Türkiye’de hâlihazırda iki ittifak var: Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı. Nitelikleri itibariyle bu iki ittifak birbirinden farklı. Hatem Ete, Cumhur İttifakını bir “siyasi ittifak” olarak tanımlarken, Millet İttifakının ise bir “seçim ittifakı” olduğunu belirtiyor.
Gerçekten Cumhur İttifakında bir netlik var. İttifakın içinde hangi partilerin yer aldığı biliniyor. Vaktinde veya erken yapılacak seçimde ittifakın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aday göstereceği çok önceden deklare edildi. Herhangi bir tartışma ya da belirsizlik yok bu konuda. Dahası, temel meselelerde ittifak partileri aynı hatta duruyor. İç politikada, dış politikada ve ekonomide birbirlerine sıkı sıkıya bağlanmış durumdalar.
Son ekonomik model tartışmasında görüldüğü üzere, bir partinin (AK Parti’nin) öne sürdüğünü bir diğer parti (MHP) hemen sahipleniyor. Surda bir gedik açılmamasına ihtimam gösteriliyor ve muhalefete karşı birlikte hareket ediliyor. Aynı kavramlarla, aynı cümlelerle ve aynı argümanlarla iktidarı koruyan yüksek bir duvar inşa ediliyor. Birinin eksik kaldığı yerde hemen bir diğeri devreye giriyor. Hülasa Cumhur İttifakı, siyaseten birbirine kenetlenmiş ve iktidarı korumaya kilitlenmiş partilerden müteşekkil bir görüntü sergiliyor.
Millet İttifakı ise, buna mukabil, o derece birbirine bağlı bir yapı olarak durmuyor. Orada birçok belirsizlik söz konusu. Mesela ittifak mevcut halini koruyabilir, daralabilir veya yeni katılımlarla daha da geniş bir tabana oturabilir. Dolayısıyla olası bir seçimde ittifakın hangi partileri içereceği bir muamma olarak duruyor.
Keza ittifakın cumhurbaşkanı adayı da henüz bilinmiyor. Ortada bazı isimler dolaşıyor ama adayın kim olacağı henüz bilinmiyor. Gündemdeki isimlerin mi yoksa adı henüz telaffuz edilmemiş veya az telaffuz edilmiş bir ismin mi aday olacağı hususunda hemen herkes bir tahmin yürütmekle yetiniyor. Soruların cevap bulması için zamanın geçmesi ve seçim takviminin belli olması bekleniyor.
Siyasetsizliğe mahkûmiyet
İki ittifak arasındaki bu farklılık, onların siyasi tavırlarına da tesir ediyor kaçınılmaz olarak. Cumhur İttifakının eli rahat. En kritik konularda bile duruşunu belli ediyor ve ittifakın bütün üyeleri bunun arkasında duruyor. Şartlara bağlı olarak keskin bir dönüş yapılan alanlarda bile ittifak buna çok çabuk uyum sağlıyor ve bir bütün olarak bunun meşruiyetini üretmeye koyuluyor.
Misal, Birleşik Arap Emirlikleri bir gün 15 Temmuz darbesinin arkasındaki güç olarak mimlenip lanetliyor, bir sonraki gün bir kurtarıcı edasıyla resmi törenlerle karşılanıyor. Ve ittifak mensupları bu birbirine zıt iki konumu aynı iştiyakla müdafaa edebiliyor. Politik tercihlerdeki radikal değişimler, ittifakta bir çatlamaya sebebiyet vermiyor.
Ancak Millet İttifakının böyle bir rahatlığı bulunmuyor. Gerek ittifakı koruma mecburiyeti ve gerekse ittifakı büyütme arzusu, bu ittifakta yer alan partileri çok dikkatli davranmaya itiyor. Netameli sahalarda doğal olarak hassasiyetin dozu artıyor. Örneğin Kürt meselesi, Alevi meselesi ve seküler-muhafazakâr gerginliği gibi Türkiye’nin üç fay hattını ifade eden konularda Millet İttifakının partileri dişe dokunur bir politika geliştiremiyor. Kimseyi ürkütmemek ve kızdırmamak için elden geldiğince genel-geçer bir söylem kuruyorlar ve ortaya sözlerle durumu kurtarmaya, görüntüyü kurtarmaya çalışıyorlar.
