CHP Kurultayı’nda genel başkanlık seçiminin birinci tur oylamasının ardından Kemal Kılıçdaroğlu’nun çekilmesiyle ilgili tartışmalar sırasında “İzin vermiyoruz. Mücadele edeceğiz, kaybedeceğiz” diye bağırdığı videosu sosyal medyaya düşen İmambakır Üküş, CHP Kurultayı’yla ilgili tartışmaların en önde gelen ismi oldu.
Sosyal medyaya düşen videodaki sözleri, “Kılıçdaroğlu’na genel başkan adaylığından çekilmeme baskısı” hatta “talimatı” diye sunuldu. Üküş’ün Kılıçdaroğlu’nun etrafındaki karanlık bir figür olduğu gibi iddialar ortaya atıldı.
İnternette dolaşan biyografilerinde 1981 doğumlu ve Tunceli Ovacıklı olduğu ile CHP’de ilçe başkanlığı, il başkanlığı MYK üyeliği yaptığı gibi birçok iddia dolaştı. Üküş, geçtiğimiz aylarda da Kılıçdaroğlu ile Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ arasında yapıldığı ortaya çıkan gizli protokolün tanığı olduğu iddiasıyla gündeme gelmişti.
İmambakır Üküş, hakkındaki tüm iddialarla ilgili Serbestiyet’e konuştu.
Röportajın tamamını linkten izleyebilirsiniz.
Röportajdan öne çıkanlar şöyle.
“Buradan kayıt altına alalım 1959’da Urfa’da doğdum”
Hakkınızda en çok tartışılan konuyla başlayalım. İmambakır Üküş kaç yılında doğdu?
1981 (Gülerek). 1959 doğumluyum. Daha sonra tartışma olmasın diye buradan kayıt altına alalım 30 Ağustos 1959 doğumluyum. Şanlıurfa Akçakale doğumluyum.
İlkokul, ortaokul ve lisenin de bir bölümünü Akçakale’de okudum. Devrimci faaliyetlerimden dolayı okulun o zamanki sağcı, MHP’li öğretmen ve idarecileriyle tartışmalarımdan dolayı not ortalamam 8,5 olmasına rağmen aldığım bütün hastane raporları geçersiz sayılarak devamsızlık sebebiyle… Bana “ya Ülkü Ocağı’na üye olacaksın ya da seni sınıfta bırakacağız” dediler. “Bırakabilirsiniz” dedim.
Aynı müdür sonraki yıl okulda bana yine saldırdı, ben de ona karşı gereken tepkiyi gösterdim. Öğretmenler kurulu kararıyla okuldan atıldım. Siverek’te TÖBDER Başkanlığı yapan bir öğretmen arkadaşımızın araya girmesiyle Siverek Lisesi’ne geçtim.
“Hikmet Kıvılcımlı’nın takipçisi Sosyalist Vatan Partisi’nin merkez komite üyeliğini yaptım”
O dönem hangi grubun içindeydiniz?
Biz ilk başta Türkiye Sosyalist İşçi Partisi, TSİP’teydik. TSİP, Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın görüşleri etrafında şekillenen bir yapıyla kuruldu. Ama daha sonra parti içinde ayrışma yaşandı. TSİP merkez yönetimi Kıvılcımlı’yı eleştiren bir yazı yayımlayarak, Kıvılcımlı’yla olan ideolojik politik bağlarını kopardı.
O kopuş sürecinde de benim de içinde yer aldığım, -ama genç yaşlardaydım öncülerinden olmadığım- liderliğini daha büyüklerimizin yaptığı grup ayrılarak Hikmet Kıvılcımlı’nın eşinin öncülüğünde kurulan Vatan Partisi’ne geçti. Vatan Partisi’nin kurucu kadrolarıyla sorunlar yaşandı. Hatta Ankara’da bir yoldaşımız parti içi tartışmalardaki çatışmalarda öldürüldü.
Daha sonra 1978-1979 gibi de Vatan Partisi’nde bir ayrışma yaşandı. Vatan Partisi kongresinde Hikmet Kıvılcımlı’nın fikirleriyle Troçkist fikirleri birleştirmek isteyen arkadaşlar çoğunluğa geçti. Biz ayrıldık ve devamında ben de bizim partimizin, Sosyalist Vatan Partisi’nin kuruluş sürecinde yer aldım. 12 Eylül öncesi merkez komite üyesiydim. 12 Eylül sonrasında illegal dönemde de merkez komite üyesi olarak devam ettim.
