7 Haziran seçimlerine doğru giderken muhalefet partilerinin ortak bir siyasi hedefte birleştiğini görüyoruz. Bu da bize birbirinden farklı, hatta birbirine karşı partilerin yan yana gelmesini anlamak bakımından önemli bir fırsat sunuyor.
30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerinde CHP-Cemaat-MHP birlikteliği dikkat çekiciydi; HDP uzun süre bu siyasi kamplaşmaya mesafeli durdu. Ancak 7 Haziran seçimleri yaklaşırken Kürt siyaseti de bu ittifaka dâhil oldu.
Gezi olayları ve 17 Aralık süreci, CHP-Cemaat-MHP arasındaki farklılıkları ortadan kaldıran, birbirlerine yakınlaşmalarını sağlayan bir işlev gördü. Medya mühendisliğiyle bu siyasi yapıların tabanları arasındaki mesafeler ortadan kaldırıldı; CHP ile Cemaat arasındaki duvarlar bir gecede yıkıldı; MHP ile CHP arasındaki karşıtlıklar bir anda ortadan kalktı. Karşıtlıklar bu kez iktidar ile toplum arasına dikilmeye çalışıldı.
* * *
Siyasi partilerin iktidara karşı yan yana gelmesi veya birleşmesi kuşkusuz anlaşılmaz değil. Nitekim CHP ve MHP, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tek aday üzerinde uzlaşarak Tayyip Erdoğan'ın karşısına çıktı. Ancak CHP-MHP ittifakının görünmeyen diğer ortağı "paralel devlet" yapılanmasıydı. Ve bu durum, ittifaka kuşkuyla bakılmasını ve hatta bu ittifakın meşruiyetinin sorgulanmasını getirdi.
Ancak bu ittifak, 7 Haziran seçimleri öncesi daha da genişledi; CHP-Cemaat-MHP'nin oluşturduğu ve aynı hedefleri gözeten muhalefet blokuna HDP de katıldı. HDP'nin bu ittifaka kabulü Gezi ve 17 Aralık'takine benzer bir psikolojik süreçten geçtikten sonra mümkün oldu. Kobani olayları üzerinden AK Parti'nin Kürt düşmanı IŞİD'i desteklediği propagandası, HDP tabanının siyasi düşmanlarıyla yan yana gelmesini rasyonelleştirme işlevi gördü. AK Parti hükümetine ve özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı üretilen nefret söylemiyle, Kürt inkârının siyasi temsilcisi CHP ve Cemaat ile ortak hareket edilmesi meşrulaştırıldı. Duygusal bir yakınlık kurmadan, siyasal bir ortaklık oluşturmak mümkün değil; Gezi, 17 Aralık darbesi ve Kobani olayları CHP, Cemaat ve HDP arasında duygusal ortaklığın kurulmasını sağlayan ve siyasal ortaklığın temelini oluşturan süreçler oldu.
* * *
Oysa bu partiler, AK Parti’yi engellemeye çalışırken yeni Türkiye'nin karşısına dikilmeyebilirlerdi. CHP, Cemaat'e sarılarak toplumu denizin dibine çekmeye çalışmayabilir; HDP de Erdoğan düşmanlığına sarılarak barış sürecini rayından çıkarmayabilirdi. Siyasi yapılar arasında kurulan ittifakların bir ülkenin geleceğini mahvetmeye dönüşmemesi gerekirdi.
Ne var ki seçim öncesi sağlanan bu geniş koalisyon, AK Parti'yi zayıflatma yerine daha da güçlendirdi. AK Parti, tek başına yeni Türkiye'nin aktörü haline geldi. Muhalif gruplar AK Parti'ye karşı birleşirken, toplumsal dinamikler giderek daha fazla "yeni"yi temsil eden iktidar partisinin arkasına geçiyor. Bu gerçeğin 8 Haziran'da daha iyi görüleceğine inanıyorum.