CHP’nin uzun ve yorucu Adalet Yürüyüşü, pek çok açıdan analiz ediliyor. Herkes yürüyüşün ciddi sonuçlar doğuracağı yönünde görüş bildiriyor. Ben de o kanaati paylaşıyorum.
Gezi olaylarından sonra yeni Türkiye’nin itiraz kültürünün ne olması gerektiği konusunda ciddi bir belirsizlik baş göstermişti. Yürüyüş bu belirsizliği ortadan kaldıracak. Çünkü yeni Türkiye’nin özellikle protesto eylemlerinin yeni kodlarının ne olması gerektiği konusunda çok ciddi bir referans noktası olacak. O yeni kodlar hem iktidar ile muhalefet arasındaki sınırları belirleyecek, hem de itiraz kültürünün kabul-ret ölçülerini tayin edecek.
Daha da önemlisi, tüm bu yeni parametreler Türkiye’nin verili muhalefet zihniyetinin demistifikasyonu açısından bir dönüm noktası teşkil edecek. Ama bu demistifikasyon CHP’den çok AK Parti’ye yarar sağlayacak.
Neden?
2012 yılından bu yana çok yaygın, bir o kadar da haksız bir propaganda hüküm sürüyor. Sanki AK Parti keyfi ve canı istediği için kitlesel tutuklamalar yapıyor. Sanki “gözünün üstünde kaşın var” tutumu takınarak sokakta siyasete müdahale ediyor, kimseye kendini ifade etme hakkı tanımıyor.
AK Parti kendisine yöneltilen itirazlara elinden geldiğince “durum sandığınız gibi değil” diyor, ancak kimseye derdini anlatamıyordu.
AK Parti ilk kez CHP’nin Adalet Yürüyüşü’nde derdini iyi anlatabildi. Çünkü AK Parti yönetimi yürüyüşe izin verdi. İzin vermekle kalmadı; yürüyüşün sağlıklı biçimde gerçekleşmesi ve kamusal düzeni alt üst etmemesi için eylemcilerle işbirliği yaptı. Hem süreci, hem kitle psikolojisini, hem de güvenlik boyutunu iyi yönetti. Yürüyüşü sabote etmek isteyen kirli, karanlık odaklara da istihbarat birimlerinin başarılı çalışmasıyla suçüstü yaptı.
AK Parti takındığı bu tutumla şu üç realiteyi herkese gösterdi:
(1) Bu ülkede herkese özgürlük vardır — yeter ki özgürlükler suiistimal edilmesin.
(2) Bu ülkede herkes sokak siyaseti izleyebilir. Yeter ki şiddet ile arasına mesafe koysun, yeter ki kamusal düzende kaos yaratmasın.
(3) Bu ülkede her türlü düşünce, ifade ve örgütlenmeye yaşam hakkı tanınır. Yeter ki halk iradesine yönelik kirli kumpasların içine girilmesin.
Değişen toplumsal muhalefet paradigmasına karşı sergilenen yeni yönetim ve güvenlik paradigması, AK Parti’nin toplumla arasına mesafe koymayacak. Tersine, toplumun kendisini daha iyi anlayabilmesine, yanlış toplumsal muhalefet konumlanmasının deşifre edilmesine olanak sunacak. Bu açıdan bakıldığında, yürüyüşün AK Parti’nin kitlesi ile ilişkisinde bir sorgulama yaratacağını öne sürmek fazla iddialı bir görüş olur.
Rehabilitasyon ve normalleşme
Ancak yürüyüşle birlikte toplumsal muhalefet tahayyülüne yeni bir yorum ve paradigma getiren CHP’nin bu yeni rotadan kazançlı çıkmayacağını öne sürmek de bir o kadar ispata muhtaç iddia olur.
Tüm bu dip dalgalar, yeni kodlar, yeni referans aralıkları bize şunu söylüyor: Türkiye’nin bir rehabilitasyon ve normalleşmeye ihtiyacı var. Önümüzdeki dönemde bu siyaseti iyi belirleyen ve hayata geçiren siyasi çizgi, normalleşmeye susamış kitlelerde karşılık bulur. CHP yürüyüşle bu siyasete giriş yaptı. Şimdi sıra rehabilitasyon için ideolojik ikna araçları yaratabilmekte. Eğer CHP ideolojik iknayı bir siyasi programla buluşturabilirse ciddi bir alternatif haline gelir. Ama birilerinin CHP’ye, bunun yolunun bedel ödeyen FETÖ militanlarına gözyaşı dökmekten geçmediğini anlatması gerekiyor.
HDP ders çıkarmalı
Benzer bir ders Türkiye’nin sokak siyasetinin bütünü ve diğer unsurları için de geçerli. İlk kez Adalet Yürüyüşü’nde, Türkiye’nin protesto eylemlerine geleneksel olarak ağırlığını koyan kodlar, kendilerini görünür kılamadı. Bu yönüyle yürüyüş, alışkanlık ve aşinalıklarla yol alan kollektif eylemler açısından da bir milattır. CHP eylemi, Türkiye’nin eski tarz protesto eylemlerinin verili çerçeve dışına çıkmaz ve ezber bozmazsa kaybedeceğini, meşruiyet kazanamayacağını, etkili bir siyaset haline gelemeyeceğini göstermiştir. Bu açıdan bakıldığında Kürt siyasetinin de yeni muhalefet paradigmasından ders çıkarması gerekir.