O dönemlerde Siverek’e gittim ve lise ikiye geçtim. Lise ikide örgütün Adana’daki faaliyetini yoğunlaştırma kararı doğrultusunda Ceyhan Lisesi’ne kayıt yaptırdım ancak okula devam edemedim hem aktif faaliyetlerimden dolayı hem de daha sonra tutuklandım.
“1978’de Akçakale’de devrimcilerin bağımsız belediye başkanını seçtirdik”
O arada da 1978’de benim de öncülük yaptığım arkadaşlarla birlikte biz Urfa Akçakale’de devrimcilerin oluşturduğu bir platformla bağımsız belediye başkan adayı çıkardık. Seçimde 26 yıllık bir belediye başkanlığı düzenini yıktık. Bağımsız belediye başkanlığını kazandık ama ömrümüz ancak altı ay sürdü. Çünkü o dönem toprak reformu tartışılmalarının olduğu dönemdi, müsteşarlığı MHP’ye bağlıydı. MHP’lilerin saldırısıyla olay Arap-Kürt çatışmasına döndü. Belediyeyi bastılar. Olaylar çıktı, çok sayıda insan hayatını kaybetti. Belediye de gitti. MHP’li sağcı Kürtler dahil bütün Kürtlere çok yoğun baskılar oldu. Belediye başkanı da bütün yöneticiler de kaçak durumuna düştü. Hepimiz Akçakale’yi terk etmek zorunda kaldık. Faaliyetlerime Adana’da devam ettim. Sonrasında da 3 Ocak 1980’de Sosyalist Vatan Partisi merkez komite üyesi olmamdan kaynaklı soruşturmalar nedeniyle tutuklandım.
Kendimle ilgili bir şey söylemekten utanıyorum. Çünkü o dönemdeki devrimci harekette yer alan herkes bedel ödedi. Herkes büyük acılar çekti.
“İmambakır Üküş ismi sahte diyorlar, 6 ay boyunca işkence yapan polisler de öyle demişti”
Ne kadar süre hapis yattınız?
Bu ilk girişimde 4 yıla yakın. Ocak 1980’de girdim, 1983 Aralık’ta çıktım.
Cezaevindeki baskılara karşı konuşan, tartışan ve konuşup tartıştığı için de hücreye atılan, işkence gören insanlardan biriydim. Yani bunu söylemek çok ayıp bir şey ama hakkımda yürütülen kampanyaya cevap olsun diye söylüyorum.
Şimdi Soner Yalçın beni Oda TV’de ihbar etmiş, “İmambakır Üküş ismi de sahte” diyor. Ben onu okuyunca irkildim. Neden irkildim? Bana altı ay boyunca işkence yapan polisler de “Bu isim sahte. Gerçek ismini söyle” diyorlardı. Aynı şeyi şimdi duyunca geçmişe gitmemek elde değil.
Bunu söylediğim için gerçekten utanıyorum. Bizim geldiğimiz devrimci kültürümüzde bunu söylemek ayıp bir şey. Ben Türkiye’de en uzun süre gözaltında kalan insanlardan biriyim. Gayrettepe’de 90 gün, 90 gün toplam 180 gün kaldım.
“1980 sonrası ilk bağımsız sendika olan LASPETKİM-İŞ’i kurduk”
Bu ikinci kez yakalanmanız mı?
Evet 1984’te. Kendi ismim dahil hiçbir şeyi kabul etmedim. Benimle birlikte alınan diğer arkadaşlar bir 90 gün daha gözaltına kalmasın diye “en azından adını kabul edip imzala” dediler, imzaladım. 1,5 yıl daha yattım, 1986’nın sonlarında çıktım.
Sonra neler yaptınız?
1989’a kadar yine Sosyalist Vatan Partisi’nin merkez komitesi üyesi olarak devam ettim. Parti içinde Sovyetler Birliği’ndeki Gorbaçov üzerine bir tartışma yaşandı.
