Ana SayfaÖZEL HABERCansever ile günlükler: “İstanbul, ayağımızın altında bir uçurum”

Cansever ile günlükler: “İstanbul, ayağımızın altında bir uçurum”

1999 depreminden sonra olası İstanbul depremi için Deprem Çalışma Grubu’yla çalışmalara başlayan üç Ağa Han ödüllü mimar Turgut Cansever, İstanbul için Kırklareli’de 25.000 kişilik 30 şehir kurma projesini geliştirmiş ama proje siyasi destek olmadığı için rafta kalmıştı. Deprem Çalışma Grubu’nun üyelerinden biri de Çocuk Vakfı başkanı Mustafa Ruhi Şirin’di. Şirin, o günlerde tuttuğu günlüğünü Serbestiyet ile paylaştı: “Turgut Bey, Adapazarı’nın ibret müzesi olarak ve hiç dokunulmadan bırakılması tezine dayanan görüşünü tekrarlamaktan yorulmuyor ve yeni şehirler kurulması gerektiğini anlatıyor. Cansever’e göre İstanbul, ayağımızın altında bir uçurum.”

22 Şubat 2009’da vefat eden, dünyada üç kez Ağa Han ödülü almış tek mimar Turgut Cansever, 1999 Marmara Depremi’nden sonra ünlü isimlerle Deprem Çalışma Grubu’nu kurmuş, yaklaşan felakete karşı bir çözüm modeli geliştirmişti.

Binalara güçlendirme yapmak bir seçenekti fakat bu hem çok maliyetli olacaktı. Çare; yeni şehirler kurmaktı. Kırklareli’de 25.000 kişilik 30 şehrin yaklaşık yeri belirlendi. 2003’den 2009’a altı yılda kademeli olarak şehirler toplamda 750.000 kişilik nüfusa ulaşacaktı. Şehirler raylı sistemle İstanbul’a bağlanacaktı. Bütçe hazırlandı, Dünya Bankası’yla kredi için görüşülüp, anlaşıldı. Fakat siyasi otorite projeye ikna edilemedi.

Bu çalışmalarde Turgut Cansever ile birlikte çalışan, Deprem Çalışma Grubu toplantılarına katılan isimlerden biri de  Çocuk Vakfı Başkanı Mustafa Ruhi Şirin’di.

99 depreminden sonra Turgut Cansever öncülüğünde kurulan İstanbul Deprem Çalışma Grubu’nda neredeyse tüm toplantılarda Cansever’in yanındaolan  Şirin 1994 yılında yazmaya başlayıp, Cansever’in vefatından sonra da devam ettirdiği “Çocuklara Karşı Aslî Görevimiz Dünyayı Güzelleştirmektir” başlıklı günlüklerini Serbestiyet’le paylaştı.

Ataköy, 2 Nisan 1994

Turgut Cansever Bey, yalnızca bilge mimar değil. Maddi varlığı dikkatlice kullanmanın bütün gerekçelerini açıklayarak her aşama üzerinde en ağır soruları soruyor bana. Ömrümde bu kadar soru sorarak konuşan başka bir düşünce insanını tanımadım.

Nişantaşı, 5 Mayıs 1995

Turgut Cansever, bir tek günün bile kaybedilmeden 30 yılda meydana gelecek şehircilik politikasını ortaya koyacak stratejinin hazırlanmasını öneriyor. Kısaca tezi şöyle: 30-40 yılda dünyada, şehirlerde yaşayacak nüfusun 3-4 kat artacak olması karşısında köklü tedbirlerin alınması gerekir. Bu tehlike Türkiye için de geçerlidir. Önümüzdeki 30-40 yıl içinde şehirlerimizde 55 milyon, köylerimizde ise 15 milyon kişiye ev inşa etmek zorunda kalacağız. 70 yılda sürdürülen şehirleşme politikaları sonunda, bugün şehirlerimizde yaşayan 35 milyon kişinin takriben yarısı sefalet mahallelerinde, gecekondularında yaşıyor…

Turgut Bey’in Türkiye için öngördüğü konut ve şehir tasavvuru ‘yeniden inşa’ anlayışına dayanıyor. Bunun için de yeni bir idarî yapı ve yönetim yapısı öneriyor: Konut ve Şehir Müsteşarlığı.

