Bir zamanlar İspanya’nın kuzeyinde, Bask Bölgesi’nde şöyle bir laf dolaşırdı sokaklarda: “Atletico Bilbao sahaya çıkınca bütün silahlar susar.” Atletico Bilbao, İspanya merkez hükümetine karşı bağımsızlık mücadelesi veren Basklıların yeşil sahalardaki her şeyiydi. Basklılar, silahlı mücadele veren ETA’dan çok, Bilbao’nun yeşil sahada gösterdiği başarıyla ilgileniyordu. Tarihi boyunca kadrosunda Basklı olmayan hiçbir oyuncuyu oynatmayan Bilbao, “Bir takımdan çok daha fazlası” sözünü en çok hak eden kulüplerin başında gelir. İspanya Ligi’nde sekiz şampiyonluğu bulunan kulüp, eski günlerinden çok uzakta olsa da, sahaya çıktığında bütün Basklıların kalbi onunla atar…
Amedspor’un Türkiye Kupası’nda Bursa’yı eleyip Fenerbahçe ile eşleşmesinden sonra, futbola değişik anlamlar yükleyen hemen hemen bütün romantikler, ‘beşte devre, maç onda biter’ yazıları döktürmeye başladılar. Öyle ya; ne de olsa sokak arasında taş kaleler kurup ‘beşte devre, onda biter’ maçlarıyla sevmiştik futbolu… Amedspor da sokak aralarından gelen esmer çocukların ‘beyaz adama’ başkaldırısını temsil ediyordu bir yönüyle… İşin içine siyaset de girince tadından yenmiyordu haliyle.
Amedspor- Fenerbahçe maçını fanatik Fenerbahçeli bir arkadaşımla izledim. Beni bilenler bilir. Bir Galatasaraylı olmamın ötesinde Fenerbahçe kiminle oynarsa oynasın, doğal olarak karşı takımı tutarım. Amed’in attığı her golden sonra, benimle birlikte sevinen arkadaşıma ‘hayrola n’oluyoruz’ der gibi baktım. “Eleneceksek, bu takıma elenelim” diye cevap verdi. Belli ki romantik damarı kabarmıştı arkadaşımın. “Bir tur önce, Fenerbahçe’yle oynamak için stada akbil basarak gelen Tuzlaspor’a elenseydiniz aynı şeyi söyler miydin?” diye sordum. “Yooo” diye cevap verdi. Anlaşılan o ki zengin kentin fakir çocuklarının başkaldırısı pek de ilgilendirmiyordu arkadaşımı…
Futbol topuna bir oyundan çok daha fazla anlam yüklemeyi çocukluktan başlayarak, yaşayarak öğrendim. Benim yüklediğim anlamı, hiç tanımadığım başka yerlerdeki insanların da yüklediğini gördüğümde şaşırmamaya büyümek deniyor haliyle. 2011 yılında gittiğim Somali sınırındaki mülteci kampında gördüklerim, beni dehşete düşürmüştü; yoksulluk, açlık, ölüm… Her şey vardı o kampta. İşte, orada; çocuklar, kızgın kumların üzerinde çoraptan top yapmış koşturuyordu. Rica ettik çocuklara, büyüklük gösterip aldılar bizi oyunlarına. 15-20 dakika çoraptan yapılan topun peşinde koşturup taştan kalelere gol atmaya çalıştık karşılıklı. O dakikalarda, ne beyaz adam vardı ne de açlık sınırında yaşayan çocuklar. Topu kaleye sokmaya çalışan, gol attıkça çılgınca sevinen çocuklardık işte…
Futbolun herkesin kendince bir aidiyet bulduğu masum yanı, en başta siyasetçilerin ilgisini çeker. O oyunun bir şekilde içinde olmak isterler. Bir keresinde Tansu Çiller’in Kırklareli’ndeki seçim mitingini gazeteci olarak izliyordum. Miting meydanında kürsüde vaat adı altında sallamak ata sporu sayıldığından Çiller de salladıkça salıyordu. Çiller’in söylediklerine o ana kadar cılız alkışlarla karşılık veren ahali, bir anda koptu. Yıkılıyordu Kırklareli Meydanı. Çiller, kürsüden aynen şunu demişti: “Bu bacınız var ya bacınız, Kırklarelisporu 1. Lig’e çıkartacak…” O yıllarda 3. Lig’de olan Kırklarelispor hiçbir zaman Süper Lig’e çıkamadı. Siyasilerin bu vaadi yaptığı ve Süper Lig yüzü göremeyen diğer birçok kent gibi… Geriye sadece büyük alkış kaldı.
Süper Lig’de defalarca bulunup en son 2008-2009 sezonunda küme düşen Diyarbakırspor’un kaburgasından doğan Amedspor’a, futbolun romantik tarafının anlamını yüklemek bana abartılı gelse de sadece siyaseten doğru olabilir. Bu açıdan bakınca Amedspor’un bu yürüyüşünün ‘halkların kardeşliğine’ katkı sunması umudunu taşıyorum. Hele ki sahaya çıkarken taşıdıkları “ÇOCUKLAR ÖLDÜRÜLMESİN MAÇA GELSİN” pankartı çok anlamlı. Buna kimsenin itirazı olamaz. Evet, çocuklar öldürülmesin; hendek kazdırılmasın; kazdırılan hendeklere küçük bedenleri siper ettirilmesin. 15-16 yaşında ‘gerilla’ olacağım diye dağa gönderilmesinler. Ellerine verilen silahlarla polis, asker, sivil öldürmesin o çocuklar, kendilerini de öldürtmesinler. O çocuklar Cizre’nin, Sur’un, Silopi’nin, birçok kentin sokaklarında taştan kaleler kurup top oynasınlar. Hatta kavga etsinler kendi aralarında… Oyunlarını bozan büyüklere efelensinler… Çocukları ‘ölüm oyununun’ içine alan Kandil’deki yaşlılara ‘dur’ dendiği, denebildiği ölçüde bu pankart anlamlı ve değerli olur. Bu da ancak Kürtlerin çocuklarını ölüme gönderen Kandil baronlarına dur demesiyle olur. Umarım bu pankart da oraya gönderilen bir mesajdır…
Başlıktaki sorunun cevabına gelince; Amedspor’dan bir Atletico Bilbao çıkması çok zor görünüyor. Bir takımdan çok daha fazlası olabilmesi için Bilbao gibi zaman zaman İspanya’nın Madrid ve Barcelona oligarşisini dize getirmesi lazım. Bunu aslında Türkiye’de bir takım başardı. Trabzonspor, tamamı Trabzonlu oyunculardan kurulu takımıyla İstanbul oligarşisinin futbol egemenliğine dur diyerek, altı kez şampiyon oldu. Aynı Trabzon zamanın ruhuna yenik düşerek futbolun Faroz’dan Ganita’dan çıktığını unuttu. Kaybettiği o ruhu arıyor şimdilerde. Geri gelir mi? Hayat bu bakarsın…