.
Adalı cinayetine şahit olan insanların ifadeleri kayda girmedi
Tüm bunlar birleştirildiğinde bir sürü bilgi ortaya çıkıyor. Tema Irgat’ın (Emekli polis subayı) dün yaptığı açıklamalardan, Kutlu Adalı’nın evinin yanında yaşayan ve o geceyi bilen insanların ifadelerinin alınmadığını öğrendik. Kutlu Adalı öldürüldükten sonra oradaki aracı gören insanların ifadesi soruşturma raporuna girmemiş, olay yerine cinayetten hemen birkaç dakika sonra çevik kuvvet birliğinin ve üst düzey komutanların geldiği rapora girmemiş. Korkut Eken’in, Atilla Peker’in gelişi-gidişi girilmemiş. Ne girdiğini de bilmiyoruz çünkü saklı tutuluyor.
KKTC Meclisi, Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin önergesi ve oy birliğiyle bir karar alındı. Soruşturma Komisyonu kuruluyor. Daha önce de cinayeti araştırmak için kurulan iki komisyon vardı, onun mirasını alacak. Günün sonunda yetkili makamların yani polislerin yapacağı soruşturma ve bulguları ileteceği başsavcılığın konuyu yargıya taşıması süreci önemlidir.
KKTC’nin iç ve dış güvenliği Türkiye’ye bağlı bu da olayın neden sonuçlanmadığını anlatır sanırım
KKTC’de Polis Genel Müdürlüğü askere bağlıdır. 1983’te ilan edilen KKTC’de geçici bir madde var. Anayasa’da o maddeye göre KKTC’nin dış güvenliği ve iç güvenliği Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakılmıştır. Dolayısıyla burada polisin patronu İçişleri Bakanlığı yada hükümet değildir. Bu da tek başına dosyanın neden sonuçlanmadığını anlatır sanırım.
Asıl mesele Barnabas değil 1996 yılındaki olaylara bakmak lazım
Aziz Barnabas baskını dikkatleri üzerine çeken bir konu ama esas meselenin Barnabas olmadığı yargısına varıyoruz. Çünkü 1996 yılı çok gergin bir yıl. O yılda yaşananların listesine baktığımızda, Kardak Krizini görüyoruz. Oradaki gerginlik buraya felaket yansıyor. Türkiye ve Yunanistan arasında kriz olduğunda adada etkisi çok büyük oluyor, sınır eylemleri yaşanıyor. Sonra S-300 krizi oluyor. Yunanistan adaya S-300 yerleştirmek istediğinde Türkiye buna çok sert tepki veriyor. Bunlar yaşanırken burada sınırda Kıbrıslı bir Rum öldürülüyor, Türk askerleri tarafından ve o olay da aydınlatılmadı. Aralarında üst düzey yöneticilerin de olduğu o dönemde bakanlık yapan bazı insanlar bu olayla ilgili İnterpol tarafından aranıyor.
1996’da Türkiye kumarhaneleri kapatma kararı aldı. Bunun anlamı bütün kumarhane sektörünün Kıbrıs’a akmasıydı. Geçenlerde bir yorum okudum Türkiye’de. Bu karar bizzat KKTC’nin ekonomisinin gelişmesi için MGK tarafından alınmış stratejik bir karardı diyor.
Günün sonunda aynı yıl, 1996’da Kutlu Adalı öldürülüyor, Ömer Lütfi Topal öldürülüyor, Abdullah Çatlı bir kazada ölüyor. Bunların tümünü birleştirince ortaya derin devlet ve Susurluk meselesi çıkıyor. Bir sürü faili meçhul olay da Çatlı’ya yükleniyor.
Barnabas Baskını meselesi Kutlu Adalı’nın üstüne gittiği bir konuydu. Orada yaşanan sıradan bir olay değildi. Bir gece bir grup sivil ve asker orayı basarak güvenlik görevlilerini ellerini, ağızlarını bağlayarak hapsediyorlar. Orada kazı yapıyorla. Bu aramadan bölge polisinin haberi yok, ertesi gün tahkikat başlıyor, yukarıdan gelen bir talimatla bu durduruluyor. Tahkikatı başlatan polis subayı Tema Irgat’ın söylediği orada küçük bir alanın kazıldığı yönünde.
Barnabas İncili meselesi uydurmadır. Bu İncil, çok eski zamanlarda burdan götürülmüştür. En çok konuşulan orada bir miktar ziynet eşyasının gömülü olduğu ve bunun 1974’te saklandığı ve bu durumu bilenlerin onu oradan aldığı.Bunların hiçbiri aslında durumu izah etmiyor. Asker orada bir şey arayacaksa, yetkili makamlara “sivil görevlileri çekin” derdi, buna kimse itiraz etmezdi.