Nişantaşı, 9 Haziran 1995

Habitat II İstanbul Konferansı için grubumuzun hazırlayacağı raporun çocuk, engelli ve yaşlılar bölümü için hazırlamamı istediği ana sorular ve ara soruları not aldım. Merkezî kavramları aile, ev, mahalle, sosyal ve kültürel çevre başlıkları altında önerdim. Bilge Mimar, ‘büyük aile ortamı’ kavramlaştırmasını tercih etmemiz gerektiğini şöyle açıkladı: Büyük aile ortamı, çok daha fazla sayıda yaşlı ve engelliler için en uygun korunma, ihtimam ve saadet imkânını sağlayabilir. Evde üretim de ayrıca engelliler için önemli bir saadet ve bir meşgaledir. Böylece engelli, üretime de yönlendirilmiş olur.

Turgut Bey’e, çocukluk ve yaşlılığa niçin benzer önemde atıfta bulunduğunu da sordum. Cevabı hem makul hem de ideal bir insanlık durumunu hissettirecek kadar da derin: Çocukluk ve yaşlılık, hayatın güzel ve yaşanması zarurî aşamalarıdır. Tabiatın varlığını sürdürmesini engellemeden yapıların güzelliğini sağlayacak kültürün oluşması ve dolayısıyla mimarlık, sanat, sosyal düzen ve ekonominin en üst düzeyde evrensel temellere dayalı ve mahallî oluşuma açık yapısını gerçekleştirmek bir erdemdir. Bu erdemin, güzel çevreyi oluşturacak bir düzenin kurulmasında etkili olması esastır…




İsmail Kara, Turgut Cansever ve Mustafa Ruhi Şirin

Ataköy, 22 Haziran 1995

Turgut Bey’le aile ve ebeveynin sorumluluğu üzerine konuştuk. Konuştuk, dediğime bakmayın, bendenizin ‘küçük’ bir soru sorması yeterli oldu: Anne-baba olanlara yüklediğiniz sorumluluğun yerine gelmesi mümkün müdür? Turgut Bey, hiç tereddüt etmeden ve biraz da sesini yükselterek önce temel bir ilkeyi hatırlattı: Çocukları dünyaya getirenler, onların güzel bir dünyayı, güzel ve asûde bir çevreyi, ahengi ve emniyet içinde korunmuş olmanın huzurunu yaşamalarını, böylece hayatları boyunca aynı amaçları gerçekleştirecek kişiliğe sahip olmaları hâlinde yeryüzü sınavını kazanabilirler.

İkinci sorum ise ‘büyük aile ortamı’ ile ilgiliydi: Çocuk ve yaşlılar için ‘büyük aile ortamı’nın anlamı nedir? Büyük aile konutları, çocuklara aile ötesi dünyayı ve aynı zamanda hayat sürecinin bir merhalesi olan yaşlılığı tanıma imkânı verir. Böylece yaşlılar hem annelere yardım edecek; hem de çocukların varlığı ile oluşan saadetlerine zemin hazırlayacaklardır. Öte yandan konut yatırım ve işletmesinde ekonomi ve esneklik sağlaması bakımından büyük aile konutlarının yaygınlaştırılması teşvik edilmeli, bu konuda gerekli eğitim tedbirleri de alınmalıdır.




Mustafa Ruhi Şirin ve torunu Ahmet Kerem

Turgut Bey’in, ev ve güvenlik alanı olarak mahalle tasavvurundan çıkardığım özet de kısaca şöyle: Evde üretim, çocukların oyunu aşıp hayatı tanımalarının en önemli yoludur. Özellikle erkek çocukların, evin uzantısı ve evlerin ortak kontrol alanı olan yaya yolunda ve mahalle meydanında, büyüklerin dünyasına katılacak şekilde, yaşama alanlarını genişletmesini sağlamak, yani mahallenin, çocukların çevrelerini sakin bir şekilde tanıyacakları bir yaşama bölgesi durumuna getirilmesi gerekecek.

Bu açıklamanın anlamı açık: Türkiye’nin şehirlerini yıkarak yeniden inşa etmekten başka çare var mı!