Ayrıca ben ve arkadaşlarım devrimci komünist faaliyetin işçi sınıfı temelli olması gerektiğini savunuyorduk. Ancak mevcut sosyalist hareketler -ne yazık ki günümüze kadar da- daha çok küçük burjuva aydınları üzerinden, öğrenci gençliği üzerinden şekillenen bir yapıya sahip.
Yol yöntem konusu da dahil birçok meselede farklılaştım. Çünkü ben devrimci mücadelenin en militan şekilde yürütüldüğü süreçlerin içinde yer aldım. Poliste de askeri cezaevinde de devrimci propaganda yaptım ve herkese yaptım, gizlice yapmadım.
Ben devrimci fikirlerin her koşulda söylenebileceğini ve bedelinin neyse ödenmesi gerektiğine inanan bir insanım. Cumhuriyet Halk Partisi içindeki mücadelemi de aynı şekilde sürdürdüğüm için CHP yönetiminin büyük bir bölümüyle çatışmayla karşı karşıya kaldım. Çünkü kimse gerçeğin yüzüne söylenmesini istemiyor.
Daha sonra biz Sosyalist Vatan Partisi’nden ayrıldıktan sonra işçi sınıfı merkezli bir sendikal örgütlenme için mücadele yürüttük ve Türkiye’de 80 sonrası sendikal mücadelenin çok büyük bir bölümüne katkı verdik, emek verdik.
80 sonrasında kurulan ilk bağımsız sendika olan LASPETKİM -İŞ Sendikası yalnızca lastik, petrol, kimya işçilerinin değil sendikal merkezi olmadı. 12 Eylül’ün ağır baskıcı koşullarından dışarıya çıkan bütün devrimcilerin uğrak yeri oldu, bütün sendikal örgütlenmelerin merkezi oldu. O dönem DİSK kapatılmış durumda. Bir tek TÜRK-İŞ var başka hiçbir şey yok. TÜRK-İŞ’e bağlı olmayan, bağımsız tek sendikayı kurduk. Bağış toplamak yasak. Üç kişinin biraraya gelmesi için polis izni gerekiyor. Bu koşullarda örgütlenme yapıldı.
“2009 yerel seçimlerinde CHP’ye destek verdik”
Siz sendikanın kurucu yöneticilerinden miydiniz?
Yok yönetici değildim. Ama bütün örgütlenme çalışmalarının başında olanlardandım.
Sonrasında DİSK açıldı. DİSK’in örgütlenmesi için biraraya geldik. Uzun yıllar orada sendikal mücadelelere devam ettik.
2007’de, sol sosyalist çevrelerin ve Kürt hareketinin baraj problemi nedeniyle oyları tamamen boşa gitmesi nedeniyle bağımsız adaylar çıkartılması fikri tartışılmaya başlandı. Biz o kampanyada yer aldık. Ufuk Uras’ın aday olduğu İstanbul 1. Bölge’deki bağımsız milletvekili çalışmasının da yürütme kurulunda yer aldım.
Türkiye’de devrimci sosyalist harekete katkısı olan ama Doktor Hikmet Kıvılcımlı hareketinde olanların ayrıca sevdiğimiz bir ağabeyimiz olan Dr. Sedat Özkol öncülüğünde halen birlikte hareket ettiğimiz Turgut Ünlü Hocamızın ve Doktor Hikmet Kıvılcımlı çevresinden diğer arkadaşlar biraraya geldik ve 2009 yerel seçimlerinde “CHP’ye destek verelim” fikri gelişti.
Henüz o tarihte Kemal Kılıçdaroğlu’nun İBB Başkan adaylığı açıklanmamıştı. Hatta Ercan Karakaş, İBB Başkan aday adaylığı açıklamıştı. CHP İl binasına giderek ona destek vermiştik. Daha sonra Kemal Kılıçdaroğlu’nun İBB Başkan adaylığı açıklandı.
“2009’da ilk “Kılıçdaroğlu Gönüllüleri” platformunu kurduk”
Kemal Kılıçdaroğlu ile ilk tanışmanız o döneme mi gidiyor?
Esas olarak o dönem. Ondan önce de denk geldiğimiz tanışıklığımız vardı. Birlikte çalışma sürecimiz orada başladı.
