Jesús García’nın El País’te Salı günü yayımlanmış olan analizi bu başlığı (Objetivo: que el 1-O sea solo una sombra del 9-N) taşıyor. İspanyolca aslı 1 Ekim 1-O, 9 Kasım da 9-N olarak kısaltılmış olduğundan adeta bir matematik formülüne benziyor. Konu tahmin olunacağı gibi Katalan referandumuyla ilgili. 1 Ekim Katalan ayrılıkçıların sadece yapılmasında değil ayrıca hukuki sonuçları olmasında da ısrar ettiği referandum. 9 Kasım (2014) ise, anayasaya aykırılığı Anayasa Mahkemesince açıklanan ama istişari nitelikte olduğu için fiilen müdahale edilmeyen bağımsızlık referandumunu ifade ediyor.
Tümcenin öznesi anayasal kurumlarıyla İspanyol devleti. Başbakan Mariano Rajoy başından beri 1 Ekim’de anayasaya aykırı referandumu yaptırmayacaklarını kararlılıkla dile getiriyor. Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere anayasal kurumların aldıkları kararlara aldırmayan bağımsızlık cephesinin inadını kırabilmek kolay değil aslında. Değil çünkü jandarmanın (Guardia civil) yaptığı operasyonlarda 1,5 milyonu ele geçirilen gizlenmiş oy pusulasından daha çok miktarda bulunduğu tahmin olunuyor. O bakımdan hükümetin amacı 1 Ekim’de sokaklarda kaçak olarak oy kullanılsa dahi katılımın gerçek bir seçimi yansıtmayacak ölçüde sınırlı, dolayısıyla 9 Kasım’daki referandum girişiminin gölgesinde kalması.
9 Kasım’da ne olmuştu?
Başlık bir karşılaştırma gerektirdiği için ilk olarak üç yıl öncesine giderek 9 Kasım 2014’te neler olduğunu kısaca anımsamakta yarar var. Serbestiyet henüz kurumsallaşmadığından olsa gerek 9-N referandumunun sonuçlarıyla ilgili yazı kaleme almamışım. Gördüğüm kadarıyla bu konudaki tek yazım 18 Eylül’de İskoçya’da yapılan bağımsızlık referandumunun Katalan bağımsızlıkçılarda yol açtığı büyük hayal kırıklığı üzerine. O yazımda da belirttiğim gibi, dönemin Generalitat (özerk hükümet) Başkanı Artur Mas ve hükümet ortağı Oriol Junqueras önderliğindeki bağımsızlık cephesi, halk oylamasıyla ilgili özerk parlamento yasasının (Ley de Consultas) Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olmasına karşın kararından dönmemişti. (https://www.serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/katalanlarin-kaybolan-referandum-hayali-132188)
Özet olarak belirtmek gerekirse, Katalunya’da, anayasaya aykırılığına karşın 9 Kasım günü bir halk oylaması yapıldı. Oylamaya ikameti özerk topluluk sınırları içinde olan 16 yaşını doldurmuş İspanyol kimliğine sahip kişilerle Katalunya’da 3 yıldır çalışan geçerli oturma iznine sahip yabancılar çağrılmıştı. Generalitat yetkililerine göre, 5,4 milyonu İspanyol, 1 milyona yakını yabancı uyruklu olmak üzere toplam seçmen sayısı yaklaşık 6. 3 milyondu. Bunlardan 1 milyon 860 bini (yüzde 37) sandığa gitmiş ve yüzde 80,76 oranında “evet” oyu kullanmıştı. Bağımsızlık cephesinin beklentisi katılımın 2,3 milyon olmasıydı ama bu sonucu sevindirici bulduklarının da altını çizmek gerekiyor.
Uluslararası medya 9 Kasım referandumunu Katalunya’nın bağımsızlığına doğru atılmış sembolik bir adım olarak nitelendirmişti. Fransız Libération, “yaklaşık 2 milyon seçmenin katıldığı sembolik oylamadan çıkan sonucun gerçek bir otodeterminasyon düzenlenmesi için umut verici olduğunu” yazmıştı. Le Figaro da “Katalanlar bağımsızlığa evet diyor” başlığını atmıştı.
