Ana SayfaYazarlarAli Bayramoğlu vesilesiyle: “Hu” çeken sol/liberaller

Ali Bayramoğlu vesilesiyle: “Hu” çeken sol/liberaller

 

Türkiye siyasetinde AKP ve Tayyip Erdoğan düşmanlığının tavan yaptığı bir dönemden geçiyoruz. AKP’yi bir siyasi parti olarak beğenir beğenmezsiniz, ayrı konu, ama siyasi bir analiz olarak sol/liberal aydınların “AKP’nin alaşağı edilmesi lazım” yorumu Türkiye’de olanların anlaşılması açısından durumun ne kadar vahim olduğunun kanıtı. Ülkede nelerin döndüğünü öğrenmek isteyen bir lise öğrencisi bu aydınların yazılarını okusa anlayacağı tek şey şu olur:Tayyip Erdoğan ve AKP; şeytanın ve kötücül ruhların cismanileşmiş halidir ve “kurtuluşa” ermenin yolu bu şer kaynaklarının kökünü kurutmaktan geçer.Stephen King’vari bu yoruma, tüm kötülüklerden arınmış iyimser ruhuyla inanan ve düşünce sistematiğini bu temel ‘argüman’ üzerine kuran sol/liberallerde, iş bu yüzden şeytan taşlama, ruh kovma, cin çıkarma vb. dini ritüellere doğru gideceğe benziyor. Bir çeşit akıl tutulmasından, körü körüne inançtan ve eleştirelliğini kaybetmiş bir dogmatiklikten bahsediyoruz… Kilisenin dogmatikliğine karşı Galileo nasıl aslında nelerin döndüğünü anlatamadıysa, bugün biz de sol/liberallere nelerin döndüğünü aklıselim temelinde anlatamıyoruz. Bu aydınlar, anti-AKP’ciliğin bir çeşit Kâbe’ye dönüştüğü kendi kutsal mekânlarını yaratıp; histerik, diyonisyak, ruhani bir duygusallık seli eşliğinde, her gün birlikte tavaf işlemini gerçekleştirip “arınıyor” ve rahatlıyorlar.

 

Hiçbir zaman eleştirelliği ve kendine mesafe almayı elden bırakmamak adına, kişinin sürekli kendini sorgulaması demokratlığın temel kurallarından biri… Zaman zaman “acaba yanılıyor olabilir miyim?” diyerek içinde bulunulan duruma objektif bakabilmenin yollarını her seferinde aramak ağır bir yük. Ama hayatın o kadar da “sübjektif” olmadığı anlar yakaladığınızda, bir nebze de olsa “oh be, kör olan ben değilmişim” diyebiliyorsunuz. İşte bu anlardan birini, yakın zamanda yakaladım ve bunu sizlerin önüne serip yorumu size bırakacağım.

 

Biliyorsunuz, geçenlerde reklam pazarlama dergisi Marketing Türkiye Ali Bayramoğlu ile bir söyleşi yaptı. Bayramoğlu’nun hükümete ciddi eleştirilerde bulunduğu bu söyleşinin ardından bir grup nihayet Bayramoğlu’nun “doğru yolu” bulduğunu söyledi. Fakat elbette AKP karşıtı cenahtan olan bu grubun tepkisi bir tebrik değildi. Öyle ya, şeytana tapan, ruhunu kötülüğe satmış biri, daha sonra tövbe edip günah çıkardığında tebrik edilmez mi? Hayır, onlar Bayramoğlu’nun tam da Şeytanın gücü azaldığı zaman günah çıkardığını iddia edip “hadi oradan” dediler: “O tren kalktı. Tövbeni kabul etmiyoruz.” Bu noktada bile, yani sizin cemaatinize üye olmaya gelmiş, günah çıkarmış (öyle sandığınız) birini bile kabul etmeyenler, bizzat ruhunu şeytana satmış birine nasıl davranır, hiç düşündünüz mü? Bu noktada dahi otoriter olmayı başarmak nasıl bir şey acaba?

 

İşin tuhafı, Bayramoğlu’nun AKP eleştirilerinden, bağışlanmayı ve günah çıkarmayı istediği yorumunu çıkaranlar da bizzat bu grubun kendisi. Marketing dergisi o kadar AKP eleştirisini alt alta koyunca tabii birden heyecanlanmışlar anlaşılan. Ellerini birbirine sürtüp “ şimdi yalvaracaksın” diyen o kötü karakterler gibi iç geçirmişler belli ki. Oysa Bayramoğlu’nun kızdığı şey tam da bu: Marketing dergisinin Bayramoğlu’nun hükümete, muhafazakâr kesime olan eleştirilerini 72 punto ve bold’la vermesi… Oradan bir Bayramoğlu değil bir Hasan Cemal çıkarmaya çalışmaları… Dolayısıyla Bayramoğlu derginin bu tertibini “uydurma özet” şeklinde özetledi. “Ben öyle cümleler sarf etmedim, hepsini uydurmuşlar” demedi yani.

