Fransa'nın çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, yarı başkanlık sisteminin yürütme ile yasama arasında cumhurbaşkanının şahsında erkler birleşmesini öngören doğası gereği sahip olduğu "süper" yetkileri sonuna kadar kullanmaya kararlı görünüyor. Arkasına medya rüzgarını da alan Fransa’nın harika çocuğu, 3 Temmuz’da Versailles Sarayı’nda bir araya getirdiği 577 milletvekili ve 348 senatör önünde başkanlığındaki hükümetin rotasını çizdi.
Konuşmasında Fransızların kendisini cumhurbaşkanı seçerek “ileri giden ve iyimserlik ve umuduna kavuşmuş bir ülke için” tercih kullandığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Macron, yasama erkinin temsilcilerinin yüzüne karşı, gerçekleştirmek istediği reformların ilkinin 925 olan mevcut parlamenter sayısını üçte bir oranında azaltmak olduğunu söyledi. “Daha az sayıda üyeden oluşan ama imkânları arttırılmış, parlamenterlerin daha iyi eğitim almış, daha çok danışmanla çalıştığı”, özetle” daha iyi işleyen” bir yasama organı istediğini dile getirdi.
Ayrı tartışma konusu ama erkler ayrılığına ne kadar önem verdiğini Türkiye raporu ile bir kez daha ortaya koymuş olan Avrupa Parlamentosu’nun, buna karşılık “tek adam” yönetimlerinin adeta anayasal dayanağı olan Fransız yarı-başkanlık sisteminden ve cumhurbaşkanlarının bu tür kurumsal reformlarda bile görüş dikte etmesinden kaygı duymadığını bir kenara yazmakta yarar var.
Yeni terörle mücadele yasası
Demokrat olarak bizleri asıl kaygılandıran, Philippe hükümetinin yeni terörle mücadele yasa tasarısı. Uzun süredir kamuoyunda tartışılan bu tasarıyla, 13 Kasım Paris saldırıları akabinde ilan edilen, en son 1 Kasım’a kadar olmak üzere sürekli uzatılan ve Macron’un 3 Temmuz’da dediği gibi, bir daha uzatılmaması öngörülen Olağanüstü Hal’in (état d’urgence) özgürlükleri kısıtlayan hükümlerinin olağan hallerde de devam etmesi amaçlanıyor.
“Sonbaharda Olağanüstü Hal’in kaldırılarak Fransızlara özgürlüklerinin geri verileceğini” müjdeleyen Macron, 3 Temmuz’daki konuşmasında “bu özgürlüklerin güçlü bir demokrasinin varlığı için şart” olduğunu vurgulamıştı. Bu sözlere katılmamak mümkün değil ama Philippe hükümeti, elbette Macron’un bilgisi dahilinde, Olağanüstü Hal’in kalkmasını İçişleri Bakanı Gérard Collomb’un açıkladığı gibi yeni terörle mücadele yasasının sonbaharda çıkmasına bağlıyor.
Oysa Cumhurbaşkanı Macron 30 Haziran’da Elysée Sarayı’nda kabul ettiği, İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) ve Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) temsilcilerinin aralarında bulunduğu bir sivil toplum heyeti tarafından Olağanüstü Hal’in uzatılmasının, özellikle 6. maddesindeki özgürlükleri kısıtlayan hükümlerinin yasaya aktarılmasının riskleri konusunda uyarılmıştı. Bu toplantıdan sızan bilgilere göre Macron, idareye verilen olağanüstü yetkilerin kötüye kullanılması ve anayasal güvence altındaki bireysel özgürlüklerin kısıtlanması riskini dikkate almamış ve bunun bu konuda ilk ve son yasa olacağı hususunda ısrar etmişti.
Ne var ki İnsan Hakları heyetinin dile getirdiği riskler oldukça ciddi görünüyor. Nitekim Gérard Collomb tarafından açıklanan terörle mücadele yasa tasarısına göre, terör eyleminde bulunmalarından kuşkulanılan kişilerin, haklarında yargı soruşturması açılmadığı ve yargıç kararı alınmadığı halde kayıtlı oldukları mahallelerde zorunlu ikamete hatta elektronik kelepçe uygulamasına tabi tutulmaları söz konusu. Ayrıca Olağanüstü Hal’de bu kişilerin evlerinde “idari arama” (perquisition) yapılırken, yasa tasarısı “ziyaret ve el koyma” (visites et saisies) terimiyle idareye aynı yetkileri tanıyor.
'Zehirli hap'
Terörle mücadele yasa tasarısı hakkında “Zehirli Hap (Pilule empoisonnée)” benzetmesi, Hakların Savunucusu (Défenseur des droits) Jacques Toubon’a ait. 23 Temmuz 2008 tarihli anayasa değişikliğiyle 1958 Anayasası’na dâhil edilen “Hakların Savunucusu” bir anlamda “ombudsmanlık” işlevi görüyor. Hakların Savunucusu cumhurbaşkanı tarafından 6 yıllık bir süre için atanıyor. Bu görevi halen yürüten Jacques Toubon, 2014’te François Hollande tarafından atanmış, ılımlı sağa (RPR, UMP) mensup eski Adalet ve Kültür Bakanı.