CHP’dekiler ile CHP dışından gelenlerin ortak çalışmasında ilk günlerde sorunlar oldu. O dönem CHP İstanbul il başkanı olan Gürsel Tekin ile görüştük. Kılıçdaroğlu Gönüllüleri adıyla bir bağımsız çalışma oluşturduk. Beşiktaş Balmumcu’daki koordinasyon merkezinin alt katı Kılıçdaroğlu Gönüllüleri ofisi olarak ayrıldı. Bu geçtiğimiz cumhurbaşkanlığın seçimlerinde de aynı isimli bir platform kuruldu ama o ayrı bir yapı.
2009’da İstanbul’da kurduğumuz Kılıçdaroğlu Gönüllüleri’nde sağdan gelen çok sayıda insan da görev aldı, geldi çalıştı. 2009’da Beylikdüzü Belediyesi’nde oyların çalındığını ispatladık. Büyükçekmece’deki seçim kuruluna gittik. Lagarlardaki CHP oylarını bulduk. Orada biber gazı yedik, cop yedik. Mahkeme’de de kanıtladık ama YSK kararına etki etmediği için sonuç değişmedi.
Kılıçdaroğlu, İBB’yi kazanamasa da İstanbul’da başarılı oldu ve o seçimler bir yıl sonra da genel başkanlığının önünü açtı.
“Kıvılcımlı kültürü, unvan talep etmeyi ayıp sayar; isteseydim milletvekili de belediye başkanı da olurdum”
Kılıçdaroğlu genel başkan olduktan sonra aktif bir görev aldınız mı? CHP’de bir unvanınız oldu mu? Çünkü sizinle ilgili iddiaların temelinde sizin tam bir unvanınızın olmaması var. Hem CHP için geçerli bu hem sol camiadaki başka yerlerde de. Örneğin az önce bahsettiğiniz sendika sürecinde. Kılıçdaroğlu’nun danışmanı mısınız? Yoksa partide başka bir görev aldınız mı? Sizden bahsedebileceğimiz unvan: “Kılıçdaroğlu’na yakın kişi”. İmambakır Üküş pek çok faaliyette görülüyor ama tam olarak görevi bilinemiyor?
Doktor Hikmet Kıvılcımlı kültürü, geleneği herhangi bir unvan talep etmeyi ayıp sayan bir kültür. Kıvılcımlı’nın yazılarında kariyerizm bir suç gibi algılanır. Sosyalist Vatan Partisi’nde yıllarca merkez komite üyeliği yaptım, hep genel başkanımız da dahil başka arkadaşlarımız önerdi öyle oldum.
Ben bu süreçte de isteseydim milletvekili de olurdum, belediye başkanı da olurdum, Parti Meclisi üyesi de olurdum, MYK üyesi de olurdum. Birçok arkadaş önerdiğinde de ben genel başkana hep “Bir, CHP’nin başarılı olmasını istiyorum. İki, sizin başarılı olmanızı istiyorum” dedim.
Benim unvanım bana yetiyor. Bazı adlarını anmak istemediğim gazeteciler, adım üzerinden nefrete suçu işleyerek, İmambakır isminden bahsediyor. O kişilerin tamamı bana değil ama o “İmambakır ismine kurban olsunlar” diyorum. Bir “Ana baba oğluna nasıl İmambakır ismini verebilir” diyenler İmambakır’ın ne olduğunu kim olduğunu bilmiyorlar.
“Harran’da İmam Bakır Türbesi var, bir çoğumuz o türbeye adak çocuklarız”
Tam yeri gelmişken burayla ilgili sorumu da sorayım o zaman, hepsini birlikte anlatırsınız. Adınızla ilgili tartışmalarda sizin de belirtiğiniz gibi mecazen değil tam olarak da isminizle ilgili tartışmalarda CHP içinde sizin de içinde olduğunuz bir Alevi kanat olduğu yorumları yapılıyor.
Urfa Harran’da 12 imamdan biri olan İmam Bakır Türbesi var. Ben de dahil oradaki birçok çocuk türbeye adak çocuklarız. Çocukları olmayan, olup da yaşamayan birçok ailenin çocukları adanır oraya.
Yakınlarım halen Urfa’da İmam Bakır Türbesi için kurban kesme geleneğini devam ettirirler. Ben yaşadığım müddetçe devam ettirecekler. Bu bir kültür.
