Demokrasiye Geçiş ( transición política) döneminin mimarlarından İspanya’nın en eski siyasi partisi Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) yönetimi içindeki görüş ayrılıkları Genel Sekreter Pedro Sánchez’in geçen Cuma günü görevinden istifa etmesine yol açarak siyasi krize dönüşmüş durumda. Krizin temelinde, partinin Sánchez döneminde yapılan iki genel seçimde ardı ardına tarihinin en kötü sonuçlarını alması var. Üstelik bu sonuçlar, ekonomik krizin acı faturasının Zapatero hükümetine çıkarıldığı, “tarihi bozgun” olarak nitelenen 20 Kasım 2011 genel seçimleri sonuçlarından daha kötü. Nitekim 350 sandalyeli Temsilciler Meclisi’nde 2011’de 110 milletvekili çıkarabilen PSOE’nin sandalye sayısı geçen 20 Aralıkta 90’a, 26 Haziran tekrar seçiminde ise 85’e düşmüş bulunuyor. Hem de siyasi rakibi ılımlı Sağ’daki Halkçı Parti (PP) oy ve sandalye sayısını biraz daha arttırırken.
Aslında bu tablo, ekonomik krizle birlikte siyaset arenasına giren sistem karşıtı aşırı Sol’daki Podemos ile reformcu liberal Ciutadans’ın (C’s) 20 Aralık 2015 seçimlerinde aldıkları oy ve sandalyelerle İspanyol demokrasinin temel özelliği olagelen iki partililiği (bipartidismo) yıkarak demokrasi tarihinde ilk kez yönetilebilirlik sorununa yol açmasından kaynaklanıyor. Hiçbir siyasi partinin salt çoğunluğa ulaşamadığı 20 Aralık seçimlerinden çıkan sonuçları, yol açtığı bu sorun nedeniyle Türkiye’nin 7 Haziran 2015 seçimlerinden çıkan siyasi tabloya benzetmek mümkün. Nitekim bu durumu “İspanya’nın 7 Haziranı” başlıklı yazımda değerlendirmiştim. (https://www.serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/ispanyanin-7-hazirani-651886)
Sánchez’i istifaya kadar götüren nedenlerin başında 20 Aralıktan bu yana izlediği stratejinin iflası ve parti içinde yol açtığı rahatsızlık geliyor. Bir yerde “PP’siz hükümet modeli” olarak özetlenebilecek bu strateji, birbirine benzemeyen siyasi partilerin (PP’ye karşı) bir araya gelmeleri temeline dayanıyor. Ama işte sorun tam buradan başlıyor. Özünde Katalan partisi olan liberal C’s, ılımlı Sağ’daki PP gibi mevcut özerklik sistemini, PSOE ise bu sistemin ufak tefek değişikliklerle federal bir nitelik kazanmasını savunurken, Podemos ’un Katalan ve Bask ayrılıkçı partilerle birlikte benimsediği konfederal “çok-uluslu İspanya” projesine de, ülkenin bölünmesine yol açacağı gerekçesiyle şiddetle karşı çıkıyorlar. PSOE’nin Podemos’la sosyal konularda bazı ortak noktaları bulunuyor ama liberal C’s ile aynı çizgide buluşmaları mümkün değil. Özet olarak belirtmek gerekirse, Temsilciler Meclisi’ndeki siyasi partilerin PP’yi dışarıda bırakarak salt çoğunluk oluşturmaları fiilen imkânsız.
Aslında, gerek 20 Aralıktan sonra ortaya çıkan, gerek 26 Haziran tekrar seçimi ertesinde PP lehine değişen siyasi tabloda hem siyasi yaklaşımları, hem de Meclis aritmetiği açısından bir araya gelmeleri mümkün olan partiler PP, PSOE ve C’s’. Bu aslında genişletilmiş “büyük koalisyon” demek. Ama PP’nin destek verdiği bu koalisyon formülüne PSOE kurmayları, baştan beri bir sonraki genel seçimlerde sol oyların bir bölümünün ana muhalefet olacak Podemos’a kaptırılmasına yol açacağı ve parti çıkarlarına aykırı olacağı düşüncesiyle destek vermiyor. Parti içinde büyük koalisyonun PSOE’yi yok edeceği kaygısını taşıyanlar bile var.
Pedro Sánchez’in “PP’siz hükümet” stratejisi de bu kaygılardan kaynaklanıyor aslında. Ama işlemesi yukarıda belirttiğim nedenlerle mümkün değil. 20 Aralıktan sonra denendi, işlemedi. C’s Başkanı Albert Rivera ile anlaşan Pedro Sánchez geçen baharda güven oylamasına gitti ama ne birinci parti olduğu halde dışladığı PP’den, ne ikna etmeye çalıştığı Podemos ’tan destek alabildi. Bu hükümetin kurulamamasının faturasını tekrar seçimde PP ve Podemos’a çıkarmayı öngördü ama bu hesap da yanlış çıktı.