Hülasa, seçim kazanmak için zemini genişletme zorunluluğu Millet İttifakını bir siyasetsizliğe ya da asgari bir siyasete mahkûm ediyor. Partiler elden geldiğince duyarlı konulara girmekten imtina ediyor. Toplumun dikkatini -başta ekonomi olmak üzere- farklı kesimlerin ortaklaştığı sorunlara (hayat pahalılığı, yoksulluk, işsizlik, liyakat, düşük ücret vb) çekmeye çabalıyorlar. Bir toplumsal kimliğin somut sorunları gündeme geldiğinde, önce seçimi kazanmaya odaklanmak gerektiğini ve eğer arzu edilen sonuç ortaya çıkarsa zaten bunları çözmek için kollarını sıvayacaklarını belirtip, herkesi yanlarında tutmaya çalışıyorlar.
Elbette partilerin politik ve ideolojik farklılığını açığa çıkaramamaları siyasi bir açmaza işaret ediyor. Çünkü muhalefetin halka umut vermek gibi bir mecburiyeti var, bunun için de konuşması gerekiyor. Verili koşullar ise konuşmayı güçleştiriyor. Nispi de olsa bu açmazdan sıyrılabilmesi için muhalefetin birbiriyle irtibatlı biçimde atabileceği üç adım var.
Somut ve bağlayıcı program
İlki, şu ana kadar mutabık oldukları yegâne konu alan güçlendirilmiş parlamenter rejimi ete kemiğe büründürmeleridir. Ortak bir çerçeve hazırlamaları, temel ilkelerini belirlemeleri, parlamentoyu hangi noktalarda güçlendirdiklerini açıklamaları ve eski sistemden farklarını açığa kavuşturmalarıdır. Kamuoyuna yansıyan bilgiler altı partinin bu konuda uzlaşmaya vardıklarını gösteriyor ki bunun seçimlere taşınacak bir ortak çalışma için iyi bir başlangıç olduğu söylenebilir.
İkincisi, ekonomik ve hukuki hayatı merkeze koyan rasyonel bir normalleşme programı oluşturmalarıdır. Her iki alanda da ana problemleri tespit eden, tatbik edilebilir çözümleri içeren, kısa ve orta vadede yapılacakları belirleyen bir plan halkın bilgisine sunmalarıdır.
Üçüncüsü de bir geçiş dönemi programı yapmalarıdır. Eğer muhalefetin temel iddiası, ülkeyi cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçirtmekse, bunu ne kadar süre içinde ve ne şekilde yapacağını izah etmelidir. Seçim neticelerine dair farklı senaryoları (her iki seçimi de muhalefetin kazanması, her iki seçimi de iktidarın kazanması, parlamentoyu muhalefetin; cumhurbaşkanlığını iktidarın kazanması, parlamentoyu iktidarın; cumhurbaşkanlığını muhalefetin kazanması, anayasayı değiştirecek çoğunluğa erişilmesi ya da erişilmemesi, vs.) gözeterek, önlerine bir yol haritası koymalarıdır.
Muhalefet parlamentarizme dönmeyi, iktisadi-hukuki normalleşmeyi ve geçiş sürecini öngören bir program üzerinde anlaşmaya ulaşır ve topluma ilan ederek kendini bu anlaşma ile bağlarsa, bunun muhalefete iki bakımdan faydası dokunur. Faydalardan ilki muhalefetin birliğini tahkim etmesi ve böylelikle iktidarın muhalefeti bozma, muhalif bloka çomak sokmaya dönük hamlelerinin önlenmesidir. Diğer fayda ise muhalefetin yönetebileceğine dair güven aşılayarak halkın ikna edilmesine katkıda bulunmasıdır.
Perspektif, 10.12.2021