CHP’yi Alevileştirmekle görevli olduğumu söyleyen bazı akılsızlar da var. Cumhuriyet Halk Partisi bir Alevi partisi değildir. Cumhuriyet Halk Partisi bir Sünni partisi değildir. Hiç kimse de Cumhuriyet Halk Partisi ne Alevi partisine ne Sünni partisine dönüştürebilir. Ama Kılıçdaroğlu’nu kimliği üzerinden itibarsızlaştırmak için yoğun bir kampanya yürütüldü.
“Kılıçdaroğlu CHP’de Alevilere negatif ayrımcılık yaptı”
Ama tam tersine CHP’nin Alevi örgütleriyle ilişkilerin sıfıra indiği dönem sayın Kemal Kılıçdaroğlu dönemidir. Alevilerin yönetiminde en az yer aldığı dönem sayın Kemal Kılıçdaroğlu dönemidir. Alevilere negatif ayrımcılık yapılan dönem sayın Kemal Kılıçdaroğlu dönemidir. Bununla ilgili onlarca eleştirel yazı yazdım.
Canan Kaftancıoğlu ikinci döneminde İstanbul il başkanlığına atamayla geldi, karşısına rakip çıkmasını istemedi genel başkan. İlk döneminde de Cemal Canpolat’a karşı genel başkanın desteğiyle kazandı.
Cemal Canpolat kaybedince Aleviler mi kaybetmiş oldu. Ama Cemal Canpolat kazansaydı “CHP Alevi partisi oldu” diyeceklerdi.
Kılıçdaroğlu döneminde Alevilere negatif ayrımcılıktan kastınız tam olarak nedir?
Alevilerin önü kesildi. İstanbul, Ankara, İzmir’de Alevilerin il başkanı olma ihtimalinin bile önü kesildi. Bizzat Kılıçdaroğlu’nun kendisi tarafından.
Çünkü öyle bir saldırı var ki. Ankara’da Alevi kimlikli biri il başkanı seçilirse onun delege desteğine bakılmayacak.
Birçok gazeteci şunu iddia ediyordu: “CHP, Alevi partisidir. Alevi olmayan zaten delege olamaz. Kılıçdaroğlu, Alevi asker delegeleriyle seçilecek, mezhep partisi olunacak.” Ne oldu şimdi?
Kemal Kılıçdaroğlu kaybetti ne oldu? CHP, Karadenizlilerin partisi ya da Sünnilerin partisi mi oldu.
“’Kılıçdaroğlu’na yakın kişi’ diye bir unvanım yok”
Peki Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın kişi unvanınız 2010’dan beri, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığından beri var denilebilir mi?
Yakın kişi, uzak kişi diye bir şey yok. Sonuçta bir mücadele var. Ben o mücadeleyi destekliyorum.
“Özdağ ile Kılıçdaroğlu adına görüşmedim”
Geçtiğimiz aylarda adınız Kılıçdaroğlu ile Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ arasındaki gizli protokolle gündeme geldi. Bu gizli protokole giden sürecin en başında Ümit Özdağ’la görüştüğünüz ve gizli protokolün yazımı sırasında da orada olduğunuz söylendi. Ümit Özdağ, protokolün yazımında orada bulunan dört kişiden biri olduğunuzu söyledi. Özdağ ile Kılıçdaroğlu adına mı görüştünüz ve devamında neler oldu? Bu süreci anlatır mısınız?
Hayır ben Kılıçdaroğlu adına görüşmedim. Kimse adına görüşmem.
Cumhurbaşkanlığı birinci turundan sonra CHP ile Zafer Partisi arasında bir görüşme yapıldı. Bu görüşmeden sonra bir sonuç çıkmadı. Bu görüşmede ben bulunmadım. Partilerin heyetleri görüştü.
Bu görüşmeden sonra hem CHP yöneticilerine hem sayın Genel Başkan’a, daha sonra da sayın Ümit Özdağ’a ve Zafer Partisi’ndeki arkadaşlara “Görüştünüz niye bir çıkmadı” dedim. “Bir anlaşma olabilir gibi ayrıntılara girmedik” dediler.
Şimdi bir tek benim adım konuşuluyor ama sonrasında başka arkadaşların da desteğiyle bir iş birliği imkanının olduğu ortaya çıktı. Ülkücü hareketten arkadaşların da katkısı oldu. Prof. Dr. Sezgin Çelik, Ülkü Ocakları’nın efsane genel başkanlarından Azmi Karamahmutoğlu.