Toubon, “zehirli hap” benzetmesini Philippe hükümetinin yasa tasarısını kabulünden sonra Le Monde’a verdiği mülâkatta yaptı. Hükümetin Olağanüstü Hal’e son vermek için bu yasa ile Olağanüstü Hal’in istisnai niteliğini “normal”, geçici karakterini de “daimî” hale getirmekte olduğuna dikkat çeken Toubon, yasanın güvenlik konusunda daha çok güvence veremeyeceği gibi, alınan önlemlerin istisnai ve geçici niteliğini kaldırarak hem Anayasa Konseyi hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde “kırılgan” hale geleceğini vurguluyor.
Aslında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) taraf ülkeler Olağanüstü Hal ilan ettikleri zaman 15. madde uyarınca Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ni, bu bağlamda “alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler” hakkında bilgilendirmek durumunda. Aynı şekilde bu önlemlerin yürürlükten kaldırıldığını ve AİHS’den kaynaklanan yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmeye başladığını Genel Sekreter’e bildirir. “Olağanüstü hallerde yükümlülükleri askıya alma” başlığını taşıyan bu madde bağlamında alınan önlemlerin normal durumlarda yürürlükte kalacak bir yasaya aktarılması, Fransa’yı AİHM önünde “kırılgan” bir durumda bırakmakla kalmayacak, ayrıca “AİHS’yi ihlal eden ülke” konumuna da düşürecek.
Toubon söz konusu söyleşisinde doğrudan AİHS’nin ihlalinden söz etmiyor. Buna karşılık, tasarının bir “novlangue” (gerçeği değiştirmeye yönelik dil) yaratarak ceza hukuku ilkelerini, “suç ve cezanın yasallığı, kesinliği ve öngörülebilirliğini" çiğnediğinin altını çiziyor. Yukarıda işaret edildiği gibi, tasarıda artık “perquisitions administratives” sözcüğü yok ama “ziyaret ve el koyma” (visites et saisies) terimi var. Benzer şekilde “zorunlu ikamete tabi tutma” (assignation à résidence) yerine “bireysel gözleme önlemi” (mesure individuelle de surveillance) terimleri kullanılıyor. Toubon’a göre bu bir “kandırmaca” ve yarattığı “flu bölge” ile sadece bir kuşku temelinde özgürlükleri kısıtlamaya yönelik önlemler alınmasına imkân tanıyor.
Özgürlükler aleyhine güvenlik yaklaşımı
Toubon bu yasa tasarısının kamuoyuna özgürlüğün değil güvenliğin daha öncelikli ve önemli olduğunu gösterdiğinin altını çiziyor. Yasa tasarısının Adalet Bakanlığı’na değil de İçişleri Bakanlığı’na verilmiş olmasının da bu yaklaşımı açıkça desteklediğini belirtiyor. Meclis ve Senato’daki görüşmelerde ve olası değişiklik önergelerinde son sözü İçişleri bürokrasisinin söyleyecek olmasının yasanın topal çıkacağının bir başka göstergesini oluşturduğuna dikkat çekiyor.
Toubon’a göre, toplumun geniş bir kesimince tartışılmadan, mesela Hakların Savunucusu olarak kendi görüşü alınmadan alelacele hazırlanan bu tasarının eninde sonunda özgürlüklerin kısıtlanmasının bedelinin güvenlik kazanımlarını karşılayıp karşılamadığı sorusunu gündeme getireceğine dikkat çekiyor. Toubon'un bu analizine katılmamak elde değil. Ancak eleştiriyi bu kadarla sınırlamak da yeterli değil. Çünkü Fransa herhangi bir ülke değil.
Fransa öncelikle Avrupa Birliği’nin iki motor ülkesinden biri. Demokrasi ve insan haklarını önceleyen ya da öyle olduğunu savunan AB’nin motorlarından birinin özgürlükler aleyhine güvenlik yaklaşımına doğru savrulması, bu yolda bir de AİHS yükümlülüklerinin arkasından dolanması diğer Birlik üyeleri, hatta aday ülkeler için hiç de iyi bir örnek oluşturmuyor.
Bu konu, AB’nin Fransa’dan kat be kat fazla terör saldırılarına ve bir de darbe girişimine maruz kalmış olan Türkiye’den taleplerini akla getiriyor ister istemez. Fransa, Olağanüstü Hal’i sürekli hale getirecek bir yasayı çıkarmaya hazırlanırken, Türkiye’den Olağanüstü Hal’e derhal son vermesini, vize serbestisi karşılığı terörle mücadele yasasında özgürlüklere ağırlık veren değişiklikler yapmasını beklemek ne doğru, ne de tutarlı.
Kaynak:AA