Avrupa’da birçok ülkede iktidar değişirken, yeni bir siyasetçi kuşağı yükselişte. Aykırı ve renkli (bazen de çelişkili) kimlikler sivriliyor. Bazı yerlerde kutuplar keskinleşirken, bazı yerlerde kutuplar arasında melez sentezler oluşuyor. AB’nin geleceğine dair soru işaretleri de (özellikle Polonya kaynaklı olarak) artıyor.
Almanya’da son seçimde Meclis’e çok sayıda genç, iyi eğitimli ve yetenekli kadın girdi, Meclis’te dengeler değişti. Alman Meclisi’nde kadın oranı %34’e ulaştı. Alman siyasetinin yükselen partisi Yeşiller’in başında 1980 doğumlu Annalena Baerbock var.
“Kadın Aday”
Mayıs’ta, Almanya’da “Die Kandidatin” (“Kadın Aday”) diye polisiye bir roman yayınlandı. 2050’deki distopik bir Almanya’da geçen ve Müslüman bir kadının başbakanlığa adaylığını konu alan roman, büyük ilgi gördü. Araplar, solcular ve feministlerden, kitaba sert eleştiriler geldi. Romanda tasvir edilen distopik Almanya’da, 70 yaşın üstündeki Almanlar oy kullanamıyor. Müslüman başbakan adayı, Doğu Alman bir kadının saldırısına uğruyor.
Eserin 42 yaşındaki yazarı Constantin Schreiber, ünlü bir televizyoncu. El Cezire’de moderatörlük yapmış. Arap dünyasıyla yakından ilişkili. Romanında Müslümanlarla alay ettiği yönünde eleştirilerle ve ırkçılık suçlamasıyla karşı karşıya. Schreiber, çığır açan bir romancı mıdır, bir (gizli) ırkçı mıdır yoksa Michel Houellebecq gibi her iki özelliği birden mi göstermektedir? Romanıyla güncel tartışmaların altını çok iyi çizdiği söylenebilir.
Alman siyasetinde gençler, genç kadınlar ve yabancı kökenli genç kadınlar, gündemi belirliyor. Yeşiller, Meclis’e 60 yeni milletvekili soktu. Meclis’teki Yeşiller grubunun yaş ortalaması, partinin tarihindeki en genç düzeye geldi.
Sarah Lee Heinrich-Elke Heidenreich
“Yeşil” genç kadınların şu an en çok konuşulanı, Sarah Lee Heinrich. Yeşil Gençlik Almanya sözcüsü Sarah, 2001 yılında, Dortmund yakınlarında doğmuş. Siyaha yakın ten rengi olan Sarah, 13 yaşındayken attığı bir twitte “iğrenç beyaz çoğunluk toplumu” diye bir ifade kullanmış.
Yılların yazarı ve edebiyat eleştirmeni Elke Heidenreich ile 20 yaşındaki Sarah Lee Heinrich arasında bir polemik patlak verdi… 78 yaşındaki “klasik” Alman kadınla 20 yaşındaki koyu renkli kadının polemiği, Alman internetini ikiye böldü. Geniş bir kitle Sarah Lee Heinrich’e destek veriyor. Elke Heidenreich’ın konuşma tarzını etkileyici bulanlar da var. Heidenreich, bazı kişilerin sadece yabancı kökenli veya “öteki” oldukları için siyasette yükseltildiklerini düşünüyor. “Ben ülkemde görüntüsü bizden farklı olan birini görünce, kökenin neresi diye sorarım” diyen Elke Heidenreich, merkez sağ kitlenin sempatisini topluyor. Bu polemiği izlerken, aklıma, bizde son haftalarda gündem oluşturan Tamer Karadağlı-Nihal Yalçın polemiği geldi.
Kadın Meclis başkanı
Yeni Meclis başkanı büyük ihtimalle kadın olacak. Meclis başkanlığı için SPD, Bärbel Bas’ı aday gösterdi. Aslında Türkiye kökenli SPD milletvekili Aydan Özoğuz’un da adı geçiyordu. Aydan Özoğuz’un aday yapılmamasında, milliyetçi kesimin tepkileri de rol oynamış olabilir.
Alman Parlamentosu’nda, 735 milletvekilinin 255’i yani %34’ü kadın. Yeşiller %58, Sol Parti %54, SPD %42, FDP %24, CDU-CSU %23, AFD %13 kadın milletvekiline sahip. Türkiye kökenli 18 milletvekili var. Bu 18 kişinin 11’i kadın. Bir de trans milletvekili var. Yeşiller’in 22 milletvekilinin yaşı 30’un altında. Saskia Weishaupt, Kathrin Henneberger, Zoe Mayer gibi genç kadın milletvekilleri gazetelerin manşetlerinde. Dünya görüşleri, yaşam tarzları merak ediliyor, tartışılıyor.
