Asım

Kötü haberler uçurtmanın kuyruğu gibi birbirine ulanarak gündemi doldururken, hiç oralarda oyalanmadan iyi ve güzel kıvılcımların peşine düştü, “beyaz haberler” üreten bir çevre yarattı. Dünya yıkılsa geçlerle Üsküdar’da Sezai Karakoç şiirleri okuyor, herkese klasik eserlerden ödev olarak verilen beytini ezberleyip ezberlemediği soruyordu. Sıklıkla arayıp halim hatırımı sorardı, meğer ne çok insana içi yanarak nasılsın! demiş. Şu katlanılası zor dünyada hepimize gülümsedi, umut bahşetti, teselli etti.

Fatih Camii avlusunda beklerken bir öğrencisinin dediği gibi gözlerimiz onu arıyordu.

İnsanların iyi ve kötü günlerinde iki eli kanda olsa yanlarında olmaya çalışan Asım yeleğini kuşanmış çıkar şimdi bir köşeden. Bir selamın sakınıldığı ortamlarda hepimizin selam vereni. Çıkıp gelmeyince anlaşıldı ki musallanın önündeki kendisinin gıyabi cenaze namazı.

Bir zamanlar gündelik yaşamlarını İslami kaygılarla düzenleyebilmek için emek veren bedel ödeyen ailelerin çocuklarına aktardıkları yılgınlık ve değişen dünya şartları yeni kuşakların eski tecrübeyle mesafelenmesine yol açtı. Biz çok mahrumiyetler yaşadık duygusu içindeki imani öz, bir hayıflanmaya dönüşünce, gençlerde “ama sizin yerinize biz sahip olabiliriz” yankısına yol açtı. İşte dengenin dünyevi, gündelik ve yüzeysel olandan yana bozulma tehlikesidir Asım’ı harekete geçiren. Dünyevi kayıpların telafisi kaygısının bir sızıya dönüştüğü zamanda, babaların ağabeylerin, annelerin yapması gerekeni yapmaya çalıştı o; iki arada bir derede tartışmalara boğulan gençlere sahip çıkmak, onları kendi kültürümüzün öz kaynaklarıyla buluşturmak, merak uyandırıp tertemiz zihinlerini düşünmeye, bilgi üretmeye yönlendirmek, aşkın bir varoluşun ateşini tutuşturmak.

Peki gençlerle bu kadar güzel bir iletişimi nasıl kurabildi, yargılamadan dinleyerek, her türlü dertleriyle bire bir ilgilenerek, kendilerini değerli hissettirerek. Valide-i Atik camiindeki buluşmada bir delikanlı onun için en özel kişi olduğumu sanıyordum demiş. Şaşırmıyoruz çünkü aynısını biz yetişkinlere de yaptı, her birimizin kusurlarını zaaflarını görmezden gelerek, içimizdeki karmaşaya aldırmadan iyi olan ne görüyorsa o parçamızla rabıtaya geçti. Her esere her yeteneğe değer atfetti ve kendimizi özel ve kıymetli hissetmemize yol açtı. Son ana kadar ne çok insana içi sızlayarak, dinlemeye hazır olarak nasılsın diye hal hatır sormuş. İşte bu yüzden o olmasa bugün bir cami avlusunda olmayabilirdim diyor bir genç adam.

Küçük kızım Kartal Anadolu İmam Hatip’e başladığında onu feraha çıkaran, sanatla, klasik metinlerle, resim atölyesiyle buluşturan edebiyat öğretmenimiz. Okulda sakin sesiyle duruşuyla bir devrim yarattığını, kütüphaneyi kız erkek herkese eşitçe açtırıp ihya ettiğini hatırlıyorum. Okullardaki yazar buluşmaları, yazma atölyeleri, nice dergilerin çıkarılması, farklı meşrepten insanların bir araya getirilmesi…Tek başına edebiyat, sanat, kültür ve medeniyet için seferberlik ilan etmiş, ömrünü beyaz haberler üretmeye adamış bir adam. Gençlerin sadece kariyer yapıp para kazanmaya odaklanarak çöp gibi sürüklenmesine razı olmadı, içlerindeki atıl yetenekleri, kavrayış zenginliklerini harekete geçirdi. Gençler deist mi oluyor, dinden mi çıkıyor diye hayıflananlar için, gönüllere nüfuz etmede kıymetli bir meş’ale olan yaşamı, ilişkileri ayrıntılarıyla incelenmeli. İnsana gösterilen sahici özen hiçbir zaman yerde kalmıyor, gençlerin dertlerini dert edinmesi ne çok iz bırakmış, ailevi sorunlar, barınma, burs, kitaplara ulaşma, yazdıklarını yayınlatma, küçük de olsa onların emeklerine parasal karşılık alma çabası…İlgisinden ihtimamından teşvikinden takdirinden payını almamış kimse kaldı mı acaba.

Kıymetli edebiyatçı Ali Haydar Haksal, sakalık yapma, kendi eserlerini çıkar ortaya demiş. Portre öyküler yazmak istiyordu, aklında biriktirdiği çok önemli insan izlenimleri vardı. Bizler de bu yönde teşvik ediyorduk ama o kıyamadı bire bir dokunduklarına, rû be rû görüşmelerin sonsuz şifasına. Seçimini bu yönde yapmış, kendi gündemini belirlemişti. Dokunduğu gençlerin dert ve dava sahibi akademisyenler, yazarlar, müzisyenler, mizahçılar olması onun en büyük eseri.  

Kötü haberler uçurtmanın kuyruğu gibi birbirine ulanarak gündemi doldururken, hiç oralarda oyalanmadan iyi ve güzel kıvılcımların peşine düştü, “beyaz haberler” üreten bir çevre yarattı. Dünya yıkılsa geçlerle Üsküdar’da Sezai Karakoç şiirleri okuyor, herkese klasik eserlerden ödev olarak verilen beytini ezberleyip ezberlemediği soruyordu. Sıklıkla arayıp halim hatırımı sorardı, meğer ne çok insana içi yanarak nasılsın! demiş. Şu katlanılası zor dünyada hepimize gülümsedi, umut bahşetti, teselli etti.

Kitap kaplı evinde yürümek zordu belki ama saklamak değil herkese hediye etmek içindi birikenler. İlgisine duygusuna bakıp uygun kitaplardan hediye etmediği kimse kalmamıştır. 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü, can veren yaralanan kardeşlerimiz. Kısıklı’da her gece nöbete gidip sabahlıyoruz parklarda. Asım aradı, darbe günlerinin ortasında parkın bir köşesinde açık hava kütüphanesi açmış, gençlere kitap dağıtıyor, yazarlarla buluşturup olaylar üzerine kritik yapıyor. Dedim ya hiçbir ana takılı kalmadı, yolundan şaşmadı. Bugün kitap okuma oranı yükseldiyse bunda tek bir canın, Asım’ın da katkısı büyüktür. Yakınlarda kızıma imzaladığı kitaba “hayata alışma e’mi” yazmış. Dünyayı son kum tanesine kadar imar etmenin ama çok ta alışmamanın peşindeydi. Her iyi şeyi alkışlayarak gitti ama acı alkışları da oldu. 

- Advertisment -