20 metre…

 

30 yaşlarında ekmeğini yeşil sahalardan kazanan genç adam, taraftarının isteği üzerine bir polisle birlikte el ele yürüyerek orta sahaya kadar gelir. Orta sahada taraftarlar alkışlar genç adamla polisi. Sahanın her yerinde kramponun izi olan genç adamın gözlerinde derin bir acı ve elem vardır. 30 saniye süren o anı şöyle anlatır: “ Taraftarımız istedi.  Ben de polis arkadaşımızı oraya götürürken elim ayağım boşaldı. Gidemedim oraya kadar. Üzgündük. Böyle durumlarda ne yaparsanız boş. Hayatımın en uzun mesafesiydi belki de o 20 metre.”   

 

Yer Türk Telekom Arena. Galatasaray ile Gaziantep karşılaşıyor. Maç öncesi, sırası ve sonrasında yaşananlar Simon Cuper’in yazdığı kitabın ismi gibi: ‘Futbol asla sadece futbol değildir.’ sözünü hatırlattı bizlere.  Maçtan yaklaşık 20 saat önce yaşanan acının gölgesinde oynandı maç. Her şeyin durduğu, anlamsız olduğu bir anda işte o meşin yuvarlağın etrafında birleşen insanlara şahit olduk. Beşiktaş ve Bursaspor maçı sonrası güvenliği sağlamak için bekletilen Çevik Kuvvet’e yönelik alçakça saldırı sonrası Türk Telekom Arena’da olduğu gibi başka stat ve maçlarda da saldırı lanetlendi. Farklı renklere gönül veren insanların, bu alçakça katliam karşısında tek yürek olduklarına tanık olduk. Renkler ne olursa olsun insanlığın yanında yer almaktır bu. Acıyı ortaklaştırmaktır. Katilin kim olduğunu, amacını sorgulamadan, tek bir yürek olarak terörü lanetlemektir bu.

 

Taraftarın isteği üzerine genç polisi orta sahaya kadar getiren ve alkışlatan kişi Galatasaray kaptanı Selçuk İnan’dı. Futbol hayatı boyunca o taraftar önünde sayısız zaferler kazanmış, hüzünler yaşamış ve bütün yaşamını ayaklarının gücüyle güzelleştirmiş Selçuk, orta sahaya kadar zor yürüyebilmişti. Onu, kendi nitelendirmesiyle ‘Hayatının en zor 20 metresini’ yürütemeyen de 44 insanımızın katledilmesiydi. 30’larını yaşayan Selçuk’tan çok genç insanlar katledildi cumartesi gecesi. Çoğu 20 yaşlarında olan 36 polis ve 8 sivili kaybettik bu alçak saldırıda. Buna değil Selçuk’un koşuya alışık ayakları, vicdanı olan hiçbir ayak dayanmaz.  Onun da ayakları boşaldı işte.

 

Ölümün, öldürmenin kutsandığı; katillerin senin, benim gibi ayrıma sokulduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Cumartesi gecesi de böyle oldu. Daha neyin ne olduğunu anlamadan, maçın güvenliği için saatlerce orada duran polislere yapılan saldırıya sevinenleri gördük. Ya da onun üzerinden siyaset yapanları. Ne de olsa ‘cici katillerimiz’ vardı bizim, her koşulda vicdanlıymış gibi yaparak akladığımız. Ayrım yapmadan katile katil diyebilmek önemliydi ve dün gece Telekom Arena ve diğer statlarda bu yaşandı. Bundan sonra kimse vicdanı ambalaj yaparak ‘ama’lara sığınamaz. Öldürmenin hiçbir haklı gerekçesi olmadığı gibi, Cumartesi gecesi yaşananları hiçbir ‘ama’ haklı kılamaz. Şairin dediği gibi: ‘Bir yangın ormanında büyüyen” genç fidanlarımız katledildi o gece.

 

Futbol, dünyada olduğu gibi ülkemizin de en değerli oyunu. Sokak aralarında sadece topun peşinden koşmazsın, hayatı öğrenirsin. Paylaşmayı, kavgayı, arkadaşından destek almayı, omuz omuza vermeyi öğrenirsin. Kıran kırana maç yaptığın rakibinin maç sonunda elini sıkmayı da öğrenirsin.  Ve futbol, sadece topun peşinden koşulan bir oyun değildir. Hayatın var olan her şeyini yaşarsın bir maç süresince. Hepsinin ayrı bir hikâyesi vardır çünkü. Sinemacı olsaydım; Selçuk’un o 20 metresini film yapardım. Yitip giden genç fidanlarımıza ithaf ederdim. Bakarsın bu işle ilgilenen biri yapar.  Selçuk, o 20 metreyi yürürken ayakları boşalsa da yalnız değildi.  Hem ne der Liverpol tribünlerinden dünyaya yayılan slogan: “Asla Yalnız Yürümeyeceksin!”  Acıyı ortak bilen herkesin başı sağ olsun.

- Advertisment -