Haziran seçiminde AKP’nin yaşadığı oy düşüşünün milliyetçi bir tepki nedeniyle olmadığı rakamlardan anlaşılıyor. Kaybın esas nedeni HDP’nin barajı geçip geçmeyeceğinin Kürtler nezdinde tarihsel bir anlam kazanması ve böyle bir oy kaymasını psikolojik olarak mümkün kılan AKP yanlışlarıydı. Aynı yanlışlar Kürt olmayan bir seçmen kitlesinin de sandığa gitmemesine yol açmıştı. Nitekim geçen ay içinde Ayşe Yırcalı ile birlikte yaptığımız Urfa ziyareti, bugüne dek AKP’lilerden kendi partilerine yönelik en radikal eleştirileri duymamıza vesile oldu.
Çözüm Süreci bağlamındaki eleştirileri Yırcalı’nın Aljazeera’nın sitesinde yayımlanan iki makalesinde bulmak mümkün. Özetlersek bir yanda bu sürecin bir AKP/HDP/PKK projesine dönüşmesinin yarattığı sakıncalar var: Kürt meselesinin silah ile ilişkilenmesi ve diğer Kürt gruplarla aydınların devre dışı kalması. Diğer yanda ise PKK’nın bölgede hâkimiyet kurmasına yol açan bir siyasi atmosferin engellenememesi ve bunun sonucunda halkın örgüte ‘yanaşmak’ zorunda kalması. Yırcalı bunu bir görüşmeciden alıntılayarak “AKP Kürtleri PKK’ya mecbur bıraktı” diye özetlemiş.
Ancak Urfa’da gündemde olan asıl eleştiriler doğrudan AKP’nin kendisiyle ve seçmenle olan ilişkisiyle bağlantılıydı. Söz konusu değerlendirmeleri dört başlık altında toparlamak mümkün…
Birincisi AKP’nin ideolojik/siyasi tutumuna ilişkin… Partinin idealizmini ve dava bilincini kaybettiği, hantal bir çözülmüşlük yaşadığı, özgürlük yaratan kimliğinden uzaklaştığı, giderek üst sınıfı temsil ettiği söyleniyor. Bu nedenlerle bölgede tabanın kırgınlık-küskünlük-düşmanlık çizgisinde hareket ettiği, şu anda kırgınlıkla küskünlük arasında durduğu gözlemi yapılıyor. Dolayısıyla bölge halkı AKP’nin olumsuz nitelikteki söz ve eylemlerine karşı daha duyarlı…
İkincisi liderlik/yönetim alanında… Erdoğan ve çevresinin siyasete ve atamalara aşırı müdahil olduğu algısının hızla yayıldığına, seçim sürecinde yapılan mitinglerin ve kullanılan söylemin geri teptiğine işaret ediliyor. AKP ile toplum arasında kopuklukların oluştuğunun, parti liderliğinin artık aynı heyecanı uyandırmadığının altı çiziliyor. Hatta bizzat bazı AKP’liler kendi partilerinin klasik İslamcılığın reflekslerine dönmesinden rahatsız olduklarını beyan edebiliyorlar.
Üçüncü nokta teşkilata ilişkin… Partinin HDP ile mücadele etme yeteneği göstermek bir yana, neredeyse rakip partinin işine gelen bir tutum sergilediği, kendi çıkarı peşinde olan kişilerden kurtulamadığı, İslami duyarlılığı olan gençleri bile kaybettiği vurgulanıyor. Bunun bir yozlaşmayı ifade ettiği ve durdurulması gerektiği ısrarla söyleniyor.
Dördüncüsü ise milletvekili listelerine ilişkin… Haziran seçimindeki listelerin ‘külliyen’ hatalı olduğu ortak bir kanaat… Milletvekili tercihinde ‘emeğe saygının’ gösterilmediği, tabanın istemediği kişilerin aday olarak önerildiği ve bütün bunların sanki bilerek yapıldığı izlenimi yaygın…
Kasım seçimine giderken AKP liste meselesini büyük ölçüde halletmiş gözüküyor. Ama diğer maddeler ciddi bir özeleştiri vaktinin çoktan gelmiş olduğunun işareti.