Çatışmaya doğru
Bu yazımı kaleme almaktayken İspanyol medyasına Guardia Civil ’in yargı kararıyla özerk hükümetin üst düzey kadrolarına mensup 14 kişiyi gözaltına aldığı haberi düştü. Yasadışı referandumun organizasyonundan sorumlu oldukları bildirilen bu kişiler arasında Ekonomi (özerk) Bakanlığı Genel Sekreteri Josep Maria Jové, Maliye Bakanlığı sekreteri Josep Lluís Salvadó da var. Jové aynı zamanda Generalitat Başkanı Carles Puigdemont’un ortağı Oriol Junqueras’ın sağ kolu olarak biliniyor.
Çarşamba akşamı gerçekleşen operasyon sırasında Guardia Civil ‘in özerk hükümet binasında 6 büroda arama yaptığı ve suç unsuru taşıyabileceği düşünülen çeşitli belgelere el koyduğu, Barcelona’da ayrıca bir gemide gizlenmiş 10 milyon oy pusulası bulduğu bildiriliyor. Bu da 1 Ekim’de alınan tüm önlemlere karşın bölgede kaçak olarak oy kullanılabileceğine ilişkin kaygıları doğruluyor.
Operasyonun ardından referandum dayatmasıyla anayasayı ve devlet kurumlarını hiçe saymış olan Carles Puigdemont, devletin olağanüstü hal uyguladığını ve özerkliği “de facto” askıya aldığını öne sürdü. Yapılanların demokrasi adına utanç verici olduğunu söyleyen Generalitat Başkanı, “devletin kendisini otoriter rejimlerden ayıran kırmızı çizgiyi aştığını” ve böyle bir durumun daha önce AB içinde görülmemiş olduğunu vurguladı. 1 Ekim’de her şeye karşın “ellerinde bir oy pusulasıyla sokağa çıkacaklarını ve sandığa atacaklarını” söyledi.
Guardia Civil’in operasyonu ardından bağımsızlık yanlısı binlerce kişi de sokaklara döküldü. Ekonomi Bakanlığı önünde toplanan göstericiler, binadan çıkan özerk hükümet memurları lehine “yalnız değilsiniz” sloganları atarken güvenlik kordonu oluşturan polise karşı şiddete de başvurdu.
Operasyonda bulunan belgelerin referandumun fiilen engellenmesini sağlayacak önemde olup olmadığı bilinmiyor. Bağımsızlık cephesine göre, sandıkların yerleri daha saptanabilmiş değil, saptanmış olsa dahi bir şekilde oy kullanılacak. Başbakan Rajoy’un operasyonun ardından yaptığı “daha kötü sonuçlara yol açılmadan yasadışı referandumun iptal edilmesi” çağrısının bağımsızlıkçı seçmen üzerinde ne kadar etkili olacağını kestirmek kolay değil. Puigdemont’un sağ kolu Jordi Turull ’un Catalunya Ràdio ’daki konuşmasına bakılırsa, operasyon 1 Ekim’de oy kullanma motivasyonunu daha da arttırmış durumda.
Sonuç olarak, 1 Ekim’in yapılıp yapılmayacağıyla ilgili tahmin çıtasını her iki taraf açısından da abartılı şekilde yüksek tutmamakta yarar var. Bu bağlamda Jesús García’nın analizi akla yatkın, 1 Ekim’in 9 Kasım’ın gölgesinde kalma olasılığı da yüksek görünüyor. 1 Ekim’de sandığa giden seçmen sayısı daha düşük, dolayısıyla yasadışı referandum temsil niteliğinden yoksun olacak büyük olasılıkla. Bu da İspanya’nın devlet olarak meşru hedefine ulaştığı anlamına gelecek doğal olarak. Ama sokakta çıkması olası çatışmaların mümkün olduğunca önüne geçilebilmesi kaydıyla elbette.