Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı adlı bir birim kurulacağını açıkladı. MHP lideri Devlet Bahçeli de partisinin grup toplantısındaki konuşmasında Alevilerle ilgili adımları desteklediğini belirterek cemevlerinin ibadethane olarak tanınması çağrısında bulundu.
Cumhur İttifakı’ndan gelen açıklamaları ve muhalefetin konuya yaklaşımını, sürecin başında hükümet tarafının da görüştüğü Alevi derneklerinden olan Alevi Düşünce Ocağı’nın başkanı Doğan Bermek ile konuştuk.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki günkü (10 Ekim) kabine toplantısı sonrası konuşmasında “Kültür ve Turizm Bakanlığımız bünyesinde Alevi – Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurma kararı aldık” dedi. Hükümetin başlattığı bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Görüşmelerimizde, bu inisiyatifi yürütenlere, sunulan adımlarla ilgili bazı sorular sormuştuk. Bunlardan ilki Kültür Bakanlığı’nın ne ölçüde işe karışacağıydı.
Cemevlerinin bir inanç boyutu var bir de yönetim problemleri var. Bakanlık yönetimle ilgili problemlere mi destek verecek yoksa inanca da karışacak mı?
Kültür Bakanlığı, birkaç sene önce somut olmayan kültürel miras projeleriyle sema, semah gibi konularda UNESCO’ya birtakım projeler hazırladı. O zaman bu projelerin bir çeşit “Aleviliği ehlileştirme”, “Aleviliği devletleştirme” adımlarının işaretleri olabileceği de konuşuluyordu.
Hatta bizim ADO’nun (Alevi Düşünce Ocağı) “Türkiye’nin İnanç Özgürlükleri Karnesi” diye bir kitabı var. O kitaba bizim web sitemiz aleviocagi.org’dan ulaşılabilir. O kitabın 68. sayfasında bu konuda bir makale de var.
“Bakanlık idari sınırlarda mı kalacak, teolojiye karışacak mı?”
Bakanlığın idari sınırlarda mı kalacağı yoksa teolojiye de karışıp karışmayacağı çok önemli.
Örneğin Mevlevihanede teolojiye de karışıyor. Mevlevihanelerin bir kısmı camiye çevrildi, bir kısım çok görkemli olanlar da Kültür Bakanlığı’nda. Oralarda Mevleviler ayin yapamıyorlar. Ayin yapmaları birçok izne tâbi. Ayin yapacakları zaman da kadın semazenlerin ayine katılmasına Kültür Bakanlığı izin vermiyor.
Kültür Bakanlığı’nın “kadınlar cemevine giremez” dediğini düşünsenize… Bunun deneceğini sanmıyorum ama diyebilecek konumda olması tartışma konusu.
İkincisi, iç hukukta Alevilik bir inanç olarak tescil edilmiş durumda. Yargıtay 3. Daire’nin 2016’da verdiği karar var. Bu karar AİHM’in 2014’teki kararı doğrultusunda verilmiş.
9-10 cemevi bu Yargıtay kararına dayanarak açtığı davalarda ibadethane unvanını almış durumda. Birçok cemeviyle ilgili de şu an dava devam ediyor.
Şu anda yürüyen süreç ise Aleviliğin inanç olduğunu sallantıda bırakarak sürüyor.
Üçüncüsü; Ermenileri, Süryanileri, Ortodoksları, Ezidileri, Yahudileri, Protestanları ne yapacaksınız? Onların da inanç grupları var. Onlar da mı Kültür Bakanlığı’na bağlanacak?
“AYM Nisan’da karar verdi, bu ders yılına din dersleri seçmeli olacak şekilde başlayabilirdik”
Bir başka soru da şu. İnanç “süregelen” bir şeydir. Süregelen şeyin sürdürülebilmesi lazım. Sürdürülebilmesi için eğitim gerekli. Eğitim olmadan bir inanç nasıl sürdürülür. Sürdürülemez, zaman içinde kaybolur gider.
Alevilik, eğitim konusunda 1982 Anayasası’ndan bu yana sorunlu. 12 Eylül Anayasası’yla din dersleri zorunlu hale geldi. Milli Eğitim Bakanlığı, “fırsat bu fırsat” deyip din derslerini Sünni misyonerlik hizmetine dönüştürdü.
