İçişleri Bakanlığı eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’un ardından, eski Emniyet KOM Dairesi Başkanı Hanefi Avcı hakkında da rütbelerinin alınması istemiyle soruşturma açtı.
Soruşturmada İçişleri Bakanlığı Hanefi Avcı’nın; Mart ayında bir televizyon programında HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunu eleştiren sözleri ile 70’li yıllarda FETÖ etkisi altında olan evlerde kaldığı, 90’lı yıllarda FETÖ lideri Fethullah Gülen ile görüştüğü, çocuklarının FETÖ’ye ait eğitim kurumlarında öğrenim gördüğü, 2010 yılında firari FETÖ sanıklarından Önder Aytaç ile telefon irtibatı olduğu iddiaları ve ismi belirtilmeyen bir kişinin hakkında verdiği “İstihbarat Daire Başkanlığı (İDB) ve Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın cemaat tarafından ele geçirilmesinde etkin rol oynadığı” ifadesi hakkında savunması istedi.
İçişleri Bakanlığı soruşturmasında Hanefi Avcı’ya sorulan iki soru şöyle:
31/03/20022 tarihinde katılmış olduğunuz bir televizyon programında:
1-Kamuoyunda Kobani olayları olarak bilinen ve 37 vatandaşımızın hayatını kaybettiği,761 vatandaşımızın yaralandığı ve çok sayıda kamu binası ve özel mülkün zarar gördüğü olaylarla ilgili olarak ‘Suç işlemek Amacıyla Örgüt Kurmak, Terör Örgütü Üyesi Olmak, Terör Örgütüne Üye Olmak, Örgüt Adına Suç İşlemek’ iddialarıyla tutuklanan bir siyasi partinin başkanı olan şahıs hakkında yürütülen ceza yargılamasıyla ilgili yaptığınız yorumlarla bu şahsın ‘’Fikir özgürlüğünün ihlal edildiğini’ ’anılan olaylar ve devam eden süreçte sarf edilen ‘PKK elebaşının heykelini dikeceğiz ’şeklinde ifadelerin ‘’Konuşma ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini’’ belirtiğiniz anlaşılmaktadır.
Ulusal bir televizyon yayınında yaptığınız bu açıklamalarla, istihbarat, terör ve kaçakçılık suçlarıyla ilgili birimlerde uzun yıllar çalışmış eski bir Emniyet Teşkilatı personeli olarak kamuoyunu ‘Kobani olaylarına ilişkin siyasi çevrelerce yapılan provokatif açıklamalar ile silahlı terör örgütüne yönelik övücü/destekleyici mahiyetteki açıklama ve çağrıların meşru olduğu’ şeklinde etkilediğiniz/etkilemeye çalıştığınız değerlendirilmektedir. Bu hususa ilişkin savunmanızı veriniz.”
“2. Yine mezkur televizyon programında: “1975-1976 yıllarında 8-9 ay gibi bir öğretim döneminde Ankara ilinde FETÖ’nün etkisi altında olan ışık evlerinde kaldığınız’’, ‘’90’lı yılların sonunda Üsküdar’da bir dershanede FETÖ/PDY silahlı terör örgütü lideri ile görüşmenizin olduğu‘’, ‘’Bir dönem çocuklarınızın FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne müzahir okullarda eğitim aldığı, 28 Şubat sürecinde ‘Korktu çekti’ demesinler diyerek çocuklarınızı okullardan almadığınızı’’ belirtiğiniz anlaşılmaktadır.
Ayrıca; Bir şahsın hakkınızda: ‘’… İstihbarat Daire Başkan Yardımcılığı, KOM Dairesi Başkanlığı yaptığı dönemde cemaat bünyesinde benim de bulunduğum tüm toplantılarda bu müdürümüzün cemaate çok yakın olduğu, cemaat mensubu polisleri koruduğu, İDB ve KOM Daire Başkanlığının cemaat tarafından ele geçirilmesinde etkin rol oynadığı konuşulmaktaydı … ‘’ şeklinde beyanda bulunduğu ve HTS kayıtları kullanılarak yapılan sorgulama sonucunda Örgüt Tepe Yöneticisi Önder AYTAÇ ile 22.08.2010-26.08.2010 tarihleri arasında (6) kez irtibatınızın bulunduğu anlaşılmıştır.”
“İki yıl önce aynı açıklamalar basında yer almasına rağmen bakanlık hiç de bir sorun görmemiştir”
Avcı savunmasında, Mart ayında Demirtaş’ın tutukluluğunu eleştiren sözleriyle ilgili soruya şöyle cevap verdi:
“Bu konularda evrensel ilkelere uygun olarak açıklamalar yaptığım gibi tüm dünyada ve ülkemizde de en üst yargı mercii olarak kabul edilen AİHM, S. Demirtaş hakkında verdiği kararlarda açıklamalarımın doğruluğunu göstermektedir.
“Bu konuda 30 Mart 2022 tarihinden önce birçok defa aynı şekil ve aynı içerikte açıklamalarım sözlü-yazılı basında ve internet sitelerinde yer almıştır. Zaten soru da eski açıklamalarıma dayanarak sorulmakta; cevabım da eskinin tekrarı, teyidi mahiyetindedir.