Ataköy, 22 Temmuz 1995

Turgut Bey, dünyayı güzelleştirme görevi için toplumsal örgütlenmeyi öneriyor. Örgütlenmeyi, katılımı ve yapabilirliği, demek daha açıklayıcı olur. Standartlar düzenine dayalı, sürdürülebilir yeniden inşa sürecini temin etmeyi ise şu amaca dayandırıyor: Bireylerin karar yetkisinin kötüye kullanılmasını önlemek, gelecek nesillerin haklarını korumak, mimarinin (insan çevresinin ) yüksek kültür düzeyinde oluşmasını sağlamak… Bütün bu süreçlerde insan, toplum ve Devlet için hayati değerdeki kavram ise tek: Adalet üzere olmak.

Merter, 7 Eylül 1999

Bilge Mimar Turgut Cansever’e göre muhtemel deprem sebebiyle, İstanbul’un felaketi çok yakın. Hattâ, İstanbul, ayağımızın altında bir uçurum. Beş yüz yılda bir tekrarlanan deprem kapıda.

Orhan Pamuk da çocukluğunda Turgut Cansever’den sıkça bu sözleri duyduğunu Benim Adım Kırmızı kitabında yazmış. Niçin bu şehirden gitmemiz gerektiğini mi anlatmalıyız; yoksa bu şehir için yeni sorular mı sormalıyız? Herkes soru sorduğu zaman evini terk etmeye cesaret edebilecek mi?.

Merter, 12 Eylül1999

Turgut Bey’in öncülüğünde kurulan Sakarya Deprem Çalışma Grubu’nun ilk durağı İzmit’in Körfez ilçesi oldu.Yirmi üç kişilik jeolog, sismolog, mimar, mühendis, şehir plancısı, sosyolog, hukukçu ve uzmanlardan oluşan inceleme heyeti ile şehrin ölüm çizgisi gibi kıvrılan fay şeridi boyunca yürüdük. Ruhumuza kaydettiğimiz notlar hiç şüphe yok ki gördüklerimizden de daha fazla. Bir fotoğrafın dört bin kelime olduğu iddiası galiba doğru.

Turgut Bey, Adapazarı’nın ibret müzesi olarak ve hiç dokunulmadan bırakılması tezine dayanan görüşünü tekrarlamaktan yorulmuyor ve yeni şehirler kurulması gerektiğini anlatıyor.

Merter, 6 Kasım 1999

Son beş yüz yılın muhtemel en büyük depremi beş-on yıl içinde İstanbul’da olabilir. Moskova Deprem Enstitüsü’nün yöneticisi Deprem Şûrası’nda bu yönde bir görüş açıklamış. Turgut Bey, bu felâkete yönelik tedbir alınması için İstanbul Deprem Çalışma Grubu’nun kurulmasına ve çalışmaların mimari projesi olan Nişantaşı’ndaki Çocuk Vakfı Kültürevi’nde yürütülmesine karar verdi. Grupta farklı disiplinlerden ve dünya görüşü temsilcisi altmış dört kişinin düşünceleri doğrultusunda ilk defa kapsamlı bir rapor hazırlanacak.

Merter, 19 Aralık 1999

İstanbul Deprem Çalışma Grubu’nun Çocuk Vakfı Kültürevi’nde düzenlediği ilk toplantı tutanağına göre bilim insanları 7 ile 8 şiddeti arasında bir depremin olacağı görüşünde. İstanbul’un ikinci derece deprem bölgesi gösterilen Avcılar, Şirinevler ve Bağcılar bölgeleri birinci derecede deprem bölgesi ilan edilmiş. İncelenen konutların %21’i hasarsız, %79’u ise ağır hasarlıymış. Çürük yapıların on beş yılda sağlamlaştırılabileceği de hesaplanmış. 2.5 milyon konutun depreme dayanıklı hâle getirilmesi mümkün olsa bile, depremde yıkılmayacaklarını hiçbir uzman söyleyemez. Şehir nüfusunun %80’ini teşkil eden düşük gelir grubuna ait konutlar ve işyerleri daha kötü durumda olduğu hâlde inceleme yapılmasını istemiyorlar. Turgut Bey sözü uzatmadan ağır hasarlı binaların yıkılmasını ve İstanbul’un dışında yeni yerleşim alanlarının kurulmasını öneriyor.

