Karşılaştığımız saldırının büyüklüğü ve karmaşıklığı ortada. Çözümün kolay olmadığı da açık. İktidara yakın bazı çevrelerde, bu tablonun yarattığı gerilim içinde, tepkisel ve öfkeli yaklaşımlar dikkat çekiyor. Son günlerde, Batı'yı hedef alan yorumlar, suçlamalar, yaygınlaşmış durumda. Bunların bir kısmı marjinal sayılabilse de, iktidar merkezlerinde de, yer yer benzer bir ruh halinin geliştiği söylenebilir. Batı, 15 Temmuz darbe girişiminde, sağlıklı bir tavır sergilemedi. Suriye'de, ABD’nin PYD'ye desteği, Türkiye'nin tepkisine rağmen, aynen devam ediyor. Batı merkezlerinde, yayın organlarında; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a karşı olumsuz tutum dikkat çekiyor. Buna benzer bir çok başka faktör, Türkiye-ABD ilişkisini zorluyor. Bir kesim, artık her türlü kötülüğün, patlama ve saldırıların sebebi olarak; Batı’yı (ve özellikle ABD'yi) görüyor. Öfkenin, tepkinin sınırları aşılmış bulunuyor.
Yüzümüz Batı’ya dönük
1960'lı ve 70'li yıllarda, sağcıların, solculara yönelik sloganlarından biri, "Amerika gitsin Rusya mı gelsin, Allahsız Komünistler" şeklindeydi. Şimdi ters yönde bir süreç yaşıyoruz: AK Parti iktidarı, ABD ile ilişkilerin bozulduğu oranda, Rusya ile yakınlaşıyor. Türkiye, tarihi olarak, yüzünü Batı'ya dönmüş bir ülkedir. Osmanlı'dan bu yana, bu yönelim değişmedi. Tabii, bu tercihin, Doğu'yla ilişkilerimizi zayıflatıcı etkileri de oldu. Kültürel kopuşlar, hala tartıştığımız ve çözümleyemediğimiz çelişkiler oluştu. Batı'yla olan iktisadi, kültürel, sosyal, siyasi ilişkilerimiz; şu güne dek, belli bir gerçeklik zemini üzerinde gelişti ve şekillendi. Türkiye'nin AB üyeliği, hala önemli bir eksen olarak önümüzde. Türkiye aynı zamanda bir NATO ülkesi. Üzerimizdeki çok yönlü basıncı, ABD ile ilişkileri daha da gererek aşabilir miyiz? Bunu gerçekçi bulamıyorum… Eleştirmek evet… Peki, düşmanlaştırmanın, gerçek dışı hayali komploları topluma enjekte etmenin, kime nasıl bir faydası olabilir?