Biz iki tarafa da ilettik. Ondan sonrasını genel başkanlar kendileri yürüttüler. Ondan sonrasını genel başkanlar kendileri yürüttüler. Genel başkanların görüşmesine hiç kimse katılmadı.
“Gizli protokolü bilmiyorum, süreci bütün parti biliyordu”
Tartışılan protokol yapılırken siz orada mıydınız? Ümit Özdağ sizin için “İmzalar atılırken odadaki 4 kişiden birisiydi” dedi.
Görüşmeler sürecinde herkes orada. Herkesin haberi var. CHP Parti Meclisi, Cumhurbaşkanlığı sürecinde bu görüşmeleri yapmak üzere yetki vermiş sayın Kılıçdaroğlu’na. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bu yetkiyi kullanıyor. Bu ortalıklarda yürütülecek bir süreç değil.
Benim için “Gizli protokolü biliyor” diyorlar. Ben gizli protokolü bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum. Protokol süreci iki genel başkan arasında yürütüldü. Biz süreci yürütmek üzere katkıda bulunduk o kadar. Bunu da partide herkes biliyor, herkes süreçten haberdar.
“Birinci turda Özgür Özel’e oy veren 27-28 delegeyi ikinci tur bize oy vermeye ikna etmiştik”
Gelelim son konuya ve Kurultay’la ilgili tartışmalarda Kılıçdaroğlu’ndan da Özgür Özel’den de daha çok yer etmenize neden olan o 24 saniyelik videoya. Genel başkanlık oylamasının birinci turu bitmiş, ikinci tur için Kılıçdaroğlu’nun çekilip çekilmeyeceği tartışılıyor ve siz Kurultay salonunun içinde Kılıçdaroğlu’nun da olduğu bir ortamda “İzin vermiyoruz. Mücadele edeceğiz, kaybedeceğiz” şeklinde bağırıyorsunuz. Neler oldu orada?
Seçim kurulu sonucu açıkladı. 18 tane geçersiz oy var. Kılıçdaroğlu ile Özgür Özel arasında da 18 oy fark var. Biz de o videoda gördüğünüz Kılıçdaroğlu’nun aday ofisinde, nerede tahmin ettiğimizden düşük aldık, nerede fire verdik gibi çalışma içindeyiz. İnsanlarla görüşüyoruz, delegelerle konuşuyoruz.
İl il inceliyoruz. “O mu oy vermedi, şu mu oy vermedi” diye konuşuyoruz görüşüyoruz. “Şuna kızdım vermedim, buna kızdım vermedim” diyorlar biz de ikna etmeye çalışıyoruz.
Birinci turda sayın Özgür Özel’e oy veren 27-28 arkadaşla oturduk, konuştuk, anlaştık ve ikinci turda bize oy verecekler.
“İkinci turda Kılıçdaroğlu kazanıyor diye bakarken adaylıktan çekildi haberi yayıldı”
İkinci turda Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanabileceği bir ortam oluştuğunu düşündünüz?
Kazanabileceği değil ikinci turda kazanıyor diye bakıyoruz. Henüz daha ikinci tur oylaması başlamamış.
Bu sırada salonda birdenbire “Kılıçdaroğlu adaylık çekildi” diye bir haber yayıldı ve birden kargaşa çıktı. Bu aslında bir tuzak, bir oyuna getirme oldu.
İnsanlar bana kızıyor, “Bize sordunuz mu? Çekilemez, bizim kararımız” diye. Biz ulaşmaya çalışıyoruz. Ortak hareket ettiğimiz arkadaşların çoğu “Çekilmeyelim tam tersine ikinci turda kazanmak için hamle yapalım” dedi.
Soruyoruz “çekildi mi çekilmedi mi” diye çekilmediği haberi geldi. O arada sayın Ekrem İmamoğlu, Kılıçdaroğlu’nu destekleyen bazı belediye başkanlarıyla görüşüyor ve Kılıçdaroğlu’yla bir görüşme trafiği oluyor. Belediye başkanları örgütün geleceğiyle ilgili karar veriyor. Arkasından sayın Ekrem İmamoğlu ile genel başkan görüşüyor.
