Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Sözcüsü Talal Silo, 15 Kasım günü Cerablus’da Cerablus’da kendisine bağlı bir grup SDG savaşçısıyla birlikte saf değiştirerek Özgür Suriye Ordusu’na sığındı. Silo, MİT tarafından Türkiye’ye getirilerek sorguya alındı. 15 gün boyunca MİT’in özel olarak oluşturulan sorgu ekibi tarafından sorgulandı.
Silo’nun Türkiye’ye getirilmesine Kürt camiası ilginç tepkiler verdi. YPG, Silo’nun saygı duyulan bir komutan olduğunu, saflardan ayrıldığından haberdar olduklarını belirtti; ardından sessizliğe büründü. PKK’den konuya dair herhangi bir değerlendirme gelmedi. Barzani’ye yakın basın çevreleri, her zamanki klasik değerlendirmelerini yaptı: Silo MİT’in adamı.
Amerika ise Silo’ya en fazla ilgi gösteren ülke oldu. Doğrudan resmi kaynaklardan bir açıklama gelmedi. Ancak Amberin Zaman üzerinden ilginç veriler paylaşıldı. Amberin Zaman, Amerikan istihbarat servislerinin ve Pentagon’un sık sık bilgilendirdiği bir gazeteci. Peşpeşe attığı tweet’lerle Silo’nun Fırat Kalkanı’nda kalan ailesinin tehdit edilmesi suretiyle teslim alındığını ifade etti. Ankara’da, Zaman’a bilgi akışı sağlanmasının, Silo’nun vereceği bilgilerin doğruluk derecesini itibarsızlaştırma amaçlı olduğu değerlendiriliyor.
Silo kimin adamı?
Talal Silo MİT sorgusunun tamamlanmasından sonra Anadolu Ajansı’na da konuştu. Türk medyasının hak ettiği değeri vermediği röportajda Silo, Amerika ile PKK’nin Suriye’de gerçekleştirdiği işbirliğine ayna tutuyor; kamuoyunun merak ettiği pek çok konuya da şüpheye mahal bırakmayacak şekilde açıklık getiriyor.
Tam burada şu soru akla gelebilir: Biz Talal’a neden itibar edelim? İtibar edelim, çünkü Talal öyle sıradan biri değil. Üstelik, Barzani’ye yakın basın çevrelerinin yaptığı kara propagandanın aksine, MİT’in değil CIA’in adamı. Adamıydı. MİT’in Talal’ı CIA karargâhından çekip çıkarması, hangi açıdan bakılırsa bakılsın büyük bir istihbarat başarısı.
Silo’nun verdiği bilgilere bakıldığında şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Amerika, Suriye’de PKK-PYD-YPG-SDG koordinasyonuna dayalı, son derece işlevli bir mekanizma kurmuş. Mekanizmanın bütünsel adını da SDG koymuş. Böylece dış kamuoyuna “biz PKK ile değil SDG ile işbirliği yapıyoruz” diyebilmiş.
Ama arka planda PKK ile ilişki kurmuş ve geliştirmiş. Hattâ PKK’nin YPG-PYD-SDG üzerindeki hegemonyasına ses çıkarmadığı gibi, YPG-PYD-SDG üzerinde PKK hegemonyası kuran üst düzey örgüt yöneticilerine hayat güvencesi sağlamış. Nitekim ABD, YPG yöneticilerinden çok PKK yöneticileriyle mesai yapmış; işleri de YPG yetkilileri yerine PKK yöneticileri üzerinden halletmiş. Zaten pek çok görüşmede alınan kararlar da Kandil’e onaylatıldıktan sonra yürürlüğe konmuş. Ancak Amerika hiçbir zaman “ne işi var Kandil’in, Kandil ne karışıyor” dememiş. PKK ile SDG-ABD arasındaki ilişkileri, örgütsel hiyerarşiyi isim isim gözler önüne seren Silo’ya göre, SDG tamamen dışarıya karşı oynanan bir tiyatrodan ibaret.
Talal Silo Amerikalı yetkililerin YPG ile neler konuştuğunu da ilk kez açıklıyor. Bu konu Türkiye’de büyük merak konusuydu. Bilebildiğim kadarıyla Amerikalıların YPG’lilerle diyaloğuna dair ilk kez bu kadar veri kamuoyuna ulaşıyor.
Silo’ya göre, Amerika’nın amacı Suriye’nin kuzeyinde Akdeniz’le buluşacak bir kuşak oluşturmak. Proje, ABD’nin PKK’yi amaçları doğrultusunda yönlendirmesi için ortaya atılmış. Her defasında da “işte hedef, koş… az kaldı, ulaşacaksınız” oyununa dönüştürülmüş.
Nitekim Deyrizor’da da böyle olmuş. ABD “Deyrizor’u ele geçirirseniz Akdeniz’e açılma noktası olabilir” vaadinde bulunmuş. Bunun üzerine YPG, Deyrizor’u alma operasyonu başlatmış. Ancak Deyrizor’da amaca ulaşılmasına rağmen, Afrin konusunda hiçbir zaman kesin bir güvence verilmemiş.
Petrol ve PKK
Aslında Talal Silo’nun söyledikleri arasında bizi şaşırtacak yeni bir şey yok. Ancak ilk kez, sahada görev almış bir isim üzerinden çok net, çok somut bilgi ve veriler geliyor. Benim gelen bu bilgi ve veriler içinde en çok şaşırdığım, Amerika’nın PKK’ye Suriye’de petrol üzerinden inanılmaz bir ekonomik avantaj sunması.
Silo’nun açıklamalarına göre, PKK 2012’de Rimeyland petrol kuyularını ele geçirdikten sonra IŞİD kontrolündeki bölgeler üzerinden petrol ihraç etti. Sonra bu petrol rejime satıldı. Tüm petrol işleri ve paralarını organize eden, Ali Şeyr isimli bir örgüt militanı. Sistem şöyle dönüyor: PKK, petrolden elde ettiği paraları Lübnan’da örgüt üyelerine ait hesaplara yatırıyor. Sonra bu paralar Avrupa’daki bankalara aktarılıyor. Silo, petrolde dönen paranın çok büyük olduğunu, her gün yüzlerce tankerin petrol satışı yaptığını söylüyor.
Silo’nun verdiği bilgilerden sonra, Amerika’nın PKK ile ilişkilerini inkâr etmesinin, biz PKK’ye değil SDG’ye destek sunuyoruz demesinin iler tutar bir yanı kalmadı.