O kadar misyoner ki, 2022 Nisan ayında AYM dahi bunu hem Anayasa’ya hem Medeni Kanun’a aykırı buldu. Ayrıca çocuğu bu eğitimden geçmiş bir aileye de 20 bin TL tazminat ödenmesine karar verdi.
AYM bu dersleri reddetmiş, niye halen zorunlu? Nisan ayında AYM kararı çıkmış, bu ders yılına bu derslerin seçmeli olacağı şekilde başlayabilirdik.
Zaten Cumhuriyet’in başından 1982’ye kadar seçmeliydi. Böyle ucube bir durum var ortada. Bu durumu daha da karmaşıklaştıracak bir şeyler de olabilir ya da daha kenarda duracak ve destek verecek bir yapı da ortaya çıkartabilirler. Ama nasıl bir yapı çıkacağını görmeden detaylı bir şey söylemek zor.
“Cemevlerinin kurulması dünyanın en büyük sivil itaatsizlik eylemlerinden biri”
Erdoğan’ın dünkü konuşmasında da cemevlerinin ibadethane olarak kabulünden söz edilmedi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Alevilik inançtır. Bu inancın ibadethanesi cemevidir. Bunu gümbürtüye getirerek Aleviliğin inanç olmasından da bu inancın ibadethanesinin cemevi olmasından da sıyrılamazsın.
Cemevlerinin ibadethane olarak kabulü şart. Aleviliğin bir inanç olarak sürdürülmesinin koşullarını sağlamak şart.
Cemevlerinin kurulması belki de 20’inci yüzyılın, 21’inci yüzyılın gördüğü en büyük sivil itaatsizlik eylemlerinden birisidir. Aleviler 1993’ten bu yana kimseyle kavga etmeden, hır çıkartmadan, cebinden kendi parasıyla 4 bin cemevi kurdu. Üstelik sonuç aldı. Ülkenin hukukunda kendine bir yer buldu. Uluslararası platformlarda yer buldu. Kendisini her yerde inanç olarak tescil ettirdi.
Bugün bunu hükümetin de kabul etmesi, bu sivil itaatsizliğin sonucudur. Bu kadar cemevi olmasaydı hükümet herhalde bu adımları atmazdı.
Sonuç yeterli değil ayrı bir şey. Şu an ortaya konan durumda Cemevlerinin ibadethane olması tartışılmıyor. Cemevlerinin günlük fiziki sorunlarıyla sınırlı bir adım var. Bu da güzel bir şey. Farkında olmak, kabul etmek iyi. Ama bu kabulün samimiyetini, geçerliliğini, tutarlılığını süreç içerisinde göreceğiz.
“Cemevinin ‘benim dedem’ dediği kişiyi kadroya alabilirsiniz ama başka yere tayin edemezsiniz”
Erdoğan’ın konuşmasında “Aynı şekilde cemevi erkân hizmetlerini yürüten Alevi-Bektaşi inanç önderlerine bu kurum bünyesinde kadro verilecek” cümlesi yer aldı. Yani dedelere kadro ve maaş verilmesi konusu. Buna Alevi derneklerinden tepki gösterenler oldu. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
Buna tepki gösteren de olur bir kısmı isteyebilir de. Nasıl vereceği önemli. Sınavdan mı geçirilecek? Bakanlık mı tayin edecek, kim tayin edecek?
İsteyen dedelerin geçebileceği söylendi. Dedenin görev yapacağı kurumun da o dedeyi kabul etmesi lazım.
Dedeler ve talipleri darmadağın edilmiş durumda. Dede başka ilde, talipleri başka illerde. Dedenin bulunduğu yerdeki cemevi, başka ocağın taliplerinden oluşuyor olabilir.
Cemevi’nin “benim dedem” dediği kişiyi kadroya alabilirsiniz. Ama o zaman onu oradan başka bir yere tayin edemezsiniz.