“İki yıl önce aynı açıklamalar hem görsel hem de yazılı basında yer almasına rağmen bakanlık hiç de bir sorun görmemiştir. Şimdi bundan suç çıkarmaya kalktığı görülmektedir.”
“O tarihte ne FETÖ ne MGK kararı ne de 17 Aralık 2013 olayı vardı”
Avcı, bir dönem “ışık evleri” diye bahsedilen evlerde kaldığı iddiasını kendisinin 2010 yılında çıkan “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabında anlattığını belirterek şunları yazdı:
“Kitapta açık olarak yazılıdır. O tarihte ne FETÖ vardır, ne MGK kararı ne de 17 Aralık 2013 olayı … Daha sonraki dönemde FETÖ’ye karşı aktif tavrım ve mücadelem ise kamuoyunun bilgisi dahilindedir.”
Şahsıma yönetilen sorularda geçen konuların çoğu 2010 yılı gibi yazdığım kitapta anlatılan eski tarihli olup, soruşturma konusu edilemeyecek niteliktedir. 2010 yılında emniyet, hükümet ve birçok çevrenin cemaatle yan yana olduğu bir zamanda ben önce devletin ilgili makamlarını uyarmak amacıyla başlattığım girişimlerim/ uyarılarım netice vermeyince FETÖ’nün polis ve yargı başta olmak üzere ele geçirdiği devlet kurumları vasıtasıyla kendisine karşı olan bütün sivil, resmi kişi ve yapılara karşı yaptığı kumpasları anlatan Haliç’te Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat” isimli kitap yazarak tüm toplumu uyarmaya çalıştım.
Bunun karşılığı olarak FETÖ nün organizesi ile tutuklandım, hakkımda dört (4) ayrı örgütle ilişkili olmaktan davalar açıldı, diğer davalar devam ederken, Devrimci Karargah örgütü davasında 15 yıl hapis cezası aldım, bu ceza Cemaat mensuplarının hakim olduğu Yargıtay 9. CD 10 yıl olarak onandı. 11 defa ihraç ve onlarca kıdem tenzili, maaş kesimi vs cezası verildi, ayrıca FETÖ mensuplarına hakaret, iftira iddialarıyla açılan davalarda tazminata mahkum oldum …
Böyle bir geçmişe sahip biri olarak şimdi bana 2000 yılı öncesi F. Gülen’le görüşmüşsün, çocuklarının okullarına gittiğini söylüyorsun gibi 2010’da yazdığım kitapta yer alan bazı konuları, katıldığım programlarda sorulması üzerine aynısı ile anlatımını sanki dün olmuş gibi sorularak ceza gerekçesi oluşturmak makul değildir.”
Avcı, 22-28 Ağustos 2010 tarihleri arasında altı defa FETÖ’nün tepe yöneticiliğiyle suçlanan Önder Aytaç ile telefon irtibatı olduğu iddiasıyla ilgili şunları yazdı:
“Yazdığım Haliç’te Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat” isimli kitap 20 Ağustos 2010 tarihinde piyasaya çıktı, bir süre kitap piyasada bulunamayınca birçok kişi, ‘gerçekten sen mi yazdın, ismin mi kullanıldı?’ gibi sorular yöneltiyordu. Zannederim bu kişi de kitabımın çıkmasından iki gün sonrasına denk gelen 22-26 Ağustos tarihlerinde beni aradığı kanaatindeyim.
Cemaate açıktan savaş açan, cemaati en ağır bir biçimde eleştiren kitabımdan sonra cemaat mensubu Önder AYTAÇ ile herhalde başka türlü görüşmüş olamam.”
“Bu işlemin asıl sebebi devlet yetkililerini rahatsız eden, basına yaptığım iki açıklama”
Avcı soruşturma açılmasının esas nedeninin ise soruşturmaya konu olan en yakın tarihlisi Mart ayında diğerleri ise çok eski yıllarda yaşanmış olaylar değil soruşturmanın başlatılmasından hemen önceki günlerde basına yaptığı iki açıklama olduğunu belirtti.
Avcı bunlardan birinin, 27 Mayıs tarihinde Halk TV’de Seda Selek’in programında SADAT ile ilgili tartışmalarla ilgili yorumları ve yine aynı programda söylediği şu sözler olduğunu öne sürdü:
“Türkiye’de meşruiyet çok önemli bir şey, dünyada da meşru olmak önemli, meşru olursanız her şeyi yaparsınız ama meşruiyetinizi kaybettiğiniz gün hiçbir gücünüz olmaz bu iktidarın sahipleri evet halktan oy aldıkları için yönetimde meşrudur güçlüdür tüm bürokrasi onlara uyar ama seçimi kaybettiği gün hiçbir bürokrat ona uymaz hiçbir devletin resmi sivil görevlisi onların talimatıyla hareket etmez.”
Avcı soruşturmanın açılmasının esas nedeni olarak gördüğü ikinci açıklamasının ise 30 Mayıs tarihinde Independent Türkçe’den Can Bursalı’nın sorularına yanıt verdiği “Hanefi Avcı: Yakalanan her uyuşturucu satıcısının devleti yönetenlerle fotoğafı çıkıyor; iktidar değişikliği olursa bürokrasi elindeki bilgi-belgeyi paylaşır” başlığıyla yayımlanan haber olduğunu iddia etti.