Ana SayfaVİDEO HABERSolun Kültür Serüveni - 7 | Halil Berktay anlatıyor: 1789...

Solun Kültür Serüveni – 7 | Halil Berktay anlatıyor: 1789 Fransız Devrimi

“Fransız Devrimi… Nedir mesele; nedendir, neredendir “büyük”lüğü, benzersizliği, olağanüstülüğü? Kısmen, çok önemli bir anlamda ilk olmasıdır. Kısmen beklenmedik, faillerini de şaşırtacak derecede sürprizli ve hiç tasarlanmamış, hazırlanmamış, programlanmamış çıkagelişidir. Kısmen toplumsal etkisi ve sarsıntısının derinliğidir. Kısmen uluslararasılaşmasıdır. Kısmen de beslediği, yol açtığı teorileştirmeler, hattâ aşırı-teorileştirmelerdir.”

İZLEMEK İÇİN

Gelelim, sol kültürün belki en büyük belirleyicisine; daha önce sözünü ettiğim “büyük dâvâlar” içinde sadece bir tekini seçecek olsam işte budur diye parmağımı basacağım — ama tabii kendi başına, kendiliğindenliği içinde göremediğimiz, solun onyıllar boyu ancak Marksizm içinden, Marksizm aracılığıyla görebildiği, bugün bile bu paradigmanın dışına çıkmanın (çıkmasının) çok zor olduğu — Büyük Fransız Devrimine.

Nedir mesele; nedendir, neredendir “büyük”lüğü, benzersizliği, olağanüstülüğü? Kısmen, çok önemli bir anlamda ilk olmasıdır. Kısmen beklenmedik, faillerini de şaşırtacak derecede sürprizli ve hiç tasarlanmamış, hazırlanmamış, programlanmamış çıkagelişidir. Kısmen toplumsal etkisi ve sarsıntısının derinliğidir. Kısmen uluslararasılaşmasıdır. Kısmen de beslediği, yol açtığı teorileştirmeler, hattâ aşırı-teorileştirmelerdir.

Birincisinden başlayalım; mutlak anlamda ilk devrim değildir kuşkusuz, çünkü daha önce 1640-1648 İngiliz İç Savaşı ve 1775-1783 Amerikan Bağımsızlık Savaşı söz konusudur. Ne ki bunlar daha çok kendi ülkeleriyle sınırlı kaldı, enternasyonalize olmadı, biri Manş Denizini ve diğeri Atlas Okyanusunu aşıp Avrupa’ya vuran tsunami’ler yaratmadı. Dolayısıyla 18. yüzyıl boyunca Fransa ve bütün Avrupa, monarşilerin, aristokrasilerin ve Kilisenin baskıcı, durgun, durağan egemenliğinde kaldı. Derken 1789 patlak verdi. Tabii sıfırdan çıkagelmedi; Harvard’dan emekli Ortaçağ tarihçisi Thomas Bisson’ın yıllar önce “feodal devrim” tartışmaları bağlamında dediği gibi, “kolay değildir, devamlılığa karşı tavır almak tarihte” (one does not bet safely against continuity in history). Yani hemen her şey gibi Fransız Devriminin de bir arkaplanı vardı kuşkusuz. Binbir yarı-feodal ayrıcalık ve bağımlılıkla kuşatılmış köylüler eziliyor ve sömürülüyor; ruhbanlar ve soylular hiç vergi ödemezken, kronik iflâs halindeki krallığın artan nakit ihtiyacını karşılama yükü, zamanın karikatürlerine de yansıdığı gibi, hemen tamamen Üçüncü Tabaka’nın (Tiers-Ètat) sırtına biniyordu.

Bu koşullarda kıyamet, XVI. Louis’nin yeni vergiler koymasına meşruiyet kazandırmak amacıyla, Ortaçağ kalıntısı bir parlamento demek olan Etats Généraux’yu toplamasıyla koptu. Sırf dayatma boyutuyla değil, temsil ve direnme olanağı nedeniyle de koptu: Üçüncü Tabaka’nın Aydınlanmacı reformcuları, o külüstür Tabakalar Meclisi’nin toplanması sayesinde kamusal alana, siyaset sahnesine çıkabildi. Üç tabakanın temsilcileri ayrı ayrı değil birlikte toplansın ve her delegenin bir oyu olsun talebiyle birlikte, kimsenin tahmin etmediği, bu tartışmayı da aşan bir şey oldu: Bütün hava değişti, dil değişti, itaat ve hürmet törenselliği değişti. Vatandaşlar kralı takmamaya, yüzyılların secde ve biat geleneğini terketmeye başladı. Arkası “1789 Günleri”yle çorap söküğü gibi geldi: 20 Haziran Tenis Kortu Yemini, 14 Temmuz Bastille’in zaptı, 4-5 Ağustos “feodal sistem”in (bütün derebeylik ayrıcalıklarının) ilgası, 26 Ağustos İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi, 5 Ekim Kadınların Versailles’a Yürüyüşü (ve kralı Paris’te, bir bakıma göz hapsinde ikamete mecbur etmeleri). Ulusal Kurucu Meclisi kavrayan ateşli heyecanla birlikte, Paris’in sansculotte denen baldırıçıplakları da sokağa döküldü. Avam halk gökyüzünü fethetti; tanrısal kabul edilen nizam-ı âlem çöktü; ayaklar baş, başlar ayak oldu.

Yukarıdaki dönem tablolarına bir bakınız. İlkinde, Bastille’in kentin üzerinde tehditkâr bir heyûla gibi yükselen surları, resmin alt tarafındaki silâhlı kalabalık tarafından fethediliyor. İkincisinde, kaleye doluşanlar her yere giriyor, bazıları çok yaşlı mahkûmları kurtarıyor, orada burada iskeletler keşfediyor. Üçüncüsü bir gravür. Muzaffer milisler, muhafız komutanı ve yardımcısının kestikleri kafalarını mızraklara geçirip Paris sokaklarında dolaştırıyor.

İşte bunlar girdi Fransız Devrimiyle, solun kültür serüvenine. Kitleler girdi, sokak girdi, barikatlar girdi, aşağıdancılık girdi. Ayaklanmacılık girdi. Aydınlanma ile gelen İtiraz, 1789’da Ayaklanma ile bütünlendi. Devrim kendi Romantizmini yarattı. Bundan böyle, halk her zaman haklıdır, isyan her zaman haklıdır, devrimci şiddet her zaman haklıdır sayıldı. 

- Advertisment -