Yeşiller’in genç milletvekilleri, iklim aktivizmi konusundan taviz vermeyeceklerini söylüyor, radikal söylemler kullanıyorlar. Onları çocuksu bulan, hayalcilikle suçlayan, siyasete yön vermelerini mümkün görmeyenler de var. 28 yaşındaki Münihli Yeşiller üyesi Jamila Schäfer, ulusal futbol takımlarının var olmasını saçma buluyor ve Almanya’nın milli maçlarında Alman bayrağı yerine yeşil bayrak tercih edilmesini savunuyor. Almanya’daki başka bir yaygın talep de seçme yaşının 16’ya indirilmesi.
Lezbiyen sağcı lider
Irkçı sağ parti AfD’nin önde gelen isimlerinden Alice Weidel ilginç bir kişilik. Partinin Meclis grup eş başkanlığını yürüten ve partiyi önemli TV açıkoturumlarında temsil eden 42 yaşındaki Alice Weidel, lezbiyen. Sri Lanka kökenli İsviçreli partneri Sarah Bossard’la birlikte yaşıyor. Bu çift uzun süre İsviçre’nin Biel şehrinde yaşamış. Biel, İsviçre’nin hem Almanca hem Fransızca konuşulan kozmopolit bir şehri. Alman milliyetçiliğini temsil eden bir siyasetçinin, yaşamak için Almanya yerine çift dilli bir şehri tercih etmesi, partiyi oradan yönetmesi, ilginç bulunuyor.
Almanya, Mersin’e; Polonya, Macaristan tersine
Almanya’nın doğusundaki AB ülkelerinde de değişimler yaşanıyor. Avusturya’da başbakan değişti. Milliyetçi ve aşırı tavırlarıyla tanınan Kurz gitti, ılımlı bir merkez sağcı olan Schallenberg geldi. Çek Cumhuriyeti’nde, Başbakan ve iktidardaki parti değişecek gibi görünüyor, yani (“Çek Berlusconi’si” olarak da bilinen) Babis’in tek adam hegemonyası yakında son bulabilir.
Polonya ve Macaristan’da, AB’den uzaklaşma eğilimi dikkat çekiyor. İki ülkenin liderleri son haftalarda AB’ye karşı birbirini destekliyor. Varşova ve Brüksel arasında gerilim tırmanıyor: Polonya Anayasa Mahkemesi, Polonya’nın yasalarının, AB yasalarına uygun olmak zorunda olmadığı yönünde bir karar aldı. Polonya ve Macaristan’ın, AB’nin ana akım politikasıyla ayrıştığı konu başlıklarının başında, LGBT ve mülteciler yer alıyor. Macaristan’da, muhalefetin lideri Peter Marki-Zay, otoriter ve baskıcı Orban’ı devirmeyi hedefliyor. Zay, AB ile daha bütünleşmiş bir Macaristan kurmayı, Euro’yu Macaristan’ın resmi para birimi yapmayı vaat ediyor.
AB içindeki uyumsuz ve karşıt eğilimin tek kaynağı Doğu Avrupa değil. Fransa’nın göçmen politikasını AB yasalarından bağımsız olarak belirleyebilmesini savunan Fransız sağcıları var. Fransız siyasetinde son aylarda yükselişe geçen ve başkanlığa aday olması durumunda Le Pen’i zorlayacağı tahmin edilen Cezayir kökenli aşırı sağcı Yahudi Éric Zemmour, AB karşıtı çizginin popüler temsilcilerinden.
Avrupa’da bir yandan genç ve kadın ağırlıklı, yeşil, sosyal demokrat veya liberal siyasetler yükselip destek bulurken, bazı AB ülkeleri otoriter liderliklerle uğraşıyor. Seçimlerini yenilemiş olan bazı Batı Avrupa ülkeleri, demokrasi atılımları yapıyor, kadın ve gençlerin yönettiği yeni bir dünya hayalinin ipuçları oluşuyor. Doğu Avrupa’da ise yıllarca Moskova’nın baskısıyla bunalmış Polonya, Macaristan gibi ülkelerin, “Stalin artığı” sayılacak bir siyaset kültürüyle bezenmiş liderlerle baş etmeye çalıştığını görmek mümkün. Almanya, son günlerde, AB’nin farklı kutupları (örneğin Belçika ve Polonya) arasında tırmanan sürtüşmeleri dengelemeye çalışan bir rolde.