Arkasından, tabii o sırada görmedim sonradan gördüm. Ekrem İmamoğlu’nun adı üzerinden kurulmuş, Ekrem İmamoğlu’nu ve Özgür Özel’i destekleyen, hepimiz hakkında bir sürü bir şeyler yazan bir trol hesaptan bir tweet atılmış.
“1 Nisan’dan sonra herkesi isim isim konuşacağız”
Kimin yönettiğini de biliyoruz. Parti içinde artık kişisel tartışmaları devam ettirmek istemiyorum. Bugün partiye, seçim sürecine zarar vermemek için birçok şeyi bir tarafta tutuyoruz.
Ama 1 Nisan’dan itibaren herkesi isim isim, herkesin yaptıklarıyla hepsini açık açık konuşacağız. Bunun 1 Nisan’dan sonrası da var.
Bu tweet atılıyor ama biz bunları bilmiyoruz o sırada. Kemal Kılıçdaroğlu geliyor, kapıda karşılanıyor. Geldiğinde ikinci tur oylamanın büyük bölümü zaten geçmiş durumda, oylama bitmek üzere.
Madem bu Kılıçdaroğlu’nun çekilmesi meselesi iyi niyetli bir adım o zaman oylamayı başlatmayabilirlerdi. Seçim kurulundan 15-20 dakika süre isteyebilirlerdi. Ama bir yandan seçim başlatılıyor, oy kullanma başlıyor. Bütün televizyonlar, bütün sosyal medya “Kılıçdaroğlu çekildi” diye yıkılıyor.
“Kılıçdaroğlu salona çekilme niyetiyle geldi, ‘Ben de insanım’ dedi”
Diğer yandan Kılıçdaroğlu da kongre salonuna çekilme niyetiyle geliyor değil mi?
Evden çekilme niyetiyle geliyor. Hatta “çekilmeyelim” diyen arkadaşlardan birine “Ben de insanım bırakın” dedi.
Ondan sonra bir tartışma süreci başladı. Herkes görüşünü söylemeye başladı. Ben genel başkana “Sayın genel başkanım, siz bu yola tek başınıza çıkmadınız. Bu yola çıkarken tek başınıza karar almadınız. Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanlığına adaylığınızı siz koymadınız, sizi biz aday gösterdik. Size inanan insanlar aday gösterdi. Biz il il ilçe ilçe dolaştık, imza topladık hep beraber bu kararı verdik. Bizim irademizi yok sayarak belediye başkanları bu örgütün geleceğine karar veremez. Örgütün iradesi, delegeleri karar vermelidir. Bizim fikrimizi almadan çekilemezsiniz” dedim.
“Videodaki sözler Kılıçdaroğlu’na değil ‘çekilelim’ diyen eski ve yeni bazı genel merkez yöneticilerine”
Ondan sonra Kılıçdaroğlu’nun başarısız genel seçim, cumhurbaşkanlığı seçimi, Kurultay sürecini yürütmesine neden olduğunu düşündüğüm, “çekilelim” diyen bazı eski ve yeni genel merkez yöneticilerine döndüm. O videoda görülen anlar bu kısım. “Bugüne kadar yalan dolanla geldiniz. Sizin yüzünüzden seçimleri kaybettik. Sizin yüzünüzden Kurultay’ı kaybettik. Size izin vermeyeceğiz” diyorum. Ondan sonra daha fazla şey de söyledim zaten yayımlarlarsa yayımlarlar.
Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı seçimlerini ve Kurultay’ı kaybetmesine neden olduğunu düşündüğüm isimlerdi. O sözleri onlara söyledim.
Orada Malatyalı bir arkadaşım. Sonradan öğrendim avukatmış ve parti yönetiminde de görev almış. “Ben depremzedeyim. Çoluğumun çocuğumun nafakasını burada harcadım. Çocuğum çadırda yaşıyor ben sizin için buraya geldim. Çekilirseniz çoluk çocuğumun hakkını helal etmem” dedi. Genel başkan o arkadaşın elini tuttu. “Zaten beni beklememiş oylamayı başlatmışlar” dedi. O sırada çok sayıda eski yeni milletvekili, parti yöneticisi, delege ağlayarak genel başkana çekilmemesini söylüyor. 2-3 kişi sadece cılız cılız bizim açımızdan “teslim olalım” anlamına gelecek şeyler söylüyordu.