Tekrar seçim, yukarıda belirttiğim gibi, PSOE’nin oy kaybını biraz daha derinleştirirken, PP’ye bir miktar daha oy ve sandalye kazandırdı. Ama C’s ile birlikte salt çoğunluğa ulaşması yine mümkün olmadı. Bu defa yeni hükümet kurulamadığı için 20 Aralıktan bu yana fiilen başbakanlık görevini sürdüren Mariano Rajoy’un PP’si hükümet kurma görevini üstlendi. C’s ile anlaşarak 31 Ağustos ve 2 Eylülde güven oylamasına gitti ama 180’e karşı 170 oyda kaldı. Oysa PSOE’den bazı milletvekilleri oylamaya katılmasa ya da çekimser oy kullansa PP’nin C’s ile birlikte azınlık hükümeti kurmasının yolu açılacak ve 18 ya da 25 Aralıkta üçüncü kez sandığa gidilmesinin önü kesilecekti. PSOE içinde üçüncü seçimin partiye zarar vereceğini düşünen ve bu çözümü savunanlar vardı ama Sánchez onları dinlemedi ve milletvekillerinin blok halinde “hayır” oyu kullanmalarını sağladı. (https://www.serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/siyasi-kriz-icindeki-iki-ulke-716726)
Bu durumda 31 Ekime kadar güvenoyu alan bir hükümet kurulamazsa, üçüncü kez sandığa başvurulmasının yolu da açılmış oldu. Sánchez bu tarihe kadar Rajoy’u devre dışı bırakarak yine bahardakine benzer PP’siz bir hükümet kurmaya çalışıyordu ki parti içinde isyan patlak verdi. 35 üyeden oluşan PSOE’nin federal MYK’sından 17 üye Sánchez’i istifaya zorlamak amacıyla görevlerinden ayrıldı. Pedro Sánchez bunun üzerine 23 Ekimde militanlara açık bir baskın ön seçim düzenlemek üzere harekete geçti. Ama bu formül de Cumartesi günü Federal Komite’de 107’ye karşı 132 oyla reddedilince istifadan başka seçeneği kalmamış oldu.
Başlıktan da anlaşılacağı gibi, Pedro Sánchez ’in istifasını “PP’siz hükümet modeli” üzerine kurduğu stratejinin iflası olarak değerlendiriyorum. Çünkü militan partililerin hoşuna gidiyor olsa da bu stratejiye sosyalist baronların desteği sınırlıydı. Başka bir deyişle, bu stratejide ısrarın ve tekrar, tekrar seçime gitmenin partinin giderek kan kaybetmesine yol açacağı görüşü hâkimdi.
Yayımlanan çeşitli kamuoyu yoklamaları bu görüşü doğrular nitelikteydi. Bunlardan örneğin hükümet yanlısı ABC’nin 11 Eylülde yayımladığı GAD3 barometresine göre, üçüncü kez sandığa gidilmesi halinde, PP’nin oyları biraz daha (0,9) artıyor ve sandalye sayısı 137’den 142’ye çıkıyordu. C’s’le birlikte Meclis’te ulaştığı destek 172’yi (salt çoğunluktan 4 eksik) buluyordu. Aynı anket, PSOE’nin oylarında 1,6 oranında, milletvekili sayısında ise 4 kayıp öngörüyordu. Pedro Sánchez, bu ankete derhal karşı çıkmış ve üçüncü kez sandığa gidilirse tam aksine PSOE’nin oylarında artış olacağını savunmuştu.
Sánchez ‘in Genel Sekreterlikten ayrılması bu stratejinin de bir tarafa bırakılması anlamına geliyor. Şimdi Javier Fernández başkanlığında bir yönetici grubu partiyi bu konuda izlenecek stratejisinin belirleneceği -olasılıkla Cumartesi günü yapılacak- bir sonraki Federal Komite toplantısına taşıyacak. PSOE, Başbakan Rajoy 31 Ekimden önce yeni bir hükümet kurma görevi alırsa, bu hükümetin kurulmasına dolaylı destek verilip verilmemesi hususundaki kararı yeni Genel Sekreterin de belirleneceği bu toplantıda alınacak. PSOE Genel Sekreter adaylarına gelince daha şimdiden Sánchez’in yıldızının barışmadığı Andalucía özerk yönetimi Başkanı Susana Díaz’ın adını zikredenler var. http://tempsreel.nouvelobs.com/monde/20161002.REU7371/susana-diaz-favorite-a-la-succession-du-psoe-en-espagne.html)
Görünen o ki İspanya’da üçüncü seçime gidilip gidilmemesi, dolayısıyla siyasi istikrarsızlığın bir süre daha devam edip etmeyeceği büyük ölçüde PSOE Federal Komite toplantısında alınacak söz konusu karara bağlı bulunuyor.