Türkiye ırk birliğini esas alan ‘tek millet’ anlayışından ‘mülti-kültürel’ topluma doğru hızla yol alıyor. Bu ülkede Kürtlerin özgürlük mücadelesi sayesinde ırkı, dini, dili, mezhebi ne olursa olsun herkesin eşit olacağı ve ‘demokratik ulusun’ kurulacağı bir geçiş süreci yaşanıyor.
Ötekileştiren ve inkar eden tekçi ‘milli kültür’den, mülti-kültüre geçişin hızlandığı bu süreçte yapılan 7 Haziran seçimleri, ortaya çıkardığı çarpıcı sonuçları açısından yeni bir Türkiye’nin eşiğinde olduğumuzu gösteriyor.
Geçiş döneminin ortaya çıkardığı paradoks ve problemlere; ürettiği çatışma ve krizlere rağmen 7 Haziran seçimleri bu açıdan umut vaat ediyor.
Eskinin özneleri ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar; kim hangi kirli planı yaparsa yapsın ve hangi ahlaksız tuzağı kurarsa kursun, eskiye dönüşün artık imkanı bulunmuyor.
Irkçılığa; inkar ve imhaya dayanan eski Türkiye’nin üzerinde kurulduğu iç ve dış bütün dengeler yıkılmış ve tasfiye olma sürecine girmiştir.
Yeni Türkiye’nin temelleriyse her geçen gün biraz daha yükseliyor. Yükselen temellerin üzerinde de Türk-Kürt ve devamında bütün ezilenlerin özgür ve mutlu olacağı yeni bir gelecek inşa ediliyor.
Kürtlerin özgürlük mücadelesi bu temelin en hassas noktasında duruyor. Türkiye’nin yeniden yapılanmasının merkezinde bu ülkenin ‘yükselen gücü’ Kürtler yer alıyor.
7 Haziran seçimleri bu gerçeği bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Öte yandan seçim sonuçları yeni gelecek inşa edilinceye kadar halklarımızın diken üzerinde yaşayacağına ve kaotik çalkantılarla karşı karşıya kalacağına da işaret ediyor.
Zira hayat, nesnel sürece uygun bir siyasetin temellerini atmış ve buna uygun bir siyasetçi tipi için zemin yaratmış olsa da yeni özneler buna uygun davran(a)mıyor.
HDP ile AKP aralarındaki çelişki ve çatışmaları çözemiyor. Bunlar eski alışkanlıkları ve karşıtlık siyasetini aşamıyorlar.
Hal böyle olunca da geleceği birlikte inşa etmek yerine, birbirlerini bastırmaya ve darbelemeye çalışıyorlar.
Bunun sonuç vermeyeceğini, birinin kaybettiği yerde ötekinin kazanamayacağını görmek gerekiyor.
Yeni döneminin iki temel aktörü olan Kürtlerle İslamcılar ya birlikte kazanacaklar, ya da — 100 yıl öncesinde olduğu gibi — birlikte kaybedeceklerdir.
Bu iki aktör arasında sürdürülen Çözüm Süreci bu nedenle hayati önemdedir. Nesnel süreç halklarımızın özgür ve eşit geleceği açısından tarafları buna mecbur etmiştir.
Süreç, özgürlük, eşitlik, kardeşlik ekseninde yaşanacak gönüllü birliktelik için bu iki dinamiğe ağır sorumluluklar yüklemiştir.
Bundan kaçış mümkün görünmemektedir.
Dolayısıyla hem HDP’nin hem de AKP’nin yeni bir değerlendirme yapması ve Çözüm Süreci ekseninde uzlaşması ve bizi demokratik bir Türkiye’ye götürecek olan yeni anayasayı birlikte yapması gerekiyor.
Aksi durumda yeni krizler kaçınılmaz görünüyor.
Yeri gelmişken elbette HDP’yi seçim zaferinden ötürü kutlamak gerekiyor.
