20 Yıllık Hikâye: Kadınlar AK Parti Dönemini Anlatıyor röportaj dizisinin altıncı konuğu Rabia Okur.
2023 seçimlerinden kadınlar lehine bir gelişme bekliyor musunuz?
2023 seçimlerinden kadınların lehine gelişmeler olmasını umut ediyorum fakat açıkçası umudum her geçen gün daha da azalıyor. Mevcut hükümet seçimlere giderken Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR ile ittifak kurdu. Ki bu iki parti, programlarında yer alan -kadına karşı şiddeti önleme konusundaki en temel yasa- 6284’ün kaldırılması veya revizyona gidilmesi maddesini ittifak şartı olarak dayatmaktan çekinmediler. Yapılan açıklamada bu konuda anlaşmaya vardıklarını ve -AK Partili bazı kadın milletvekillerinin muhalefetine rağmen- şartlarının kabul gördüğünü ifade ettiler. Yine bir kadın milletvekilinin sosyal medyada linçlenmesine AK Parti’nin erkek milletvekillerinin bir karşı çıkışını da göremedik. Önce bazı cemaatlerin ve grupların baskısı ile -kadınların tüm itirazları göz ardı edilerek- İstanbul Sözleşmesi’nden çekildik, şimdi 6284’ü de seçime kurban etmeye hazırlanılıyor. Yirmi yıllık iktidarı süresince yeterli olmasa da kadınların önemli bakanlıklarda görev aldığı hükümetin bu yönde değişmesi, olumlu kazanımların geriye gideceği kaygısını artıyor.
Diğer yandan Millet İttifakı’nın seçimi kazanması halinde İstanbul Sözleşmesi’ni geri getireceği vaadi haricinde mevcut hakların ötesinde eksikliklerin giderileceğine dair somut bir söylemlerinin olmaması/ya da yeterince anlatılmaması da bu umudu azaltan faktörlerden biridir.
Geçtiğimiz yirmi yılda kadınlar, özellikle dindar kadınlar nereden nereye geldi, neler yaşadı, neler hissetti?
20 yıllık süreçte gerçekte kadınların lehine birçok yasal düzenlemenin yapıldığı kanaatindeyim. Özellikle hükümetin ilk üç döneminde, ülkedeki birçok konuda olduğu gibi kadın haklarında da (gerek dindar gerek seküler) bahar rüzgârları esti. Başta 6284 sayılı kanun olmak üzere istihdamda pozitif ayrımcılığın teşviki, çalışan kadınların doğum öncesi ve sonrası izin sürelerinin artırılması, (her ne kadar feminist gruplarca kadının daha çok eve kapanmasına neden olacağı eleştirisi yapılsa da) okul çağı öncesi çocukları olan kadınlara ücretsiz izin hakkının sağlanması, ihtiyaç sahibi ev kadınlarına yapılan ödemeler, engelli bakımına yapılan ödemeler (bu tür bakımlar çoğu kez kadınlarca yapılmaktadır), boşanan kadınlara nafaka ödemelerinde belli bir mesafe kat edilmesi; diğer yandan başörtülü kadınların süreç içerisinde her tür kamu görevinde ve eğitim hayatında başörtüleri ile yer alabilmesinin önünün açılması gibi birçok önemli başlık bulunmaktadır.
Bu süreçte dindar kadınların -direniş ve çabalarının marifetiyle- özgüvenlerinin de yeniden inşa edildiği kanaatindeyim. Hükümet, dindar kadınların görünürlüğünün her alanda meşrulaşmasına katkıda bulundu. Kıyafet serbestliği ile kamuda kabul görme, eğitim alanında görece engellerin kalkması kendilerini hem çok yönlü geliştirme hem de ifade edebilme imkânını doğurdu. Belediyelerde kadınların (İsmek gibi) birçok alanda eğitime kılık kıyafet kaygısı olmaksızın ulaşabilmesi, keza üniversitelerdeki serbestlikle birlikte birden fazla bölümde eğitim, yüksek lisans, doktora, akademik ortama dahil olabilme imkânları ortaya çıkmıştır.
