20 Yıllık Hikâye: Kadınlar AK Parti Dönemini Anlatıyor röportaj dizisinin altıncı konuğu Arzu Kılıçarslan.
Geçtiğimiz yirmi yılda kadınlar, özellikle dindar kadınlar nereden nereye geldi, neler yaşadı, neler hissetti?
54 yaşındayım, Gazi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. Boşandım, iki çocuk büyüttüm. Onlar da üniversiteyi bitirdiler, işlerine girdiler. Kendim ve yakın çevremi düşünerek buna cevap verecek olursam; ailem de dahil hiç dinî bir eğitim almamıştım ve din hakkında bildiklerim kulaktan dolma sözlerdi. Üniversite son sınıfta başörtüsüyle eğitimin yasaklanması ve gelişen olaylarda empati duygum sempatiye dönüştü. Yalnız hissettiğim ve insanüstü bir varlığın yardımını istediğim süreçte, Tanrı’ya doğru bir adım atmak istedim ve bildiğim tek yol başımı örtmekti. Sülalemde hiç başörtülü biri yoktu, büyük tepkiler aldım; hem üniversiteden hem sülalemden… Ama ilk olmak, Allah’ın sevdiği bir kulu olduğumu ve değerli olduğumu hissetmek iyi geldi, namaza başladım.
Söylemlerindeki insanî boyut ve içinde “ilahi aşk”tan bahsedilmesi sebebiyle tarikatların söylemleri çok cazip geldi… Etrafımdaki tasavvuf sohbetlerinden etkilendim, uzun bir süre -yaklaşık yirmi yıl- bir tarikatta önde gelen -en âşık- müritlerden biri olarak yaşadım. İnsanların pek değişmediğini, tarikat eğitiminin bir katkısı olmadığını geç de olsa anladıktan sonra Kur’an okumalarım başladı. Arapça ve meal dersleri, seminerler, programlar, kitaplarla yeni bir sürece girdim. (Felsefe, psikoloji, feminizmle ilgili okumalarım ve düşünce yolculuğum hâlen devam ediyor.) Bu süreçte bir “Kur’an Müslümanı”na âşık olmam Kur’an’ın hayatıma girmesinde çok etkili oldu. Dedim: işte Gerçek Müslüman! Allah’tan korkuyor ve asla bize kötülük yapmaz, dünyanın en düzgün insanı! İki yıl geçmeden muhteşem Müslüman eşim, eski eşiyle yeniden birlikte olduğunu söyledi, bunu kabul edemedim.
Bu kişisel öykü ve paralelinde son on-on beş yıldaki hükümet politikaları, insanlara yaşatılan her şeyi yeniden düşünmeme sebep oldu ve otuz iki yıl sonra, birkaç ay evvel başörtümü çıkardım… Çünkü artık olaya bakışım, din algım değişti. Birçok şeyin Tanrı’nın değil ataerkil sistemin isteği olduğunu anladım, kadınlara dinî sözlerle süslenerek yapılan dayatmaların ve zulmün farkına vardım. Artık dinî söylemleri yalnızca kadını baskılamak için kullanan, kadını hâlâ hakkında pazarlık edilebilir bir malzeme gibi gören çıkarcı büyük kitle için de; onlara ses çıkarmayan, üstüne üstlük İstanbul Sözleşmesi’nde taraf olmaktan vazgeçen hükümet için de iyi hiçbir şey düşünemiyorum.
AK Parti’nin sağlık alanında yaptığı düzenlemeler (şehir hastaneleri hariç) eskiye nazaran insanları çok rahatlattı. Fakat kendimde ve çevremde gördüğüm kadarıyla; ekonominin durumu, depreme maruz kalan insanlara yapılmayan-yapılamayanlar, kendilerinden olmayanlara “terörist” damgası vurulması, yandaşlarının bir anda büyük bir zenginliğe kavuşması, insanlarda onlara karşı nefret uyanmasına sebep oldu.
Partilerdeki kadın kontenjanı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Partilerdeki kadın kontenjanını HDP dışında çok yetersiz buluyorum… Umarım bütün partilerde bu düzeye gelinir. Bu kadar üretken, bu kadar sosyal, akademik başarı seviyesi yüksek kadın varken sırf erkek diye seviyesiz, basiretsiz insanların tercih edilmesini en iyimser ifadeyle bir akıl tutulması olarak görmek istiyorum.
2023 seçimlerinden kadınlar lehine bir gelişme bekliyor musunuz?
2023 seçimlerinden kadınlar lehine bir gelişme bekliyorum, çünkü hem Türkiye’de hem dünyada kadına şiddet ve kadının toplumsal rolü konusunda önemli gelişmeler, farkındalıklar olduğunu görüyorum. Sosyal medyada, filmlerde işlenen konuların yüzde doksanı kadınla ilgili sorunlar ve göçmen insanların yaşadıkları hakkında… Siyasetçilerin de bundan habersiz olduğunu sanmıyorum, dikkate almazlarsa bedelini öderler diye düşünüyorum.
Oyunuzdan -partilerden- bağımsız kadınlar için nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?
İnsan, özgürlük, adalet ve yardımlaşma benim için en önemli kavramlar, hep öyle oldu. Dört yıl kadar Bartın’da yaşadım. Orada en çok kadınların özgür ve güçlü olmaları, güzel okumaları dikkatimi çekti. Benim geleceğe dair Türkiye’den ve dünyadan beklentilerim: Kadınların giyimlerinden dolayı kınanmadığı; günün her saatinde dışarı çıkabildiği ve bunun için suçlanıp yargılanmadığı; bir eşya gibi alınıp satılmadığı; üniversitelerde, siyasi partilerde, iş yerlerinde, kamuda, hastanelerde, hak arayışlarında ve ev içinde insan olarak değerlendirildiği… Erkeklerin cinsiyetlerinden dolayı kadınlara yüklediği yükü paylaştığı ve farkındalıklarının arttığı bir ülke ve dünya… Budur dileğim.
Etrafımdaki kadınlarda gördüğüm güzel değişimler yeni Türkiye için umutlandırıyor; okuyan, düşünen erkeklerin konuyla ilgili söylemleri de değişti, yeni çalışmalar, yazılar -yetersiz olsa da- o alanda da umutlu olmamı sağlıyor.
Bugün ne başörtülülere zulmedenler ne de başörtülüler aynı noktada… Şu an bu hükümetin zulmüne uğrayanlar da haklarını helâl etmeyecek. Fakat kim olursa olsun her türlü dayatmaya, zulme, sömürüye her dönemde karşı durmaya devam edeceğim.