Merter, 4 Ocak 2000

Tur­gut Can­se­ver’in gön­der­di­ği ve 18 Ara­lık 1999 ta­ri­hin­de ya­pı­lan dep­rem­le il­gi­li ikin­ci yu­var­lak ma­sa top­lan­tı­sı­nın tu­ta­nak­la­rı­nı okur­ken, dep­rem şeh­ri­mi­ze bi­raz da­ha yak­la­şı­yor san­ki. Hay­ret­tin Ka­ra­man’ın ted­bir yo­ru­mu psi­ko­lo­ji­me de çok uy­gun: Ba­zı in­san­la­rın, bir ka­der bir de ecel var. Al­lah’ın tak­di­ri ve iradesi ne­re­de olur­sam ola­yım; ted­bir al­sam ölü­rüm, al­ma­sam da ölü­rüm şek­lin­de­ki bir dü­şün­ce içe­ri­sin­de ol­duk­la­rı­nı gö­rü­yo­ruz. Ted­bir ka­de­re dâ­hil bir olay­dır. Biz, in­san ola­rak ted­bir al­mak­la yü­küm­lü­yüz. So­nuç ne olur­sa ol­sun bi­zim yü­küm­lü­lü­ğü­müz ted­bir al­mak­tır. Ka­ra­man Ho­ca ıs­ra­rın­da hak­lı: İn­san ha­ya­tı­nı ko­ru­mak için ted­bir al­mak ge­rek­li­dir; dep­rem­den in­san­la­rın na­sıl ko­ru­na­ca­ğı­nı öğ­ret­mek de ha­ya­ta da­ir en önem­li ödev­ler­den bi­ri­dir. Burhan Ku­zu, muh­te­mel İs­tan­bul dep­re­mi­ne ra­di­kal açı­dan yak­la­şı­yor: Yer­leş­me hür­ri­ye­ti ko­nu­sun­da “ben İs­tan­bul’dan git­mem” de­me hak­kı­nın ol­ma­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni sa­vu­nu­yor. Ge­rek­çe­si de ha­zır: As­lın­da, İs­tan­bul’a gir­me hak­kı­mız da mut­lak ola­rak yok­tu. İs­tan­bul gi­bi bir şeh­rin ko­lay ter­k e­di­le­me­ye­ce­ği de bir ger­çek.

Kor­kut Tu­na, dep­re­me sos­yo­lo­ji dür­bü­nü ile ba­kıl­ma­sı­na özen gös­te­ri­yor. Dep­re­min yal­nız­ca bi­na­la­rı yık­ma­dı­ğı­nı, ay­nı za­man­da bir evi sar­ma­la­yan, çok has­sas, yu­mu­şak top­lum iliş­ki­le­ri ya­nın­da, in­san­la­rın alış­tı­ğı iliş­ki­ler ağı­nı da yok edi­yor. Üre­tim, bö­lü­şüm ve bun­la­ra bağ­lı ola­rak ikâ­met­le âde­ta top­lum ta­ra­fın­dan is­tih­dam edi­len in­san­lar bir­denbi­re boş­lu­ğa dü­şü­yor. Ben de boş­lu­ğa gi­den yo­la çok uzak sa­yıl­mam. Yüz otuz al­tı gün­dür dep­re­min san­cı­sı ha­ya­tı­ma yön ve­ri­yor. Fer­ruh Müf­tü­oğ­lu’nun gö­rüş­le­ri im­da­dı­ma ye­ti­şi­yor: Ger­çek­ten de muh­te­mel bir dep­rem hak­kın­da­ki tah­min­le­ri tam ve ke­sin bir bil­gi gi­bi tak­dim eden­le­re kar­şı bir ta­vır ta­kı­nıl­ma­sı da ge­rek­li­dir. İn­san­la­rın en­di­şe ne­de­ni ile olu­şa­bi­le­cek psi­ko­lo­jik ra­hat­sız­lık­lar­la, psi­ko­so­ma­tik has­ta­lık­la­rın hâ­sıl ede­ce­ği ölüm ris­ki üç, beş se­ne son­ra gerçekleşmesi muh­te­mel bir dep­rem­de öl­me­le­ri ih­ti­mâ­lin­den her­hâl­de da­ha yük­sek­tir. Kür­şat Bu­min, yu­var­lak ma­sa (doğ­ru­su ma­sa­lar al­tı­gen ve dört­gen­di) et­ra­fın­da en ümit­siz ola­nıy­dı. Top­lum bi­lin­ci ve so­rum­lu­luk duy­gu­mu­zun ek­sik­li­ği­ne vur­gu yap­sa da, sık­ça öner­di­ği or­tak ak­lın ha­re­ke­te ge­çi­ril­me­si nok­ta­sın­da iyi dü­şü­nül­müş çö­züm­le­re yö­ne­le­me­ye­ce­ği­mi­zi ifa­de edi­yor.

