MHP lideri Devlet Bahçeli dün eşofmanları ile yürürken arkada Ferdi Tayfur’un ‘Söyleten Sensin’ şarkısının çaldığı bir video yayınladı. Bahçeli’nin bu videosu hakkında çeşitli tezler üretildi. Sizce Devlet Bahçeli bu paylaşımla ne demek, hangi mesajı vermek istedi?
Tabii onu tam olarak bilmemiz mümkün değil çünkü hiçbirimiz Devlet Bahçeli değiliz. Ama bir kere şu var ki bu sevgiliye söylenmiş bir şarkı. Bunu Tayyip Erdoğan’a karşı bir mesaj olarak okumak da mümkün ama öte yandan bu sevgili kavramı çok geniş bir yelpazede de olabilir. Örneğin Türk milletine verilen bir mesaj da olabilir. Çünkü onun esas sevgilisi -kendisine sorsaydık eğer muhtemelen o da aynı cevabı verirdi- Türk milleti.
Bence bu Erdoğan’a bir mesaj değil. Çünkü bu tür mesajlar öyle ulu orta söylenemez. Bahçeli’nin Erdoğan’a söyleyeceği bir şey varsa bu kesinlikle kapalı kapılar ardında söylenecek bir şeydir. Bu tür bir çıkış bence Bahçeli’nin kendisiyle ilgili imajını tazeleme ya da yeniden belirleme ihtiyacı duyduğunu gösteriyor.
Bu imaj nedir? Bunu başka şeylerle birleştirerek düşünebiliriz. Örneğin TBMM’deki 23 Nisan resepsiyonuna gitmemesi, örneğin Maliye Bakanı ile ilgili söylediği sözler. Bütün bunlara şunu da eklemek lazım: Artık Bahçeli ‘Türkiye Yüzyılı’ demiyor, ‘Türk Yüzyılı’ diyor. Bütün bunları bir araya koyduğumuzda ben şunu düşünüyorum: Bir kere Bahçeli TBMM’deki resepsiyona gitmedi çünkü orada siyasetçiler vardı. Bahçeli artık bir siyasetçi değil. Bahçeli bize siyaset dışı, siyaset üstü bir konumda olduğunu hatırlatıyor, her fırsatta hatırlattığı gibi. Normal bir siyasetçi olmadığını söylüyor. Siyasetin yapıldığı alanın çizgilerini çizen kişi olduğunu söylüyor. O yüzden de Mehmet Şimşek’e ayar da veriyor ama aynı zamanda “Yabancı sermaye gelmedi” diyor. Kürt oylarına muhtaç olan bir Cumhur İttifakı var ama aynı zamanda o Kürt oylarını almak için yapılabilecek şeyleri de sınırlayan bir Devlet Bahçeli var.
Devlet Bahçeli bu videoda da bir şarkı kullandığı için ‘sözün sahibi’ olduğunu belirtmiş oluyor. Söz dediğimiz şey ideolojidir. Neyin yapılıp neyin yapılamayacağı, neyin sınırının nereden çizileceği meselesinde Bahçeli kendisini bir referans olarak bir kez daha ortaya koydu diyebilirim. Bundan sonrası siyasetçilerin elinde ve en fazla da Erdoğan’ın elinde.
Bu, Tayyip Erdoğan’a verilmiş küçük bir ihtar gibi de okunabilir. Çünkü 31 Mart’taki cumhur ittifakının başarısızlığı Tayyip Erdoğan’ın elini toplum nazarında zayıflatmış olabilir, siyasetin içinde zayıflatmış olabilir ama aslında Tayyip Erdoğan’ın elini koalisyon ortakları nezdinde güçlendirdi. Çünkü Erdoğan şimdi kolaylıkla “Bakın biz bu politikamıza devam ettikçe oylarımız düşüyor” diyebilir ittifak ortaklarına. ‘O yüzden taviz vermemiz gerekiyor’ diyebilir. Bahçeli o alanın yine çok geniş olmadığını hatırlatıyor. Belirli bir ideolojik çerçevede davrandıklarını, eğer bu ilişki devam edecekse buna riayet edilmesi gerektiğini söylüyor.
Nitekim örneğin kayyum meselesinde Bahçeli’nin açıklamalarından hemen sonra Adalet Bakanı çıkıp “Gerekirse kayyum atayabiliriz” demek durumunda kalıyor. Karmaşık bir durum var bu iki ilişki arasında. Çünkü bir yörünge saptanacak. Bahçeli bir yolda yürüyorum diyor Tayyip Erdoğan’a. ‘Sen burada yoksan bile yanımdasın’ diyor ve onu da o yolda yürümeye davet ediyor. Ama bu, Tayyip Erdoğan’ı sınırlayacak bir şey. Tayyip Erdoğan’a da şu söylenmiş oluyor: “Senin hareket alanın şu an biraz genişlemiş gözükse de sınırların var ve seçimi yapacak olan sensin” denmiş oluyor.
Bir adım daha gidip spekülasyon yapacak olursak da ben Tayyip Erdoğan’ın işin nihayetinde çok fazla bir hareket alanı olmayacağını düşünüyorum.
Erdoğan’ın hareket alanı olabilmesi için AK Parti’nin güçlü olabilmesi gerekirdi ama Erdoğan AK Parti’yi yok etti. Dolayısıyla Erdoğan şu anda tek bir kişi ve o kişi de şu anda çok güvenilir bir kişi değil. O yüzden Erdoğan’ın siyasetçi vasfı da giderek daralıyor. Devlet ortağı Devlet Bahçeli’ye bağımlılığı da giderek artıyor. Bu ikisinin arasında bir esneklik var hâlâ. Anayasa tartışmalarında CHP’yi de işin içine çekmeye çalışan bir Erdoğan var. Ama Bahçeli örneğin Meclis’teki resepsiyona katılmıyor ve ‘Ben bunun dışındayım, kendi yolumda yürüyorum’ diyor. O kendi yürüyen şeyin Türk milleti ve devleti olduğu da düşünülebilir. Bahçeli diyor ki, “Eğer size hain dememi istemiyorsanız benim bu yolumdan sizin de gelmeniz lazım.”
Belki de hepimize söylüyor bunu. Günün anlam ve önemine uygun, sosyal medyaya da uygun bir çıkış yapmış diye düşünüyorum.