Yılın son programında beraberiz. 2023’ün özeti gibi bir olayla yılı tamamlıyoruz. Galatasaray ve Fenerbahçe arasında Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da oynanacak olan Türkiye Süper Kupa mücadelesi maç öncesinde yaşanan ‘protokol krizi’ sebebiyle iptal edildi / ertelendi. Türkiye kamuoyu bu olayda da ikiye bölündü. Bir kısmı “Zaten Suudi Arabistan’da ne işimiz vardı, takımlar sahaya çıkmayarak doğru yaptı” derken bir kısım ise “Protokolde olmayan bir şeyi maçtan önce istemeye ne gerek vardı?” diyor. Siz bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet iki pencere var ama herkes bu iki pencereden bakmak durumunda değil. Benim şahsi düşüncelerim var. Düşüncelerimle birlikte duygularım da var en başından beri bu Süper Kupa’nın Riyad’da yapılmasıyla ilgili.
Yaşanan kriz iki ucu keskin bıçak gibi. Bir taraftan baktığınız zaman evet, bir protokol var, uluslararası müsabakalarda bu protokoller geçerlidir. Bazı şeyler yapılamaz, siyasi simgeler kullanılamaz, siyasi isimler kullanılamaz. Ama kabul edelim ki bu bir uluslararası müsabaka olmaktan çok bir ulusal nitelikli müsabakaydı ve Suudi Arabistan’da oynanacak olması bunu bir uluslararası müsabakaya çevirmez.
Ama sonuç olarak ortada bir siyasi kriz olduğunu, bu işin son derece kötü yönetildiğini düşünüyorum.
Önce kanaatlerimi söyleyeyim… Bu tür maçların başka ülkelerde yapılması, özellikle bir para karşılığında bu organizasyonların düzenlenmesi bence doğru değil. Her ne kadar İspanyollar ve İtalyanlar da süper kupa maçlarını Suudi Arabistan’da oynayacak olsalar, bu Suudi Arabistan’ın son dönemde futbolda yaptığı atak, transferler, stadyumlar, bunun üzerinden kendi meşruiyetini geliştirme ve kendisine doğru çekme politikasıyla ilgili. Bu politika belli ki bir para karşılığı yani Suudların kullandığı yeraltı kaynaklarından gelen bir para karşılığında yapılıyor. Bunun ben prensip olarak yanlış olduğu kanaatindeyim. Bu ister Türkler için olsun ister İspanyollar için olsun yanlış. Türkler için özellikle yanlış. Çünkü bizim Suudi Arabistan’la ilişkilerimiz her zaman sorunlu ilişkiler oldu. Osmanlı tarihinde 19. yüzyıl başlarken ilk ayaklanma Sırp ayaklanmasından önce Vahhabi ayaklanmasıdır. Son dönemlerde de Cemal Kaşıkçı cinayeti ve sonrası Suudi Arabistan’la özellikle Arap Baharı sırasında bir kraliyet rejimi ile biraz daha sokaktaki İslami hareketleri destekleyen bir Türkiye’nin karşı karşıya gelmesi malum. Bütün bunların ötesinde Türkiye Atatürk ya da sekülarizm etrafında dizi simgenin önemli olduğu bir ülke. Suudi rejimi ise bir kraliyet olarak cumhuriyeti ifade eden, iktidar egemenliğini riske sokacak her tür fikre, duruma alerjik. Bu durumda ateş ile barut yan yana gelmiş oldu.
İşin ilk yönü buydu. İkinci yönü ise protokoller. Türkiye’de Cumhuriyetin 100. yılının kutlandığı bir atmosferde, uluslararası olmayan bir maçta çok da siyasi olmayan, aslında masumane olan bazı simgeler kullanılabilir. Bunlarla ilgili ben bir sakınca olduğunu düşünmüyorum. Suudi Arabistan tarafı maç öncesinde Mustafa Kemal Atatürk yazan tişörtlerle futbolcuların sahaya çıkmalarını engellemeyebilirdi. Bunu yani bizimkilerin talebinin nedenini sorgulamaktan çok ‘protokolde yok o yüzden olmaz’ demelerine gerek yoktu. Protokolde olmayan son derece basit ve kabul edilebilir bir talebi Suudiler niye kabul etmiyor? Niye polis yollayarak pankartları alıyorlar? Bu tür baskılar yapıyorlar? Bunlar da sorulabilir. Dolayısıyla bu açıdan baktığımız zaman ikircikli bir mesele. Ben protokole rağmen o tişörtlere müsaade edilmesinin mümkün olabileceğini, bunun yapılmamasının bir Suudi dayatması, meydan okuması olduğunu düşünüyorum.
