Bugün 21 Mayıs.
54 yıl önceki kalkışmanız ne sandığınız gibi demokrasi getirdi, ne Atatürk’çülükten uzaklaştığı için suçlayıp devirmeye kalkıştığınız partiye nizamat verip, milli şefi sildi, olan size ve her zamanki gibi demokrasiye oldu. Talat Aydemir 5 Temmuz 964’de, Fethi Gürcan aynı yılın 27 Haziran’ında asıldı.
Sevgili Muhsin Bey’ciğim, mektubu aslında size yazıyorum ben, anlıyorsunuz… Darbeye oğul veren aileler yerine, size, siz de o akıllı, yakışıklı oğlunuzu verdiniz, tasasını taşıyamayıp öldünüz 22 Şubat 1962’deki ilk denemesinde derdi neydi Albay’ın, diye sorduğumuzda, hep sustunuz.
Derinden iç geçirdiniz, elinizi boşver anlamında savurdunuz. Bunu soran bir çocuk, ne anlar darbeden , değil mi? Gerçi memleket öğretiyor, küçüklü büyüklü bütün çocuklara…Sizin tanığı olmadığınız son darbede çocuklar yaşı büyütülüp asılınca, daha iyi anladık, tebeşir yerine urgan, kara tahta yerine cezaevi, gelecek yerine ölüm; sistem buydu…
Aydemir görevle Güney Kore’ye olduğu için Milli Birlik Komitesinde yeralamayınca mı düşündü bu işi? Dışlandığı için mi, ihtilal alt kademe subayların tasfiyesiyle sürdüğü için mi?
Hadi Aydemir ilk kalkışmadan sonra bağışlandı, emekli edildi, tekrarlamanın gereği neydi? Harp okulu öğrencilerinin tamamı atıldı, iki yıl boyu mezun verilemedi.
22 Şubat sonrası İnönü ‘Harbiye öğrencileri aldatılmıştır’ deyince, Harbiyeliler izinle İstanbul’a gelip, Taksim Atatürk anıtına ‘Harbiyeli Aldanmaz!’ çelengi bıraktı.
Aldanmaz, öyle mi?
Kollarındaki saatin üstünde böyle yazıyordu. Aldanıp, radyoevine girerek bildiri okusalar da derdest edilip, idamla yargılanıp, dokuz ayı hücrede yıllarca hapis yattıklarında, saate her baktıklarında ne düşündü ihtilalcı subay oğlunuz?
İlk kalkışım sonrası emekli edilen albay Aydemir ikinci darbe için 27 Mayıs’ın kudretli albayı Türkeş'le görüşür. Darbeye katılmasını ister. Aydemir’e göre 22 şubatçılar ile 14'ler elele verirse, devleti ele geçirmekte ne varmış? Görüşülür, Türkeş Aydemir’e ‘siyasete katıl, beraber bir parti kuralım’ der, Aydemir; ülkeye ancak ihtilal yoluyla hizmet edileceği kanaatinde olduğunu’ söyler. Sonradan farklı diller farklı söyler, bunun tam da böyle olmadığını…Mumcu sonradan yazar ki, Türkeş, paşaya ‘bizim Talat darbe yapacak’ der, böylelikle daha yapılmadan açığa çıkar, darbe. Hoş, yön değiştiren pek çok üst rütbeli vardır, o da ayrı…
21 mayıs 1963 kalkışımı 8 ölü, 26 yaralı, sonradan iki idamla noktalanır ve bütün harbiye öğrencilerinin atılmasıyla…
Kayıp çok ise de, kazanç önemli, ülke iç savaş eşiğinden dönmüştür. Ankara’da iki grup tanklarını savaş durumuna getirmiş, Meclis kuşatılmış, Bakanlıklarda iki askeri grup silah çekmiş. Yeni alınan F.104 ‘tayyare’ler ihtilalcileri bombalarken, harbiye öğrencileri sokak aralarında top atışıyla vurulmak istenmiş. Balgat sırtlarında öğrencileri, bir de süvari grubu dağılsın diye, Diyarbakırdaki üsteğmenin ölümü cip kazası.Uçakların alçaktan uçuşu yüzünden evlerin camları patlamış, Mürted zırhlı birliklerce kuşatılırsa diye, İnönü kara kuvvetlerinde korumaya alınmış.