1996 yılında Kıbrıs’ta yaşanan olaylarla ilgili tespitleri Adalı’yı hedef haline getirmiş olabilir
Kutlu Adalı, az önce anlattığım 1996 yılındaki olaylar ve öncesinde yaşananlarla ilgili enteresan tespitler yapıyordu. Diyordu ki; Kıbrıs’ın kuzeyi, kumar, fuhuş ve kaçakcılık cenneti olmaya doğru gidiyor ve mafya burayı ele geçiriyor diyordu. Kutlu Adalı bunları söylediği için hedef haline gelmiş olabilir mi buna bakmak lazım.
Kıbrıs’ta zaman aşımı yok
Kıbrıs’ta bir zaman aşımı yok. Herhangi bir bulgu ortaya çıktığı vakit soruşturma açılabilir. Burada bir dosya açılacak, açılmalı. Dosya açıldığında hem Türkiye hem Kıbrıs ayağı olacak. Geçtiğimiz gün ortaya çıkan 4.şahıs bulunabilir, konuşturulabilir mi, ifadesi alınabilir mi? Dosyada olanlardan yeni ipuçları çıkabilir mi? Olayın bir boyutu bu. Unutmayalım, ortaya atılan isimlerin hepsi Türkiye’de. Türkiye’den bu isimler talep edilmeli. KKTC ve Türkiye arasında adalet alanında işbirliği var. Genelde bu tek taraflı çalışıyor, KKTC’de hapiste bulunan TC vatandaşları bir süre sonra Türkiye’ye gidiyor. Türkiye’de infaz yasasından yararlandıkları için bir çoğu erkenden tahliye edilebiliyor.
Bu protokol çerçevesinde KKTC, Türkiye’den suçluların buraya getirilip ifadelerinin alınmasını isteyebilir yada olmazsa burdan gidecek görevlilerin orada soruşturma yapmasını talep edebilir. Günün sonunda yargılama aşamasına geçilir ve ilgili kişiler buraya getirilmezse o yargılama nasıl olur emin değilim. Çünkü bizde gıyabında yargılama yok, siz mahkeme huzurunuzda değilseniz yargılama yapılamıyor.
Yargılama aşamasında o insanların buraya gelmesi için tek bir güç var o da Türkiye’deki siyasi irade. Kıbrıs’ta son seçimlerle daha çok netleşen bir müdahale var buraya doğrudan. Buradaki hükümet, AKP hükümeti ve Erdoğan ile ters düşmemek için büyük bir çaba sarf ediyor çünkü kendilerini göreve oradakilerin getirdiğini biliyorlar. Şuan bekledikleri şey acaba Erdoğan bir ışık yakacak mı? Süleyman Soylu yarım ağızla da olsa, bir şey varsa Adalı cinayetiyle ilgili yapan çeksin gibi birşey söyledi.
Ben AKP yöneticisi olsam “1996 yılında AKP diye birşey yok, bizim o günlerle ilgili veremeyeceğimiz bir hesap yok ki kim yaptıysa cezası çeksin” derdim. Erdoğan’ın kendi deyimiyle askeri vesayet veya derin devlet en büyük rakibi değil miydi? Bu mücadeleyi vermedi mi? MGK dahil herşey değişmedi mi Türkiye’de?
Buradan baktığınızda bir ihtimal var mıdır bilemiyorum çünkü Mehmet Ağar çok fazla bilgiye sahip. Korkut Eken’in iki gündür kendisini savunmak için bizim arkamızda kim duracak demesi manidardır, birşey bekliyor, Korkut Eken değildir bu işi demelerini bekliyor. Bence beklediği kişi Erdoğan’dır yada Mehmet Ağar’dır. O zaman Korkut Eken yapmadıysa, yapmayanı bilen yapanı da bilir. Zaten Korkut Eken onu diyor, Kutlu Adalı cinayetinin faillerini bilenler diyor. Demekki bilenler var. Niçin saklıyor, ne hakla saklıyor. O cümle belki dikkatlerden kaçtı ama Korkut Eken diyor ki “birileri biliyor, ben de biliyorum” diyor. Birisinin bildiğini biliyorsa kendisi de biliyordur. Benim yapmadığımı birileri açıklasın diyor bunu kim açıklayabilir?
Tuğla Kıbrıs’ta çekilirse Türkiye’deki bütün yapı yıkılabilir
Erdoğan bu işin önünü açarsa, bu iş çorap söküğü gibi gelecek. Burada tuğlayı çektiğimiz vakit, tuğla burda galiba, tuğla burada çekilirse oradaki bütün yapı yıkılabilir ve Türkiye yeni bir aydınlanma dönemine gidebilir.
Burada artık muhafazakar, sağ, milliyetçi insanlar; “devlet bu mudur, bizi koruması gereken devlet yapısı bu mudur, devletin ne işi var Atilla Peker ile” diyor. Galip Mendi, askerin bile zor gireceği bir tesiste Atilla Peker’i nasıl karşılar? Korkut Eken MİT’in içinde olan biri; kriminal bir insanı niçin terörle mücadele dahi olsan niçin kullanır, nasıl güvenir?