Kulüpler buna karşı nasıl davranırlardı? Açıkçası Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş gibi kulüplerin taraftar kitleleri bir yana yönetimleri her zaman seküler iş insanlarından oluşmuştur. Ve bu insanlar Atatürk konusunda ve bu tür simgeler karşısında son derece hassas olmuştur. Bir de meseleyi tersten düşünün. Eğer kulüpler Mustafa Kemal tişörtünün ısınma sırasında giyilmemesini kabul etselerdi ne olurdu? Bugün başka türlü bir kıyamet kopuyor olabilirdi. Dolayısıyla bunlar çok kolay kararlar değil. Veya şöyle düşünelim; bu maç Riyad’da değil de Atina’da yapılıyor olsaydı acaba Suudilerle son derece iyi geçinmek isteyen ciddi para alışverişleri olan siyasi iktidar, bu işi uluslararası kurallara işaret ederek sıradanlaştırır mıydı? Yatıştırır mıydı? Yoksa biz şu anda Yunanistan’a savaş ilan etmeyi andıran bir milliyetçi meydan okuma mı yaşardık?
Cumhuriyetin 100. yılındayız. Atatürk bir tarafıyla Türkiye’deki siyasal sistemin, laiklik uygulamalarının öncü siyasetçilerinden biridir. Bu açıdan tartışılır ve tartışılaşacaktır. Ancak aynı zamanda Türkiye cumhuriyetinin kurucusudur, devlet simgesidir, özellikle diğer ülkeler karşısında. zaman Türkiye’nin kurucusu cumhuriyetin ilan edildiği tarihte Cumhurbaşkanı olan ve bunun için özel çaba sarf eden bir kişidir. Dolayısıyla 100. yılında bir süper kupada cumhuriyetin, Atatürk’ün onurlandırılmak istenmesinden daha doğal bir şey olamaz.
Ali Koç ya da Dursun Özbek gibi kişiler, yani iş dünyasından gelen insanlar, hassasiyetleri olan kişiler. Hem de farklı davranmaları beklenemezdi.
Şimdi gelelim işin siyasi boyutuna. Bence muhalefet olayı abartıyor. Beşiktaş’ta mitingler yapmak, Suudi Konsolosluğu önüne Fahrettin Paşa bayrağı asmak, cadde ismi değiştirmek… Tüm bunlar Atatürk’ün yeniden bir iç siyasi kamplaşmada kullanılmak istenmesi sonucunu doğuracaktır. Belki amaç ve istenen o değildir ama sonuç bu olacaktır. Sonuçta Atatürk hassasiyetine yeteri kadar sahip çıkıldı. Türkiye’nin diğer kulüpleri Atatürk resimleri ile tepki gösterdiler. Cumhurbaşkanlığı’nın yaptığına da çok şaşırmamak lazım. Buradan hareketle büyük bir siyasi – diplomatik kriz çıkarmak elbette doğru bir şey değil. Bunun da dediğimiz gibi sınırları var, protokoller var, uluslararası kurallar var.
Bu tartışma bir süre sonra sönümlenecektir. Ama şu açık ki bir öteki / dış öteki karşısında -bunlar Suudlar olur, başkaları olur- Mustafa Kemal Atatürk bir değer, bir milli değer. Bunun dışlanması Türkiye’deki milliyetçilik duygularını tahrik eder. Kimisinin de sekülerizmle karışık milliyetçilik duygularını tahrik eder. Kimisinde daha böyle devletçi bir milliyetçiliği tahrik eder. Meseleye böyle bakmak gerekir diye düşünüyorum. Açıkçası Fenerbahçe ve Galatasaray’ın orada maç yapmamasından dolayı memnun olduğumu da söyleyerek sözlerimi bitireyim.