Kilise papazını tayin etmek gibi. Hiçbir yerde kilise papazını devlet tayin etmez, o patrikhanenin işidir. Her kilisenin papazı o inancın tüzel kişiliğine bağlıdır ve o tüzel kişilik karar verir nerede hizmet edeceğine.
Dünyanın hiçbir ülkesindeki inanç uygulamasında, bizdeki imamlar gibi tayinle atanan bir düzenleme yoktur. Bizde Diyanet İşleri Başkanlığı, Beylerbeyi’nden alıp Samsun’a sürebiliyor veya aktarabiliyor.
Böyle bir şey olmaz. İnanç bir komünite meselesidir. O toplumu dağıtamazsın. Başına o geldi, bu gitti yapmak bana akıl kârı gelmiyor. Onun için nasıl bir formül çıkartacaklar bilmiyorum.
Şu anda bir iyi niyet işareti görünüyor diyebiliriz. Ama bu iyi niyet işaretini tatmin edici fiziki bir çözüm haline getirmek için bunun yasal zeminini kurmaları lazım.
İbadethane statüsünün bir an önce kanunen çözülmesi lazım ve eğitim sorunlarının bir an önce çözülmesi lazım.
Binlerce imam-hatip okulu var, neden iki tane dede-zakir okulu yok.
“Bahçeli’nin çıkışına imzamı atarım”
Dün MHP lideri Devlet Bahçeli de meclis grup toplantısında hükümetin Alevilerle ilgili adımlarını desteklediğini belirterek, “Sürekli yok sayarak ulaşacağımız hiçbir yer yoktur. Alevi kardeşlerimizin hayatında tartışılmaz bir yer etmiş olan Cemevi gerçeği, siyasi kaygılardan uzak, Cami-Cemevi karşıtlığına dönüştürülmeden kabul edilmelidir. Alevi kardeşlerimiz Cemevini ibadethane görüyorsa, ki öyledir, bize düşen buna saygı duymak ve peşin hükümlerin ambargosundan kurtularak yapıcı bir tavır almaktır” diye konuştu. Bahçeli’nin çıkışını nasıl buldunuz?
Bahçeli, bir inanç politikasının oluşturulması hususunu vurgulamış. Grup toplantısında bu konuyla ilgili söylediklerinin çoğuna katılıyorum ve bu çıkışı yapmasını doğru buluyorum. Şu üç cümleye imza da atarım:
“Hep dedik, yine diyoruz, Alevi kardeşlerimizin hayatında tartışılmaz bir yer etmiş olan Cemevi gerçeği, siyasi kaygılardan uzak, Cami-Cemevi karşıtlığına dönüştürülmeden kabul edilmelidir. Cemevi inanç ve kültür hayatımızın vazgeçilemez bir gerçeğidir. Bu gerçeği tahrip ederek asıl manasından ve müktesebatından koparmak çok tehlikelidir.”
Muhalefetin süreçle ilgili tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Muhalefet yok ortada. Bir HDP, Alevi açılımıyla ilgili bir şeyler söylüyor. Ali Babacan Tunceli’de bir açıklama yaptı. Bu konuyla ilintisizdi. Bizim bir kampanyamız dolayısıyla yaptı o açıklamayı.
Alevi Düşünce Ocağı olarak Eylül ayının başında seçimlere katılma hakkı olan yirmi-yedi siyasi partiye Alevi politikalarıyla ilgili beş-altı tane soru sorduk.
O sorulara şu ana kadar tam anlamıyla yanıt veren bir tek Ali Babacan oldu. Tunceli’de inanç özgürlükleriyle ilgili derli toplu bir açıklama yaptı.
Ne teşvik ettiler ne başka bir şey, sesleri çıkmıyor. Ortaya inanç politikası koyan iki parti vardı: HDP ve DEVA. Geçtiğimiz Cuma’dan itibaren AK Parti’nin de sözlü bir inanç politikası oluştu.
CHP ve diğer muhalefet sınıfta kalmış durumda mı yani?
Onlar, “Bizi bilmiyor musunuz, biz Alevileri çok seviyoruz” diyorlar. İyi, çok seviyorsunuz da o sevginin biraz somut karşılığını da görelim. Bir kısmının da hiç sesi çıkmıyor.