 

Sonra T24, şöyle bir haberle çıktı: “Reklam pazarlama dergisi Marketing Türkiye, Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu’nun, kendisiyle yapılan söyleşinin ‘uydurma bir özet’le derginin internet sitesinde yayımlandığı iddiasına ses kaydıyla yanıt verdi.”

 

Şimdi bu manşet, daha başından, yukarıda bahsettiğim rasyonelliğini yitirmiş, duygusal bir cemaatleşme yaşayan, o ruhani dünyanın bir uzantısı. Bu manşet, Galileo’ya Kilise’nin verdiği bir yanıt… Bayramoğlu yapılan özetin uydurma olduğunu söylediğinde, Marketing “uydurma değil, ses kayıtları elimizde” cevabını veriyor. Herhalde az buçuk aklı olan biri aslında Bayramoğlu’nun tam da bunu istediğini anlardı. Bayramoğlu: “hazırlanan özet uydurma, en mantıklısı tüm konuşmaya bakmak” demeye getiriyor; Marketing ve T24 ise “ha ha, şimdi tongaya düştün, tüm konuşmayı yayınlıyoruz” diyor! Sizce de akıl almaz bir durum değil mi bu?

 

Ve tabii manşet “demek uydurma ha, al sana tüm ses kaydı” minvalinde atılınca, ruhu şer odaklarından arınık, cemaatleşmiş sol/liberal güruh, afyon havuzunda yüzerek ve kendini mastürbe ederek, büyük bir keyifle okuyor bunu. Nelerin döndüğünden, ne olduğundan hiçbir haberi dahi olmadan zevkten dört köşe olmuş şekilde iman tazeliyor. Örneğin Facebook’taki sayfasında Bülent Somay bu manşete şu yorumu yazmış:

 

“Sorun şu: Tetikçiliğini yaptığınız kişiyi aynen taklide kalkarsanız, onun iktidarının birazını da paylaşmanız, o iktidarın verdiği cesaretle yalan, inkar ve kıvırtmada da sınır tanımamanız gerekir. Şimdi ne yapacak Bayramoğlu? Montaj ve dublaj diyemez çünkü elinde biat etmiş bir TÜBİTAK çetesi yok. Mecburen, ‘Burası Türkiye, burada rezil olunamaz’ diyerek işi zamana bırakacak. Hazin.”

 

Bayramoğlu ses kaydına neden montaj veya dublaj desin? Sorun söyleşinin reddi değil ki… Somay sonra şöyle diyor:

 

Arkasında duramayacağın, sonradan inkâr edeceğin lafı söylemeyeceksin kardeşim. İşte bunlar hep AKPleşme.”

 

Sonra ben buna duvarında şöyle bir cevap veriyorum: “Adam ‘yapmadım söylemedim’ demiyor ki yahu, aklınızı mı kaçırdınız? Sadece ‘en keskin eleştirel laflarım alt alta yazılmış’ diyor.”

 

Somay’ın cevabı : “Özkırımlı'nın alıntılarına bakın [Umut Özkırımlı ses kaydındaki en çarpıcı eleştirileri bir önceki iletide alt alta yazmış]: Bunları daha nasıl ‘keskinleştirirsiniz’? Adam söylemiş, sonra da arkasında duramamış. RTE bu, uçakta tokadı basıverir adama sonra.”

Benim cevabım: “Bayramoğlu bu eleştirilere rağmen hükümetin yanında olduğunu söylüyor. Marketing’e de sadece işin bu tarafını gösterdiği için de burada bir çarpıtma olduğunu iddia ediyor. Yani Marketing bir şeyi keskinlestirmiyor. Zaten keskin olan eleştirileri cımbızlayıp Bayramoğlu’nu o potanın altında eritiyor.”

 

Somay’ın cevabı: “İşte biz ona dayak korkusuyla ağzından kaçanı geri almak diyoruz.”

 

Benim cevabım: “Niye ki? Siz Tayyip Erdoğan’ın zamanında iyi işler çıkardığını anlatsanız ve bir söyleşide onu övseniz ama geri kalanında full keskin şekilde eleştirseniz ve gazete sizin Tayyip’i övdüğünüz cümlelerinizi (bir Tayyip yandaşı gibi) alt alta cımbızlayıp koysa, ‘o öyle değil’ deme gereği duymaz mısınız? Ve bunu yapmak ağzından kaçanı geri almak mı olur?”

 

Yeterince açık değil mi? Bir konuyu, içinde herhangi bir zorluk barındırmayan sıradan bir konuyu bile inatla anlamayıp, yanlış anlayıp, üstüne garip ithamlarda bulunup kendini memnun hissetmek, biraz olsun eleştirel olamamak, bir gram kendini sorgulamamak ve kendinden bu kadar emin olmak, kendini bu kadar net kandırabilmek… Bu bir “körü körüne inanç” hali… Nefretin gözleri kör etme hali… Artık sol/liberal cemaatin sekülerleşmesi/dünyevileşmesi ve bir bilgi yöntemi olarak iman’dan akıl’a geçmesi gerekiyor.

 

- Advertisment -