THKP-C kurucularından Yusuf Küpeli ilkin askeri öğrenciyken, atılanlardan, o yüzden Mahir Çayan, Küpeli’ye, ‘Aydemir'in üç buçuk adamı ‘ dermiş.Halk kendince rütbe takar, subayı öğrencisi hepsi ‘Morgeneral’dir bundan böyle. “O kurmay binbaşı, 1.sınıfların komutanı askeri öğrenciyi ‘Atatürk!’diye bağırtıyor, 2.sınıf taburuna da öteki ‘İnönü!’diye bağırtıyor. İki tabur birbirine girecek, silahını alan göreve gidecek.
Ordunun tamamı Kemalistliği kabul etmiyor.27 Mayıs’ı böyle altın tepsi içinde sunarsan bu devrim midir? Bu, gece yarısı yapılan darbedir. Paşa o vakit çıkıp, ‘evet, hükümet yanlış yolda, fakat seçimle gelmiştir, darbeye karşıyım, seçimle gelen seçimle gider’ deseydi, hem ülke büyürdü hem o. Hırs o kadar çok ki, ipini çekti adamların. Sen orada kalkışmaya karşı dimdik dursan, 27 Mayısçılar kaçacak delik arardı, bu işlerin de arkası kesilirdi, gençlik yokolmazdı, yazık yahu, gavur mu bunlar, senin çocukların…Yol açıldı bir kere, 12 Eylül falan da hep bu açılan yoldan geldi. Bu muhalefet midir? Ata’yı milletten soğutan bu CHP’dir, ortaya başka şeyler koyacaksın, somut…Yoksa bu şekilde kimseyi deviremez, iktidara da gelemezsiniz.”
O darbeciler söylüyor bunu. Adlarını ne yapacaksınız, anlattıklarına kulak verin….Hepsi sonradan okudu, yeni meslekler edindi, demokrasi kavgasını yeni işlerinde verdi. Ama kalkışım gecelerinin ve darbeciyken kıvırtanların bilinmesi, hele, son darbe dense de 15 Temmuz işgal girişiminin ayrıntısıyla anlatılması, bilinmesi, anlaşılması, kitaplaşması, hiçbir noktasının karanlıkta kalmaması gerekir.
İnsanların Mayıs ve Eylül’lerle barışması gerekir, desem şimdi, gene elinizi ‘boşveer’ makamından savuracaksınız gibime geliyor, ‘ya ne edeyim böyle etmeyip de?’, dediğinizi de duyar gibiyim…’Sorma, Mavi Tuna’yı çal sen’ dediğinizi de…
Hüzünle de olsa, ayıp da olsa, nerde o eski darbeler, diyesi geliyor insanın, sonuncuyu gördükten sonra…
Öncekilerde morgenerallerin tören üniformalarını anaları başucuna asar, çiçekten rütbe takardı. Üniforma yıllar boyu o sağır dilsiz dört duvarla konuşur, ama, çiçek dışında rütbe almazdı.
Bu lanet yol açılmış bir kere, morgeneralimin dediği gibi, eski darbesi, son darbesi, yarım kalanı girdiği gibi, en sonunda işgal de girdi.
Mavi Tuna’yı çalsak ne olacak, çalmasak ne? İşgal borazanı çalındı bir kere…
Onlara hiç kimse çiçekten rütbe takmıyor .İhanetten, savaş suçundan sigaya çekiliyor onlar.
Yakınlarına utançtan başka şey vermiyorlar. Ve elbet hem bu dünyada ülkem insanlarına hem asıl büyük mahkemede kıydıkları yüzlerce canın, bombaladıkları Meclis’in, bu vatana ve devlete ömür boyu ettikleri ihanetin hesabını verecekler, omuzlarına galaksinin bütün yıldızları takılmış o en büyük hüküm vericiye…