Bir taraftan Rum’lardan eşitlik talep ediyorsun, BM’den ayrı bir devlet olmayı talep ediyorsun ama Polis Genel Müdürü sizden talimat almıyor, komutandan talimat alıyor. Böyle bağımsızlık mı olur, böyle devlet yapısı mı olur? Dolayısıyla insanlar infial halinde. Bizim nasıl bir ülkede yaşadığımız konusunda çok ciddi kaygılar var, insanların kafası karıştı, insanların kanı çekiliyor her olayı dinledikçe.
Türkiye’dkie muhalefet Kıbrıs’a gelsin, ailelerle görüşsün, dosyaları istesin
Korkut Eken ve Atilla Peker’in buraya geldikleri kabul edilmiş durumdadır. Bu işin üzerine Sayın Erdoğan’ın gönlü razı olur yada siyasi anlamda işine gelir gelmez bilemem ama muhalefete, basına,kamuoyuna ve sivil topluma büyük rol düşer. Türkiye’nin aydınlığa kavuşmasının yolu Kıbrıs’tan geçiyor. Bu anlamda hep denir ya hep kader birliği; demokrasi için, yarın için, aydınlık için kader birliği zamanıdır. Türkiye’de muhalefet gelsin burada farklı kesimler görüşsün, bu insanların aileleriyle görüşsün, basınla görüşsün, sivil toplumla, milletvekilleri ile görüşsün, dosyaları istesin. İktidarın ne yapacağını beklersek bu pasif bir bekleyiştir, biz ne yapıyoruz soru bu. Ben de çağrı yapıyorum polis devreye girsin. Ben aynı zamanda yeni kanıtlar, yeni ifadeler çıkarabilir miyim diye yurttaş gazetecilik yapıyorum. Kutlu Adalı’nın cinayetinin olduğu gece olayı gören ve olayı polise anlatan o zamanki 14 yaşındaki çocuk, bugün çıkıp diyor ki ben polise anlattım, gördüğüm aracı vs ama rapora yazmamışlar. AİHM raporunu okuyunca anladım ve kahroldum diyor.
Bu tür insanlar var konuşuyorlar. Türkiye muhalefeti artık Kıbrıs’a milli dava gözüyle bakmaktan vazgeçerse, burada demokratik bir kamuoyu olduğunu, ayrı bir yaşam tarzı olduğunu, Türkiye ile kıyaslandığında basın özgürlüğü endeksinde fersah fersah daha önde olan bir toplum olduğunu görürler. Biz Türkiye’yi adım adım izliyoruz. Türkiye Kıbrıs’ı bu günlerde daha yakından izliyor. Türkiye, Kıbrıs’ı gerçekten bilmiyor. Kıbrıs hakkında basmakalıp cümleler dışında birşey bilmiyor. Türkiye buraya biraz daha yakından bakmalı.
Halil Falyalı’nın bahis yasası geçerse hükümet düşer dediği söyleniyor
Halil Falyalı ilk başlarda ufak tefek işler yapan biri olarak tanınıyordu. Bir dönem ortadan kayboldu galiba yurtdışına gitti. Son dönemde Falyalı, sanal bahis yatırımı, marina yatırımı gibi sürekli büyüyen bir iş hacmi ile karşımıza çıktı. Medyada da bazı yayın kuruluşlarının sahibi oldu, özellikte internet gazeteciliğinde.
Falyalı için bir sürü iddia atılıyor. Sanıyorum genel seçimlerde üç muhalifin önünü kesip onları dövdürdüğü ile gündeme gelmişti, daha sonra eski başbakan Ömer Kalyoncu, kendisini Falyalı’nın bir meclis konuşmasından dolayı aradığını ve çocukları ile tehdit ettiğini söylemişti. Bu tür olaylar var geçmişten beri. Son dönemde Falyalı; gıda paketi dağıtırken yanında olan sağ politikacılar ile yakın görünüyor. PR çalışmalarını da buna göre yapıyor.
İllegal meseleler ise sanal bahis ile ilgili. Kısa bir süre önce tutuklamalar yaşandı. Yasadışı bahis meselesiyle ilgili. Üçlü bir koalisyon var şu anda azınlık durumundalar. Kuzey Kıbrıs’ta sanal bahislerin kontrolünü Türkiye’deki bahis şirketlerine verecek bir yasa tasarısı hazırlandı ama buradaki bahisçiler ki sanıyorum tek yasal bahis oynatma hakkını da Falyalı’nın şirketi elinde tutuyor. Eğer bu yasa tasarısı geçerse hükümet düşer dediği söyleniyor.
Uyuşturucudan her gün bir sürü insan hapse tıkıldığına göre demekki burası bir geçiş noktası
Sedat Peker uyuşturucu konusunda Venezüella’dan rotayı çizerken işin Kıbrıs’a kadar uzandığını anlatıyor. Uyuşturucu trafiği var mı var ama ben görmedim. Uyuşturucudan her gün bir sürü insan hapse tıkıldığına göre demek ki burası bir geçiş noktası. Ortaya atılan bu iddiaların da araştırılması gerekir. Bunların tümü iddia ama ciddi iddialar.”