İs­met Özel, dep­re­mi az za­rar­la at­la­ta­bil­mek için top­lum­sal bir ör­güt­len­me yön­te­mi­mi­zin ve ör­güt­len­me­yi ge­rek­li kı­la­cak top­lum­sal bi­lin­ci­mi­zin ol­ma­dı­ğı­nı şöy­le açık­la­dı: Top­lu­mu ha­re­ke­te ge­çir­mek ve dev­le­ti ik­na et­mek he­def­le­ri­nin ger­çek­leş­me ih­ti­mâ­li çok za­yıf. Top­lum olup ol­ma­dı­ğı­mız nok­ta­sın­da Tür­ki­ye’de bir mil­le­tin ya­şa­yıp ya­şa­ma­dı­ğı ko­nu­sun­da bir it­ti­fak sağ­la­mış de­ği­liz ki, bu in­san­la­rın ha­ya­tı söz­ ko­nu­su ol­du­ğun­da ha­re­ke­te ge­çe­lim. Bir top­lum ye­ni bir se­fer­ber­li­ğe gi­ri­şe­cek­se, bu­nun ha­re­ke­te ge­çi­ri­ci un­sur­la­rı ol­ma­sı lâ­zım. Top­lum­sal da­ya­nış­ma is­ti­yo­ruz öy­le de­ğil mi? Özel so­ru­yor: Kim kim­le da­ya­nı­şa­cak? Bu­nun ta­ri­fi­nin ya­pıl­ma­sı­nı ve in­san­la­rın ne­den da­ya­nış­ma­dan uzak dur­duk­la­rı­nın da an­la­şıl­ma­sı lâ­zım. Öne­ri­si ise da­ha net: Tür­ki­ye’nin ön­ce kül­tü­rel prob­le­mi­ni çöz­me­si… İs­met Özel, Tür­ki­ye’de iyi şey­le­rin ya­pı­la­bil­me­si­ni dev­le­tin ik­na edil­me­si­ne bağ­lı­yor. An­cak, bu­nu da ih­ti­mâl dâhi­lin­de gör­mü­yor. Ka­mu­oyu ter­cih­le­ri ile dev­le­tin ter­cih­le­ri ara­sın­da eş­gü­dü­mün ol­ma­yı­şı bu ik­na sü­re­ci­nin baş­la­ma­sı­nı da en­gel­li­yor.

Merter, 29 Ocak 2000

İs­tan­bul dep­re­mi cu­mar­te­si sa­bah­la­rı bu­luş­ma­mı­zın ilk gün­de­mi. Tur­gut Can­se­ver, dep­rem ya­kın­ bir tarihte ola­cak gö­rü­şün­de ıs­rar­lı. Turgut Bey, bu nedenle dep­rem ön­ce­si ya­pı­la­cak­la­rı öne çı­ka­rı­yor. Yü­cel Ya­man, Tür­ki­ye’nin ge­ce fo­toğ­ra­fın­da yal­nız­ca İs­tan­bul’un ışık­la­rı­nın yan­dı­ğı­nı ha­tır­lat­tı. İs­tan­bul dep­re­mi Tür­ki­ye’nin de dep­re­mi ola­cak.

Tarabya, 14 Haziran 2003

Turgut Bey’in kurduğu Ev ve Şehir Vakfı’nın ilk Mütevelli Heyeti toplantısı bugün gerçekleşti. Vakfın amacı, Turgut Bey’in yeni şehirler kurma hayalinin gerçekleştirilmesi. Sekseni aşmış yaşına rağmen büyük bilgi ve deneyimiyle ısrarla ve cesaretle yeni çözümlemelere yönelmekten başka çarenin olmadığını savunuyor ve itiraz edenleri ikna etmek için de ödün vermeden direniyor. Turgut Bey, bugün, Pilot Şehir Uygulama Raporu  (2003) için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmek istediğini söyledi. İlk temaslara başladık. Talebin esası ise birkaç maddelik bir yasa ve yer tahsisi. Aslında Trakya’da birkaç bölgenin ön incelemesi yapıldı. Biri Saray’ın kuzey batısında çalılık bir arazi.

