Tam 21 yıl olmuş onu kaybedeli. Bizlere veda eden dizelerini hatırladıkça yüreğim daralıyor. Utançla, hüzün birbirine karışıyor. Ahmet Kaya bize sesleniyor: “Nedir bu başımdaki felaket Kırk yıldır sefalette bu Ahmet Kefenimi alın dikin bir zahmet Gömün beni, gömün beni bir başıma Susamıyorum, susamıyorum Elimde değil susamıyorum” Ahmet Kaya’ya toplum olarak borçluyuz. Milyonların sevgisini kazanan, istisnasız ama’sız her kesimin hakkını savunan eşitlikçi bir sanatçıydı. Doğup büyüdüğü, sevgiyle bağlandığı ülkesinde onu barındırmadık.
Linç edilmesine seyirci kaldık. Ahmet, vatan özlemiyle Paris’te yaşamını yitirdi.16 Kasım 2000 tarihinde onu kaybedince ah vah ettik ama iş işten geçmişti. Orhan Pamuk’la onun için, bir şeyler yapmamız gerektiğini konuşmuştuk. Ama geç kaldık. Ahmet’in yüreği, yaşadığı haksızlıkları kaldıramadı.
Hakkında yazılan yalan yanlış haberleri okudukça daha bir kötü hissetti kendini. O da tıpkı Nazım Hikmet gibi, Yılmaz Güney gibi sürgünde yaşamını yitirdi. Paris’te Yılmaz Güney’in de yattığı ünlü Pere Lachaise mezarlığında yatıyor.
Zorlukları yara yara ilerledi
Adıyamanlı bir işçinin, bir Kürt’ün yoksul çocuğuydu. Ailesinin geçim sıkıntısı çekmesi nedeniyle 1972’de Malatya’dan İstanbul Kocamustafapaşa’ya göç ettiler ve okulu bırakmak zorunda kaldı. Bu dönemde büyük şehre taşınmanın ve alışmanın sıkıntılarını yaşadı. Bu sıkıntılarını şöyle dile getirmişti: “Onlarla konuşmuyordum; çünkü onlarla konuşamıyordum. Giyimleri başkaydı, konuşmaları başkaydı.
Onlar gibi konuşmaya çalışıyordum. Mesela terziye gidip onlar gibi pantolon diktirmeye filan başlamıştım. Terzinin yaptırdığı pantolonların üzerime uymadığını görüyordum. Onlara yakışıyordu bana yakışmıyordu.” İşportacılık yaptı, çeşitli işyerlerinde çıraklık yaptı. On altı yaşında yasa dışı afiş basmaktan hapse atıldı. Çözümü müzikte buldu. Gayreti, aykırı kişiliği, isyancı müziği onu adım adım kitlelerin sevgilisi haline getirdi.
Ben o genç Ahmet’i elinde bağlamasıyla değişik toplantılarda saz çalarken hatırlıyorum. Sonra dostluğumuz hep sürdü. Onun siyasi zekasını, yaratıcı yeteneğini, kitleleri kavrayan karizmasını, kendinden farklı düşünenlere yaklaşımını da… Şiddete karşı duruşunu da iyi biliyorum. Sevgili eşi Gülten’in, yine genç yaşlarda yitirdiğimiz değerli sanatçı Yusuf Hayaloğlu’nun Ahmet Kaya destanına katkılarını da unutmayalım.