Yine bu süreçte dindar kadınlar tabiri caizse dünyaya açıldı. 28 Şubat sürecinin zorlaması ile başlayan açılım, mevcut iktidar sürecinde farklı gerekçe ile olsa da artarak devam etti. Farklı kimliklerle yakın temas -gerek dindar gerek seküler- imkânı gerek yurtdışına çıkabilir olma, gerek web üzerinden dünyaya açılma gerekse de göçle -eğitim/çalışma amaçlı- ülkeye gelen farklı milletlerden Müslüman olan-olmayan kadınlarla tanışarak ”tek tip” olmaktan çıkıldı. Toplumun farklı kesimleri ile kurulan ilişkiler de bakış açılarını değiştirdi. Nitekim bugün ”Z Kuşağı” olarak nitelendirilen gençlerde, dünya görüşü farklılıklarına rağmen birlikte ve bir arada olabilme eğiliminin artması memnun edici gelişmelerdendir.
Açıkçası; bazı cemaat ve sözde kanaat önderlerinin kadınları hedef alan söylemlerinin gün geçtikçe artması, toplumsal değişimlerden tutun da doğal afetlere varana kadar tüm konuların kadınlara bağlanması, bunun yüksek sesle dile getirilebilme cüreti ve siyasetteki kadınların direkt hedef haline getirilmesine rağmen başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere erkek partililerce açık bir karşı çıkışın olmaması gibi örnekleri düşününce son birkaç dönemdir elde edilen/geliştirilen kazanımların, oy kaygısı ile peyderpey geriye gittiği ve gitmeye devam edeceği kaygısını taşımaktayım.
Diğer yandan toplumun tamamını etkileyen olumsuz uygulamaları yani cumhurbaşkanlığı sisteminin tek kişinin karar verdiği bir yönetime evrilmesini; meclisin fonksiyonunu kaybetmesini; bağımsız denetim mekanizmalarının ortadan kalkmasını; adam kayırmacılık, torpil, rüşvet, usulsüzlük iddialarının artmasını; artan fiyatları, düşen alım gücünü, gelir adaletsizliğinde açılan makası yani ekonomik durumu; başta deprem olmak üzere doğal afetlere karşı hazır olmama hâlini; dışardan gelen yoğun göçün kontrolden çıktığı görüntüsünü; milliyetçi/ırkçı bir parti ile yapılan ittifak sonucu ortaya çıkan uygulamaları; mafya liderlerinin serbest bırakılmasını ve nihayet bizleri çokça umutlandıran çözüm sürecinin (sebep ve aktörleri tartışılır olsa da) sonlandırılmasını ve daha pek çok olumsuz durumu mevcut hükümetin özellikle ilk üç dönemde bende yarattığı heyecan ve umudun kaybolmasının nedenleri arasında sayabilirim.
Millet İttifakı’nın seçimi kazanması halinde kılık kıyafete direkt müdahale olmasa bile, örtülü ayrımcılık endişesini de taşımaktayım. Her ne kadar geçmişe yönelik helâlleşme çağrısı olsa da yukarıdaki bu uzlaşmanın günlük pratiklere yansıyacağı hususunda maalesef ikna olabilmiş değilim. Diğer yandan mevcut kötü gidişatı nasıl durduracakları konusunda yeterince açık deklarasyon sundukları kanaatinde de değilim. AK Parti gitsin de (ki tüm bu olumsuzlukların tek sebebinin AK Parti olduğunu düşünmüyorum) kervan sonra yolda düzülür görüşünün hâkim olduğu düşüncesindeyim.
Hayalim; gerek kadınlar gerekse tüm ülke insanları için eşit vatandaşlık temelli, adil, özellikle gençlerin ülkemize aidiyet duygularını besleyecek, düşüncelerin özgürce ifade edilebildiği, düşünce temelli tartışmaların engellenmediği bir ortamın tesis edildiği, anayasada temellendirildiği bir ülkeyi hayal ediyorum.