“Siyasetin altın kuralı” iddialı bir niteleme; haklısınız. Fakat var galiba böyle bir şey. Nedir, derseniz; cevabım “niyet edilmemiş sonuçlar”dır. Siyaset kurucular kendi cephelerinden bir hesap yapıp güçlerini kullanıyorlar; bundan bir sonuç umuyorlar. Fakat siyaset çok aktörlü bir oyun. Bütün çelişik ya da bitişik iradeler harekete geçiyor ve bilardo topları gibi birbirlerine çarparak yeni yönler tutturuyorlar. Oysa siyasetin bilardodan büyük bir farkı var; ne kadar usta olursanız olun etkileşimlerin yaratacağı yönü, doğacak sonuçları tayin edemiyorsunuz. Çünkü insanların iradesi var ve bu, ne kadar yetkin olursa olsun tek merkezden belirlenebilir bir şey değil. Bilardo toplarının iradesi yok. Ona rağmen bilardocular da iyi bilir ki, en ustalar bile masaya bir yere kadar hakimdirler. O kırmızı beyaz toplar bile, biraz kendi bildiklerini oynarlar ve sonsuza kadar sayı yapamazsınız.
Bugünlerde işte bunu yaşıyoruz. Dönüp bakalım. Sırasıyla Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’nun, Akşener ve İmamoğlu’nun çatışan niyetlerinin günün sonunda hepsini aşan nasıl bir sonuç yarattığını hatırlayalım.
Kendisini şaşmaz bir oyun kurucu gören, iradesine haddinden fazla güvenen Erdoğan, seçimlere giderken bir vuruş yaptı; İmamoğlu’nu oyunun dışına itmek istedi. Kimilerine göre bu, muhalefet blokunda kriz yaratmaya; iç çatışma çıkartmaya dönük sofistike bir hamleydi. Bana sorarsanız rekabetinden korktuğu bir aktörü etkisizleştirmek; gözüne kestirdiği Kılıçdaroğlu’yla baş başa kalmak amacı taşıyordu.
Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’nun (ve bir ihtimal olarak Yavaş’ın) kendisine rakip olduğunun farkındaydı; daha işin başında “belediye başkanlığına devam edecekler” ilanıyla tutumunu belli etmişti. İmamoğlu’na yasak gelince, onu kahramanlaştıracak bir dalga yaratılmasını istemedi; konuyu “İstanbulluların iradesine saldırı” olarak çerçeveledi ve söndürdü. Çok belli ki, niyeti İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı belediye başkanı konumundan daha öteye taşımamaktı.
Meral Akşener ise Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı olduğunu herkesin anlayacağı açıklıkta belli etmişti. Seçenek olarak Mansur Yavaş’ı tercih etse de bunun masaya getirilmesinin zorluğunu gördüğü için ağırlığını İmamoğlu’ndan yana koydu.
İmamoğlu da doğrusu, son dakikaya kadar kendisini masada seçenek olarak tutmaya çalıştı; kenara çekilmedi.
Kısacası herkesin kendisine göre bir hesabı vardı.
Sonra, hepimizin gözü önünde çok tuhaf birkaç gün yaşandı. Akşener kalktı gitti, kırıp döken bir konuşma yaptı. Niyeti neydi belli olmadı. Belli ki hesap etmediği bir tepki duvarına çarptı, masaya döndü. Gidişi şaşırtıcıydı; dönüşü daha da şaşırtıcı oldu.
Peki sonra ne oldu? Erdoğan’ın da, Kılıçdaroğlu’nun da, İmamoğlu ve Akşener’in de hesabında olmayan yeni bir kompozisyon kuruldu. Siyasetin altın kuralı işledi: Niyet edilmemiş sonuçlar…
Yazının başlığındaki soruya dönebiliriz; siyasetin altın kuralı kimleri sandığa gömecek?
Bana sorarsanız bu sonuç Erdoğan’ı sandığa gömecek. Muhalefet blokunu dizayn etmek için yaptığı hamle, olabilecek en güçlü muhalefet bileşimini yarattı.
Kampanyayı izleyenler sanırım hak verecektir; Yavaş’ın da İmamoğlu’nun da yarattığı çok büyük bir etki var. Yavaş, sakin ve çok inandırıcı polemiklerle Erdoğan’ın “ben yaparım onlar yapamaz” iddiasını tane tane anlatarak ezip geçiyor. Anadan doğma sosyal devletçi bir kumaşı var. Üstelik tabiatı gereği, sağcı seçmenin duyacağı bir dille konuşuyor. Rol yapmıyor. İmamoğlu da, İstanbul’u Erdoğan’dan söküp alırken hangi üslupla, hangi enerjiyle bağ kuruyorsa kitlelerle aynı yolda ilerliyor. Çok açık söylemek gerekir ki, İmamoğlu ve Yavaş’ın kürsüdeki performansları olmasaydı Kılıçdaroğlu için çok zor bir seçim olurdu bu.
Niyet edilmemiş başka sonuçlar da bizi bekliyor kanısındayım. Bunlardan birisi de TİP’in başına gelecek. Kürsüleri oldukça başarılı kullanan sözcülerle popülarite yakaladı bu parti. Kadıgil’i doğrusu ben de dinlemeye doyamıyorum; hele Soylu’ya haddini bildirirken. Şık fazla öforik. Başkan da, bıyıkları keserse daha karizmatik olabilir. Ama bu işler retorikle yürümüyor sadece. Reel siyasette hangi niyetlerle hangi kararları alıyorsunuz; asıl mesele bu. Ortamı yakaladık; muhalefetin tatmin edemediği bir kesim var, toplumun radarına girdik, yarına yatırım yapalım, partimizi kuvvetlendirelim, şöyle bir güzel bağımsız yüzümüzü gösterelim dediğiniz zaman, size sorarlar; nereye hemşerim? Hani her bir oy çok önemliydi? Hani en önemli mesele iktidarı yenmekti? Hani, sen ben yok, biz vardı?
Altın kural TİP için de işleyecek kanısındayım. Sandığa gömülecekler arasında onlar da var.
Sonuncusu Muharrem İnce bey. Hiçbir fikri, ideolojisi, siyasi programı olmayan tam bir zamane oportünisti. Muhalefetin başarısızlığına yatırım yapan taşra kurnazı. Tek başına ikbal kovalayan, başkaca hiçbir şeyi umursamayan asabi demagog. Ayasofya’nın açılışına seccadeyi kapıp koşan Kemalist öğretmen.
Bu arkadaşı da altın kural çarpacak.
Bu söylediklerimin, bu iktidardan kurtulmak için can atan bir adamın temennileri mi, yoksa haklı çıktığı öngörüleri mi olduğunu anlamamız için üç hafta kaldı.
Bekleyelim bakalım…