Nişantaşı, 20 Aralık 2003

Bilge Mimar Turgut Cansever’in öncülüğünde kurulacak Pilot Şehir Projesi nedeniyle Çocuk Vakfı Kültürevi’nde bir araya geldik. Çocuğa göre yapılması gereken düzenlemeler için bazı önerilerde bulundum: Çocuğun şehrin bütününde güvenlik içinde yaşama imkânı bulmasına yönelik planlama esas alınmalı. Çocuğa zamanı değerlendirme, bilgi erişimi ve kullanımı ve deneyim sağlayacağı sosyal ve kültürel şehir ortamının hazırlanmasına öncelik verilmeli. Bakalım bu defa bir veya iki katlı bahçeli evlerden oluşacak şehir hayalimiz gerçekleşecek mi?

Hayal ettiğim şehir tasavvuru birbirini tamamlayan üç eksenden oluşmakta:Çocuğun ruhî olgunluğuna ortam sağlayan sosyal ve kültürel çevre (mahalle, sanat evleri-işlikler, müze, sinema ve tiyatro salonları, müzik odaları, artizanal atölyeler)Çocuğun fizikî gelişimine katkı veren birimler (spor alanları ve tesisleri, oyun alanları ve bahçeleri, serüven parkları, yürüyüş parkurları)Çocuğa şehrin bütününe erişme imkânı veren ortamlar (şehir meydanı, şenlik alanları, çarşılar, kültür merkezleri, kütüphaneler, mahalle ölçekli piknik alanları)

Tarabya, 11 Aralık 2007

Öğleden sonra eşimle Nilüfer ve Turgut Cansever ailesini ziyarete gittik. Turgut Bey’in sohbetini özlemişim. Yaşı seksen yedi. Devleti yönetenlerin kendilerine zaman ayırmasını ve dinleyecekleri insanları bulmalarının önemini anlattı bize. Recep Tayyip Erdoğan’ın kendini yalnız hissettiğini ve bütün işlerle ilgilenmek zorunda kalması nedeniyle zamanı olmadığı yönündeki kanaatini de uzun sayılabilecek bir konuşma ile temellendirdi. Buna rağmen, İttihat ve Terakki’den bu yana, bu dönemin önemli bir dönemeç olabileceği kanaatinde Turgut Bey.

Tarabya, 22 Şubat 2009

Öğle üzeri Mehmet Öğün aradı ve ses tonundan hissettim söyleyeceği haberi: Turgut Cansever veda etti dünyaya.

Bir rüya da bitiverdi, dedi Turgut Bey’in kardeşi. Benim için sürüyor ve yaşadıkça sürecek bu rüya. On beş yıl önce başlayan bu rüyada neler yok ki! Çocuk Vakfı Kültürevi de bu rüyadan kalan bir hatıra. Muhafazakâr çevrelerde fark edilmesi için çok çırpındım. Sezai Karakoç’un şu dizelerini tekrar edip durdum günlerce: Duyan olmadı/ Duyan olduysa da/ Anlayan olmadı.

Turgut Bey beden yurdu ile aramızdan ayrılsa da küçük kızı Feyza Hanım’ın başsağlığı nedeniyle arayan birine söylediği gibi,- Son ana kadar savunmaya hazırdı. Rüya bitse de aslında o hâlâ savunuyor, evet savunuyor. Düşünce hiçbir zaman ölmez…

Düzeltme:

“Turgut Cansever 23 yıl önce planlamıştı: Kırklareli’de 30 şehirlik yeni İstanbul” başlıklı haberimizde Turgut Cansever’in Kırklareli’nde şehirler projesini Erdoğan’a sunmak istediğini fakat randevu alamadığını yazmıştık. 2005 yılında Yeni Şafak’a verdiği bir röportajda Cansever “Kurulun hazırladığı raporu Başbakanımız’a sunduk. Kendileri çok yakından ve samimi bir şekilde ilgilendiler” demişti.

https://www.yenisafak.com/gundem/oncelikli-mesele-deprem-2688549
- Advertisment -