HDP’nin seçim zaferin arkasında yatan temel nedenin Kobani direnişi olduğu biliniyor. Bütün siyasal gözlemciler de zaten buna dikkat çekiyor.
Kobani’deki destansı direniş HDP’yi zafere, AKP’yi yenilgiye sürüklemiştir.
Rojava’da Kürtlerin özyönetime sahip olmasına karşı çıkan AKP Hükümeti, Kobani tehdit altındayken Kürtlerin yanında değil, karşısında yer almıştır.
Dönemin başbakanı Erdoğan dışlayan ve aşağılayan tavrıyla Kürtlerin kalbini kırmış, öfkesini arttırmıştır.
Yetmemiş, Dolmabahçe mutakabatını reddetmiş, İmralı’daki masayı devirmiş ve Öcalan’a tecrit uygulamıştır.
Bütün bunlara bir de seçim sürecinde HDP’ye yapılan saldırılar eklenmiştir. Özellikle Diyarbakır’daki kitlesel katliam girişimi Kürtlerde infial etkisi yaratmıştır.
Kürt halkı bunların rövanşını 7 Haziran’da almıştır.
Kobani’ye ve Çözüm Süreci’ne yaklaşımından ötürü AKP’ye ve Erdoğan’a ağır bir fatura çıkarmıştır.
AKP’nin ve Erdoğan’ın bunun muhasebesini yapması ve olanlardan ders çıkarması gerekiyor.
Aynı şekilde HDP’nin AKP’ye kapıları kapatan tavrından vazgeçmesi; siyasetin normalleşmesi ve geleceğin inşası için hükümeti demokratik açılıma zorlaması gerekiyor.
Bazı çevrelerdeki Erdoğan ve AKP karşıtlığının altında Öcalan ve Çözüm Süreci’ne olan karşıtlığın yattığı biliniyor.
Gülen Cemaati ve merkez medya Oslo’dan beri Çözüm Süreci’ni bu yüzden sabote etmeye çalışıyor.
Cemaat ve eski Türkiye’nin özneleri Erdoğan’a daha çok Öcalan’la İmralı sürecini başlattığı için karşı çıkıyorlar. Bu yüzden kaos çıksın istiyorlar.
PKK lideri bu gerçeği daha önce görmüş ve Kürt siyasetini uyarmıştır.
Cemaat ile AKP arasında çatışmanın Kürt meselesinden kaynaklandığını söyleyen Öcalan, birçok kez, ‘Erdoğan’la birlikte beni de tasfiye etmek istiyorlar’ demiştir.
Dolayısıyla dikkat etmek gerekiyor.
HDP, demokratik ve özgürlükçü yeni Türkiye’nin temel öznesidir.
Nesnel süreç ona bu görevi vermiştir. Siyasetin normalleşmesi, bu ülkenin özgürleşmesi ve uluslararası demokratik toplumla bütünleşmesi açısından HDP’nin bu misyonu önemlidir.
Yoksa bazıların yönlendirmeye çalıştığı gibi HDP sadece Erdoğan karşıtlarının kümelendiği bir parti değildir ve olmamalıdır.
Son olarak; Türkiye başdöndürücü bir değişim ve dönüşüm süreci yaşıyor. Buna da Kürt halkı öncülük ediyor. Bu yüzden kendi payına düşeni de alıyor.
Bunun ilerletilmesi; yeni bir siyasal sistemin inşa edilmesi gerekiyor.
Bunun da yolu Çözüm Süreci’ni ilerletmekten ve yeni anayasayı hayata geçirmekten geçiyor.
Hükümetin süreci gecikmeden canlandırması; İzleme Kurulu’nu kurması, İmralı’daki tecridi kaldırması ve müzakerelere başlaması gerekiyor.
Aynı şekilde PKK’nin de Barış Kongresi’ni toplaması, savaşı sonlandırması ve geleceğin inşasına katılması gerekiyor.
7 Haziran seçimlerinden çıkan sonuç bunu zorunlu kılıyor…