PYD lideri Salih Müslim, bu ayın ilk haftasında sürpriz olarak nitelendirilebilecek bir demeç verdi; “Rakka operasyonundan sonra Türkiye ile ABD Kuzey Suriye için anlaşacak” dedi.
Demeci izleyen günlerde ABD’nin Adana Konsolosluğu yetkilileri, bölgedeki sivil toplum örgütü temsilcileri, kanaat önderleri ve siyasi aktörlerle çok yaygın ve kapsamlı bir görüşme trafiği başlattı. Adana Konsolosu Linda Stuart Specht, hükümeti de dinlemek istediklerini, ancak hükümetin kendilerini kabul etmediğini belirtti.
Gelişmeleri daha heyecanlı hale getiren ilginç “hamle” Amberin Zaman’dan geldi. Zaman, Oslo benzeri bir sürecin yeniden başlatılması için Oslo aktörlerinin taraflarla görüşmeye başladığını iddia etti.
ABD Kürt sorununda yeni bir insiyatif geliştirmek istiyor. Çünkü kendi çıkarları açısından, Kürt sorununun çözümsüz kalması artık sürdürülebilir değil.
Türkiye engelini aşabilmek
ABD, Kuzey Suriye problemi ortaya çıkıncaya kadar Türkiye’deki çatışmalardan yarar elde edebiliyordu. Çünkü Türkiye, destek için büyük bir iştahla ABD’nin kapısını çalıyordu. ABD de “PKK yardımı” karşılığı istediğini alabiliyordu.
Ancak çatışmalar artık benzer bir sonuç doğurmuyor. Türkiye, çatışmalı bir ortamda artık ABD’ye sığınmak yerine yeni ittifak eksenlerine yaslanıyor. Amerika da artık Türkiye’den ziyade Kürtlerle stratejik ortaklık ilişkisi kuruyor.
Bir de şu realite var: Amerika Türkiye’yi istikrarsızlaştırarak zorla yanına almanın mümkün olamayacağını gördü. Bu yüzden Türkiye’yi istikrarlaştırıp gönüllü olarak yanına almada karar kılmış olabilir.
Amerika’nın Kürt sorununda Türkiye’yi memnun etme arayışının temelinde, geçen yazımda da ifade ettiğim gibi, Doğu Akdeniz var. ABD’nin küresel dengeleri etkileyecek bu coğrafyada istediğini elde edebilmek için Kuzey Suriye’ye istediği nizamı vermesi, bunun için de Türkiye engelini aşması gerekiyor.
PKK silah bıraksın, PJAK’a katılsın
Halihazırda ABD’nin Türkiye’nin önüne koyduğu, biri resmi diğeri gayri resmi olmak üzere iki öneri var. İlk öneri zaten 2007 yılından itibaren bilinen ama bir türlü pratikleştirilemeyen bir niyete dayanıyor. Özünü Bush yönetiminin şekillendirdiği bu öneri, PKK liderlerine suikast düzenlenmesi esasına dayanıyor. Öneri ABD Savunma Bakanı James Mattis’in son Ankara ziyaretinde bir kez daha masaya getirildi. Mattis gibi bir askeri strateji dehasının, Türk güvenlik elitinin bu öneriyi tebessümle karşılayacağını tahmin etmemesi mümkün değil.
O yüzden Amerika’nın Kürt sorunu çözümünde gündeme getirdiği resmi öneriye değil, resmi öneriyle birlikte oyun kurma elastikiyeti sağlayan gayri resmi öneriye bakmak ve odaklanmak gerekir. Bazı aktörler, kanaat önderleri ve istihbarat kanalları üzerinden Ankara’ya “hissettirilen” gayri resmi öneri şu:
“Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki oluşumu kabul etsin. PKK’ye verilecek bu tatmin edici ödül karşılığı, biz de Türkiye’de silah bırakması için PKK üzerinde etkili olmaya çalışalım. Türkiye’de faaliyet yürüten HPG de, silah bırakıp Türkiye’ye gelmek yerine kendini lağvederek örgütün İran kolu olan PJAK’a dahil olsun. İmralı da bu yönde teşviklerde bulunsun.”
Peki, PKK yönetimi bu öneriye “hayır” derse ne olacak? Amerikalılar ona da şöyle bir çözüm öneriyorlar: "Birlikte, bu öneriye karşı çıkacak PKK liderlerini etkisiz kılıp tasfiye edecek yol ve yöntemler arayalım. Böylesi bir ihtimal PKK-PYD ayrışmasına da imkan sunar."
Kaygılar ve fırsatlar
Henüz net olmamakla birlikte ABD’nin PKK’nin Türkiye’de silah bırakma şartına bağladığı Kuzey Suriye oluşumu üç bölge, altı kanton esasına dayanıyor ve şu anlama geliyor: Kobani’den Afrin’e, Türkiye sınırı boyunca bir KCK-PYD koridoru oluşacak.
Bu öneri Ankara’nın koridor kaygılarını giderecek gibi görünmüyor, çünkü böyle bir yapılanma Türkiye için kuşatma ve içeriyi etkileme sonuçları da yaratabilir.
Ancak Ankara, kendi içinde özerk, birleştirilmemiş üç kanton esaslı bir yapılanmaya, Türkiye’ye güvenlik ve asayiş etkisi sıfıra inmek kaydıyla evet diyebilir. En azından hava bu yönde.
Gene de, Kuzey Suriye hattının ne şekilde yapılandırılacağı, bu yapılandırılmada kimin eğemen kılınacağı ABD ile Türkiye arasında henüz netleştirilmediği için, proje henüz Ankara’da olumlu bir yanıt bulabilmiş değil.
Projenin önünde çok ciddi bir psikolojik engel daha var. Ankara PKK’ye güvenmiyor. Çünkü defalarca müzakere masasına oturttuğu PKK’nin, her seferinde “fırsatçılık” yaparak masadan kalktığını düşünüyor. Bu durum Ankara üzerinde travma etkisi yaratmış görünüyor. Ankara, yarın öbür gün ortaya çıkacak yeni bir “fırsat”ta PKK’nin yeniden aynı tutumu takınmayacağından emin olmak istiyor, ama olamıyor.
Ayrıca, Amerika'nın gayri resmi önerisini zaman kazanmak için yeni bir taktik olarak tanımlayan; “PKK askeri müzakere yöntemini deneyerek sonuç elde etme yoluna başvurdu; o zaman sonuçlarına da katlansın” diye düşünen pek çok insan var, güvenlik bürokrasisi içinde.
Ben Kürt sorununda yaşadığımız günleri, havalanmak üzere olan kuşların yarattığı kaosa benzetiyorum. Kaosun düzene evrilmesini güç dengeleri belirleyecek.